Unsolvable tradutor Turco
80 parallel translation
It will be an unsolvable mystery.
Çözülemez bir gizem olarak kalacak.
... Republic sensed the truth that democratic government has innate capacity to protect its people against disasters once considered inevitable, to solve problems once considered unsolvable.
... Cumhuriyet, demokratik hükümetin felaketlere karşı insanları korumak için doğuştan gelen bir kapasiteye sahip olduğu gerçeğini algılamıştır. Sorunların çözümünün olmadığı düşüncesinden, sorunların çözülmesinin kaçınılmaz olduğu düşüncesine...
An idea for a short story about, um, people in Manhattan who are constantly creating these real, unnecessary, neurotic problems for themselves cos it keeps them from dealing with more unsolvable, terrifying problems about... the universe.
Evrendeki çözümlenmesi zor..... ve korkunç sorunları..... göğüslemek için, kendi kendine gereksiz ve nevrotik sorunlar yaratan..... Manhattan bölgesinin insanlarını anlatabilmek için..... iyi bir fikir gerekli.
How are you gonna run the universe if you can't answer a few unsolvable problems?
Birkaç çözümlenemeyen soruna bile çare bulamazken evreni nasıl yöneteceksin?
I can feel the unsolvable and suppressed problems of the soul flowing towards me.
Bana doğru akan ruhların çözülemeyip, bastırılmış sorunlarını hissedebiliyorum.
The anomalies are designed to interact with each other, linking together to form an endless and unsolvable puzzle.
Anormallikler birleşerek sonsuz, çözümsüz bir bulmacaya dönüşecek.
I think this is an unsolvable problem.
Sanırım bu çözümü olmayan bir problem.
Captain Kirk's unsolvable problem as part of his training to be a Star Fleet commander.
Kaptan Kirk'ün, Yıldız Donanması Komutanı eğitimi sırasında içinde bulunduğu çözülemeyen sorun.
Is this an unsolvable equation?
Bu çözülemeyen bir denklem miydi?
An hour later, I had solved the unsolvable friendship equation.
Bir saat sonra çözülemeyen dostluk denklemini çözmüştüm.
If one has a problem that seems to be unsolvable... than perhaps one shouldn't try to solve it, one should accept it.
Eğer birinin problemi çözümsüz görünüyorsa belki de onu çözmemeli, sadece kabullenmeli.
We solve crimes most labs render unsolvable.
Genelde çoğu laboratuarın çözülemez dediği suçları çözeriz.
The crime is unsolvable.
Bu cinayet çözülemez.
An X File is a case that has been deemed unsolvable by the Bureau.
Büro tarafından çözülememiş olaylar gizli dosya olarak adlandırılır.
Six years ago, the world seemed in decline... horrible, hopeless, full of unsolvable problems... and crime, confusion, hunger....
Altı yıl önce, dünya çöküş içindeydi korkunç, umutsuz, çözümsüz sorunlarla dopdolu suçla, karmaşayla, açlıkla...
The conundrum of the undisturbed, yet empty vault. The unsolvable riddle of the sealed yet violated sanctum, is of the utmost importance. Not only to make our caper more intellectually satisfying.
Kimseyi rahatsız etmeden çözülemeyen bir bilmece gibi patlamalı ve... insanların aklını karıştırıp sonra da kendini yok etmesi gerekirdi.
There are absolutely no unsolvable problems, he declared, a belief that's been held by mathematicians since the time of the Ancient Greeks.
Antik yunan zamanından beri matematikçiler tarafından, söylenegelmiş olan çözülemeyecek soru yoktur düşüncesini bildirmiştir.
And I wanna go to the Coffee Bean where we all discuss our problems, which are absolutely unsolvable.
Coffee Bean'e gitmek dostlarımla çözümsüz sorunları tartışmak istiyorum.
The man who can solve the unsolvable?
Çözülemeyeni çözen adam.
"The man who solves the unsolvable."
"Çözülemeyeni çözen adam".
I figure any man who solves the unsolvable needs a trademark, and I'm betting yours is that tacky trench coat.
Çözülemeyeni çözen adamın, marka olacak bir şeye ihtiyacı vardır. Bence senin markan, bu yağmurluk.
You know that it's considered unsolvable?
Biliyorsun ki ; bu problemin çözümü yok...
I don't know, he's just working on some famously unsolvable math problem, which is not a good sign.
Bilmiyorum, bayağı ünlü ve çözülemeyen bir matematik problemi üzerinde çalışıyor ki ; bu hiç iyiye işaret değil.
He gathered accounts of strange occurrences... in his pursuit of horrifying and unsolvable mysteries.
Takip ettiği çözülememiş gizemli ve korkunç olayları toparladı.
The more something seems unsolvable, the more he wants to solve it.
Bir şey ne kadar çözülemezmiş gibi görünürse, onu çözmek için daha fazla uğraşıyor.
And Africa will remain a great unsolvable mystery.
Ve Afrika büyük, çözülemez bir sır olarak kalacak.
This is no unsolvable problem if we face it wisely and courageously let me assert my firm belief that the only thing we have to fear is fear itself
Akıllıca ve cesurca yüzleştiğimiz zaman aşılamayacak sorun değildir. Bu inancımı savunmam için bana izin verin. Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir.
So I think what you're saying, Sweet Dee, is that... we could use the unsolvable drug problem in our society... Mm-hmm. To fix the solvable light problem in our bar.
Yani anladığım kadarıyla Sweet Dee, sen şunu söylüyorsun ; barımızdaki çözülebilir ışık sorununu halletmek için toplumumuzdaki çözülemeyen uyuşturucu sorununu kullanabiliriz.
His work, springing directly from Cantor's work on infinity, proved, the paradoxes were unsolvable, and there would be more of them.
Doğrudan Cantor'un sonsuzluk üzerine çalışmasına sıçrayan çalışması paradoksların çözülemeyeceğini, ve onlardan dahasının da bulunduğunu ıspatladı.
Gödel had proved, that in all systems of logic, there would be some unsolvable problems.
Gödel bütün mantık sistemlerinin çözülemez mantık problemleri barındıracağını ıspatlamıştı.
I believe this paradoxicality equation to be unsolvable.
Bu paradoksal denklemin çözülemez olduğuna inanıyorum.
I ditch out of work on the day we release three new products to spend time on an unsolvable case in which we won't get paid and someone else gets all the credit.
Ben de zaten sırf bu çözülemeyen dava için üç yeni ürünümüzün çıkışını boşvermiştim böylece biz ücret alamayacağız ve başkası kaymağını yiyecek
Inventing an unsolvable problem... Or solving one.
Çözülemeyecek bir problem bulmak mı yoksa çözülemeyeni çözmek mi?
Cases that were considered unsolvable.
Çözülemeyen diye adlandırılan davaları.
- How am I supposed to solve the unsolvable murder mystery and redeem yourself?
O zaman nasıl? Faili meçhul bir cinayeti çözüp vicdanımızı rahatlatacağız.
If the rumours are true, thanks to Professor Henry Wilkins, Bormat's famous last theorem could cease to be unsolvable in the next few hours.
Profesör Wilkin's sağolsun ama şayet dedikodular doğruysa önümüzdeki bir kaç saat içinde... Bormat'ın meşhur son kuramı çözülemezlikten kurtulacak.
The problem appears to be unsolvable.
Bu problem, çözülemez gibi gözüküyor.
He retreated to his garage, and he buried himself in an unsolvable math problem.
Charlie kendini çözümsüz bir matematik probleminin içine gömmüştü.
This is no unsolvable problem if we face it wisely and courageously.
Akıllıca ve cesurca yüzleştiğimiz zaman aşılamayacak sorun değildir.
Luke, I believe I have found the answer to this unsolvable mystery.
Luke, bu çözülemez gizeme bir cevap bulduğuma inanıyorum.
Well, right now, you're not safe, And this guy, who has solved over 50 unsolvable cases, Is your best chance of getting out of here alive.
Şu an, güvende değilsiniz ve elliden fazla çözülmemiş davayı çözen bu adam hayatta kalmanız için tek şansınız.
Because solving over 50 unsolvable cases Is usually impressive to people,
- Çünkü çözülmemiş o davaları çözmek genellikle insanlara etkileyici geliyor.
It's unsolvable.
Çözümü olmayan bir durum.
Because you have so many unsolvable problems, like your mouth.
Çünkü senin bir sürü çözümü imkânsız sorunun var. Mesela ağzın.
Beautiful, unsolvable mysteries.
Güzel ve çözümsüz gizemler.
If I've learned anything in my long life it's that no problem is unsolvable.
Usta Joris! Uzun hayatımın bana öğrettiği bir şey var ; hiç bir şeyin aşılamaz olmadığı.
It's an unsolvable mystery.
Hem de çözülemeyen cinsten.
My father told me that the only way to solve a problem that seemed to be unsolvable is to walk away from it, just for a while.
Babam derdi ki, çözümsüz gibi görünen bir sorunu çözmenin tek yolu, bir süreliğine uzaklaşmaktır.
The perfect crime... wasn't about making the case unsolvable... but finding the perfect scapegoat.
... mükemmel suç davayı çözülmez yapmak değil, harika bir günah keçisi bulmakla olur.
this case is unsolvable.
bu dava çözülemez.
It's unsolvable.
Dava arapsaçı.