Vine tradutor Turco
624 parallel translation
Tonight, we have, uh, our special... House-made malfatti with vine-ripened Roma tomatoes, Parmesan, and basil.
Bu akşam yemekte özel salkım Roma domatesi, Parmesan peyniri ve fesleğenli ev yapımı malfattimiz var.
Attending the lecture was Fred Vine, who was just a geology student at the time, although he was already fascinated by continental drift.
O zamanlar yalnızca bir jeoloji öğrencisi olan Fred Vine'da konferansa katılmıştı ve kıtasal sürüklenme fikriyle şimdiden büyülenmişti.
It's a lecture Vine remembers vividly today.
Bu Vine'ın bugün hâlâ detaylı biçimde hatırladığı bir konferanstı.
And it just so happened that magnetism of ocean rocks was the subject of Fred Vine's PhD.
Ve şans eseri okyanus kayalarının manyetizması Fred Vine'ın doktora tezinin konusuydu.
MANNING : Vine had a programme that analysed the magnetic anomalies.
Vine'ın manyetik anomalileri analiz eden bir programı vardı.
What the computer told Vine was quite astonishing.
Bilgisayarın, Vine'a söylediği son derece şaşırtıcıydı.
Vine's idea was that if the Earth's field would make compasses point north, then any molten rock erupting at the ridge at that time would be magnetised in that direction.
Vine'ın fikri, eğer Dünya'nın alanı pusulalara kuzeyi göstertiyorsa o zaman dağ sırasında o an patlayan tüm erimiş kayalar o yöne doğru manyetikleşecekti.
So Vine looked carefully at the pattern of magnetism that had been found in the rocks of the Pacific Ocean.
Böylelikle Vine, Pasifik Okyanusu'nun kayalarında bulunan manyetizmanın biçimini dikkatle inceledi.
MANNING : Now people began to believe Vine, and they started to find symmetrical patterns in other data.
Artık insanlar, Vine'a inanmaya ve ve diğer verilerde de simetrik biçimler bulmaya başlamıştı.
" Like a luxuriant vine, give them seed in number like full ears of grain...
Bereketli bir bağ misali, dolu bir başak gibi onlara bol bol tohum ver.
One day about two weeks from now, we'll be riding in the hills, past waterfalls and mountain greenery, up and down ravines and around through vine-covered trails... till we come to a spot where the scenery will be so gorgeous,
İki hafta sonra bir gün, tepelerde ata bineceğiz, şelaleleri ve yemyeşil ağaçları geçeceğiz asmalarla kaplı patikalardan ve derelerden gideceğiz taki manzaranın muhteşem olduğu yere gelene dek.
Get vine.
Asma dal at.
The posts have vine leaves twisted round them, with bunches of grapes at the top.
Direklerin etrafı asma yapraklarıyla.. ... üstü ise salkım üzümlerle sarılı.
Maybe there's a cute little vine-covered cottage by a waterfall.
Belki bir şelalenin yanında küçük sevimli asmalı bir kulübe vardır.
Need more vine.
Daha fazla sarmaşığa ihtiyaç var.
She was so close, she stepped on a vine and it tripped him and throwed him in the brambles.
anne ayı eve çok yaklaşmıştı, asmaları çiğniyordu önce tökezledi, yavruyu alıp böğürtlenlikte kayboldu.
The Italians say, it is such a good wine, Because the grapes have their roots in the vine, And the eyes on the mountains.
İtalyanlar, üzümlerinin köklerinde şarap olduğu ve yüzleri de dağlara dönük olduğu için çok iyi bir şarap olduğunu söylerler.
Seek for the patronage of some great man and like a creeping vine on a tall tree crawl upward where I cannot stand alone?
Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi, bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi, yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
♪ Here's to the sun ripening the vine ♪
İçiyoruz üzümleri olgunlaştıran güneşin şerefine.
You ever hear of the telegraph vine?
Hiç tel sarmaşığını duydunuz mu?
What's the telegraph vine?
Tel sarmaşığı nedir peki?
The vine, research has proven, can signal to other vines of the same species vines 20 to 100 miles away.
Araştırmalar kanıtladı ki bu sarmaşık 20 ila 100 mil ötedeki benzer tür üyelerine sinyal gönderebilirler.
On Vine, right off Hollywood.
Vine sokağının yukarısında, Hollywood'un hemen yanı.
Anyway, there I stood halfway around the world from Hollywood and Vine in a little graveyard near Rapallo, Italy watching them bury the Contessa Torlato-Favrini in ground she'd never heard of six months ago with a stone statue to mark the spot
Onun için buradaydım, Hollywood'dan kilometrelerce uzakta, Italya'nın küçük bir mezarlığında durmuş, kontes Torlato-Favrini'nin altı ay öncesine kadar, adını bile duymadığı topraklara gömülüşünü seyrediyordum. Mermer heykeli mezarın yerini belirliyordu.
Climb the vine to the tower where your love awaits you!
Aşkının seni beklediği asma kuleye tırman!
Once I'm up the thorny vine, the regal maiden shall be mine.
Asmaya tırmandığım zaman kraliyet kızı benim olacak.
I have climbed the thorny vine, and the regal maiden is mine.
Dikenli asmaya tırmandım, kraliyet kızı benim.
- Hollywood and Vine!
- Hollywood ve Vine!
River Gulch Hollywood and Vine!
River Gulch Hollywood ve Vine!
And there went forth among them planters of vineyards and sowers of seeds, each hoping to sit under his own vine and Hg tree.
Aralarında bulunan üzüm bağcıları ve tohum yetiştiricileri, kendi asmaları ve incir ağaçları altında oturmayı umuyordu.
I swear I heard sombody out there near the vine.
Yemin ederim, orada birilerini duydum. Sen bir şey duymadın, değil mi?
I think, maybe, she's got a bit of pea vine.
- Belki de çok fazla bezelye sarmaşığı yemiştir.
No, Mama, it can't be pea vine.
- Hayır anne. Bezelye sarmaşığı olamaz.
A couple bottles of Vine, if it ain't Vinegar.
Bir şişe şarap, eğer sirke değilse tabii.
They told me about a thousand-year-old rose vine climbing up the side of the old cathedral.
Orada eski katedralin duvarına doğru yükselen bin yıllık eski bir gül olduğunu söylerlerdi.
Cletus Vine.
Cletus Vine.
No, those are vine creepers.
Hayır, bunlar sarmaşık.
Oh miraculous vision, oh sublime apparition, into the Vine leaves, here comes Venus the Cypriot.
Oh mucizevi hayal, oh yüce hayalet, asma yaprakları içinde, Venüs buraya geliyor.
For the braziers working day by half, for junteros that are hired with their mules, for the rebates thet are dismissed when the vine dies, for the peasants in Galicia, La Mancha, Andalusia, Extremadura, that are burdened with taxes for centuries, the tax to the state, the tax to the master the tax of blood, for all those who have hungered for centuries, for all that have nothing, civil war is hope.
Günün yarısını çalışarak geçiren pirinç işçileri için katırlarıyla birlikte işe alınan çiftçiler için şarapları bozulunca işleri aksayan şarap üreticileri için Galicia, La Mancha, Andalusia köylüleri için sırtına asırlardır vergi yüklenen Ekstremadura için devlete vergi, toprak ağalarına vergi, kan vergisi yüzlerce yıldır açlıktan kırılmış bu insanlar için hiçbir şeyi olmayan halk için, iç savaş bir umuttu.
A vine here and there.
Orada burada birkaç çalı var. Evet!
He wailed it, dug a wine-press, and let it to vine-dressers.
Çitle çevirip şıra için çukur kazmış ve bağcılara kiralamış.
The vine-dressers beat his servants killed one and stoned another.
Bağcılar kölelerden birini dövmüş, birini öldürmüş, diğerini de taşlamışlar.
But the vine-dressers, seeing the man's heir thought to kill him and seize his inheritance.
Ama bağcılar, oğlunu görünce "mirasçı bu gelin, onu öldürüp mirasına konalım" demişler.
What will the man do to those vine-dressers?
Şimdi, bağ sahibi geldiğinde bağcılara ne yapacak?
I shall not drink of this fruit of the vine again until I drink it with you, new wine, in the kingdom of my Father.
Babamın hükümranlığında sizinle birlikte tazesini içeceğim o güne dek, bağın bu ürününden bir daha içmeyeceğim.
Now why don't you drop that tree you're holding and let's grab a vine and swing a little, huh?
Şimdi, neden o elindekini bırakıp beni tutmuyorsun ve birlikte dans etmiyoruz?
I tell you I will not drink of the fruit of the vine until I drink it new with you in my Father's kingdom.
Size şunu söyleyim ; Tanrı'nın egemenliği gelene kadar asmanın şarabından bir daha içmeyeceğim.
After all, when the vine's growing,... it draws nourishment from the soil.
Nihayetinde, asmalar yetişirken topraktan beslenir.
There's a window with a big, old wisteria vine right by it.
Pencerenin yanında büyük bir asma ağacı var.
I wanna be his clinging vine
# Ben onun kölesi olacağım
She was the one who wanted kiddies and the vine-covered cottage.
Çocukları ve sarmaşıklı bir kulübesi olsun isteyen kendisiydi.