Virtually tradutor Turco
1,383 parallel translation
That someone virtually destroyed.
Bunu birileri neredeyse yok etti.
A show of determination that's been the plucky Canadian's trademark since his debut in Formula I... but, with Jody Sheckter virtually out of the running and Alan Jones comfortably in the lead, this is going to be another disappointing race for Ferrari...!
üç tekerlekle piste geri dönüyor. Formula 1'deki ilk çıkışından itibaren "azim" Kanadalının tescilli markası olarak kalacak. Jody Sheckter'in elenmesi ve Alan Jones'un liderliği sonucu, bu yarış Ferrari için bir hayal kırıklığı daha olacak.
Virtually my brother.
Sanki abim.
The fact that I say I can't find an exception, you might try, also as far as I am aware this is virtually universal among intellectuals, educated folks like us.
Bir istisna bulamadığımı söylüyorum, deneyebilirsiniz, ayrıca bildiğim kadarıyla bu entellektüeller arasında, ve bizim gibi eğitimli halklar arasında genel bir durumdur.
So suddenly it became possible to produce any new chemical, synthetic chemicals, the likes of which had never existed before in the world for any purpose and at virtually no cost.
Böylece birdenbire her tür yeni kimyasalı üretmek olanaklı oldu sentetik kimyasallara benzerleri daha önce dünyada hiç varolmayan ve her tür amaç için ve ne pahasına olursa olsun.
That's the way our civilization is the very high cliff represents the virtually united resources we seem to have when we began this journey.
Uygarlığımız bu durumdadır çok yüksek uçurum yolculuğa başladığımızda sahip olduğumuz sanılan sınırsız kaynakları temsil eder
I mean I virtually have worked for like I'd say 25 % of the fortune 500.
Yani hemen hemen diyebilirim ki Fortune 500 listesinin % 25'i gibi.
What happens if we wake up one day and we find out that virtually all of our relationships that are mediated between us and our fellow human beings are commercial?
Olan şu, bir gün uyanıp ta görürsek ki kendimizle diğer türdeş insanlar arasında kurdurulan tüm ilişkiler ticari olmuş?
We find out that virtually every relationship we have is a commercially arbitrated relationship with our fellow human being?
Bakmışız ki kurduğumuz hemen her ilişki türdeş insanlarla aramızda ticari arabuluculu bir ilişki olmuş?
It was all starting to look up in many ways at that point, as we were virtually down.
Aşağıya doğru inerken, etrafımıza bakıyorduk.
I'd fallen virtually every hop, and it's just like having your leg broken about every time, and I remember looking back where I'd come from, it was just over 20m, and it had taken me ages.
Ve hemen her sıçramadan sonra düştüm, Ve her düşüşten sonra, bacağım tekra tekrar kırılmış gibi acıyordu. Geldiğim noktaya baktım, 20 metreden biraz daha fazlaydı,
a child's toy piano has a range of only one octave and is virtually useless as a musical instrument because of that. "
Bir karşılaştırma ile, bir çocuğun oyuncak piyanosunun sadece bir oktavlık aralığı vardır ve bu yüzden bir müzikal enstrüman olarak kullanışsızdır. "
It was an album that came after virtually a year of touring.
Albümden sonra bir yıl tur düzenledik.
It's going to be... virtually impossible to determine time of death. This neck wasn't severed.
Boynu koparılmamış, eklem yerinden parçalanmış.
Crime at the condo is virtually nonexistent.
Burada suç oranı yok denecek kadar düşükmüş.
Yeah, by itself, duct tape is virtually untraceable, but look at this section from the ankles... and this section from the wrists.
Evet, tek başına bu bant neredeyse bizi bir yere ulaştırmıyor ama ayak bileğindeki bu kısma bak. Ve kol bileğindeki şu kısma bak.
When you do this, the cuts are virtually painless and bleed very little.
Bunu yaptığınızda, kesikler daha az acı verecek ve daha az kan akacaktır.
It's virtually impossible to remove them from suffaces they stick to.
Bulaştığı yüzeyden onu çıkarmak neredeyse imkansız.
- Are you certain, Doctor? - Within an acceptable margin of error, the boy's DNA is virtually identical to Colonel O'Neill's.
- İlk testlere göre kabul edilebilir hata payı sınırları içerisinde, çocuğun DNA'sı Albay O'Neill'ınkiyle aynı.
In just a few thousand years, the revolution of agriculture has spread to virtually all human societies.
Birkaç bin yıI içinde, yaşanan bu tarım devrimi neredeyse tüm insan toplumlarına ulaştı.
It eats bamboo and virtually nothing else.
Neredeyse bambu dışında bir şey yemez.
Surprisingly, given the size of his family, he does virtually nothing to help feed them.
Bu kadar çok yavrusu olmasına rağmen onları beslemek için neredeyse hiçbir şey yapmıyor.
During hibernation, a bear burns up almost a million calories... virtually emptying its energy reserves.
Kış uykusu boyunca bir ayı yaklaşık bir milyon kalori yakar. Neredeyse tüm enerji kaynakları tükenir.
Pain and memory exist virtually side by side in the prefrontal cortex.
Acı ve hafıza neredeyse beynin ön kısmında yan yana bulnuyor.
The Islamists, after their moment of triumph were virtually destroyed within months
Yeni Muhafazakârlar Washington'da gücü ele geçirirken...
Virtually indestructible, yet it breathes like Egyptian cotton.
Neredeyse yok edilemez ama yine de pamuklu kumaş gibi nefes alır.
And lower Manhattan, we've been told, is virtually inaccessible.
Ve Manhattan'ın alt kesimleri neredeyse ulaşılamaz durumda.
He had virtually no legs.
- Aslında bacakları yoktu.
The BBC is reporting that a steel mill in Nuremberg was virtually excavated by what witnesses describe as a mechanized tornado.
BBC, Nurenberg'de bir çelik fabrikasında görgü tanıklarının mekanik bir hortum olarak adlandırdığı şeyle bir çukur açıldığını belirtiyor.
I couldn't believe that virtually no member of Congress had read the Patriot Act before voting on it.
Kongrenin bir üyesinin bile yasayı hiç okumadan onayladığına inanamadım.
Remember, the Zoe implant is entirely organic... and since it grows... with your baby's brain and nerve centers... it's virtually undetectable.
Zoe implantı tamamen organiktir. Bebeğinizin beyni... ve sinir sistemiyle birlikte büyüyeceği için... tespit edilemez.
The train was virtually empty.
Tren hemen hemen boştu.
Why your job brings you so much money until their work is not offers them virtually nothing.
Neden sen işinden bu kadar para kazanıyorken onların işi onlara hemen hiçbir şey getirmiyor?
Not too long ago, the acronym SSRI was virtually unheard of.
Çok değil, SSRI hemen hemen duyulmamıştı.
Anyway, he's virtually throwing'em out of the fuckin'pub at me, right?
Neyse onları gerçekten bardan bana mı fırlatıyordu değil mi?
Virtually none.
Sanal olarak hiç.
I think there's a lot of focus on the fast-food companies because they are mentioned more than virtually all the other causes in most of the articles and books and studies about why it's a sudden epidemic.
Pek çok fast food şirketi odak noktası olmuş durumda çünkü araştırmaların çoğunda ani hastalıkların nedenleri arasında diğer sebeplerden daha çok fast food şirketlerinden bahsediliyor.
But other say it is the three Egyptian God Cards that make Yugi virtually unbeatable.
Ama bazıları bunların Mısır tanrılarının kartları olduğunu söylüyor. Bu kartlar Yugi'yi yenilmez yapıyormuş.
You virtually identified the Location of the target.
Asıl işin hedeflerin konumunu saptamak.
Virtually separated, then?
Görüntüde ayrısınız, sonra?
As cars are still being cleared away, jeongreung tunnel is virtually impassable.
Enkaz kaldırma çalışmaları devam etmekte olup Jeongreung Tüneli hemen hemen geçişe kapandı.
Virtually all metro maps the world over are drawn on topological principles.
Aslında dünya üzerindeki bütün metro haritaları topoloji prensiplerine göre çizilmiştir.
Virtually everyone studying Maths seriously anywhere in the world in the 1950s,'60s and'70s would have read Nicolas Bourbaki.
Aslında 1950, 60 ve 70lerde dünyanın her yerinde ciddi anlamda matematik çalışan herkes Nicolas Bourbaki okurdu.
Griffith's main cutter was Jimmy Edward Smith... who virtually lived with him at the studio... where they worked far into the night running the film shot during the day.
Griffith'in baş editörü Jimmy Edward Smith. Onunla sanal olarak stüdyoda yaşıyordu. Gün boyunca film çekerek gecenin geç saatlerine kadar çalıştıkları stüdyoda.
Okay, Cummings told you the chalet is virtually impenetrable.
MARSHALL : Cummings dağ evine girilemeyeceğini söyledi.
I said virtually impenetrable.
O girilemez demişti.
His intestinal tract was virtually empty, except for these brown flecks I found.
Bulduğum bu kahverengi parçacıklar hariç bağırsakları tamamen boştu.
It'd be virtually impossible to inflict this type of wound without some blood transferring to the stabber.
- Saldırgana kan bulaşmadan bu tür bir yara açmak neredeyse imkansız.
Virtually point-blank. Consistent with a mine detonation or high-velocity firearm.
Neredeyse burnunun dibinden, mayın patlaması ya da yüksek hızdaki bir ateşli silaha uygun.
And the dispenser was destroyed virtually beyond recognition.
Sonra şeker kutusu paramparça olmuş, neredeyse tanınmaz hâle gelmiş.
Captain, I've already had this discussion with Commander Tucker... Lieutenant Reed and virtually every other officer on the ship.
Kaptan, bu tartışmayı Kumandan Tucker, Teğmen Reed ve... neredeyse bu gemideki geri kalan tüm subaylarla zaten yapmış durumdayım.