Vivid tradutor Turco
751 parallel translation
MANNING : From the unique rocks at Barberton, Maarten has been able to build up an extraordinarily vivid picture of the young Earth.
Barberton'daki eşsiz kayalardan Maarten, genç Dünya'nın sıradışı biçimde canlı bir resmini çıkarmayı başardı.
Yet even now, more than 60 years later the legends which surround him are as vivid as they were then.
Ama şimdi, 60 küsur yıl sonra bile onu saran efsaneler o zamanki kadar canlı.
This vision was so vivid and so moving that I determined to gather together all things of beauty and culture that I could and preserve them here against the doom toward which the world is rushing.
Bu gördüklerim, öylesine gerçek ve dokunaklıydı ki... bulabildiğim bütün güzel şeyleri ve kültür hazinelerini toplamaya... ve burada, dünyanın hızla yaklaştığı akıbetten... korumaya karar verdim.
I'm quite possibly wrong but I have known cases... when a sudden shock or blow has induced the most vivid impressions.
Büyük ihtimalle hatalıyım ama öyle durumlar gördüm ki... ani bir şok veya darbe en çılgın hayalleri yaratabilir.
- Just a vivid subjective image.
Sadece çılgın kişisel bir imge.
The most vivid recollection of my life.
Hayatımdaki en canlı hatıradır.
A green so vivid
# Çok canlı bir yeşil
There's a flash of lightning, and for one brief moment, everything stands out vivid and starkly.
Bir şimşek çakar ve ortalık bir anda parlak ve bomboş göze çarpar.
One thing is very vivid and very horrible.
Canlı ve korkunç bir şeye...
But in the afternoon when he returned to examine the portrait again, fantastic as the idea was, his memory of that cruel look was disturbingly vivid.
Ama öğleden sonra tabloya yeniden bakmak için döndüğünde, değişim rahatsız edici bir şekilde karşısındaydı.
Day of his physical bir And the beginning of his conscious life. Nothing is vivid...
Fiziksel doğum günü ve bilinçli hayatının başladığı gün.
Brilliant, vivid, something made of music and fire.
Hayranlık uyandırıcı, etkili, müzik ve ateşten yapılmış birşey.
Such a vivid imagination.
Böyle canlı bir hayal gücü var.
It's my vivid imagination that gives John the most trouble.
John'a en çok rahatsızlık veren benim canlı hayalgücümdür.
That was not my vivid imagination.
Bu benim hayalgücüm değildi.
My sister is a neurotic and disappointed woman with a vivid imagination.
Kızkardeşim bir sinir hastası ve hayalgücü canlı umutsuz bir kadın.
I dozed off, but was haunted by vivid and humiliating dreams.
Uyukladım, ama bazı akılda kalıcı ve gurur kırıcı rüyalar gördüm.
Well, in a literal and terrifying sense... inside this demure young woman... two very vivid and different personalities... were battling for the mastery of her character.
Evet, işin korkutucu yanı ve gerçek anlamı şu bu ağırbaşlı genç kadının içinde, çok canlı ve değişik iki karakter kadının kişiliğine baskın çıkmak için savaş veriyordu.
It's so vivid, Sara, and alive.
Çok canlı Sara, hayat dolu.
It was vivid, passionate the best of you.
Son derece akıcı ve tutku doluydu. Yazdıklarının içinde en iyisiydi.
In the vivid imagination of my townsmen, women took on mythical status.
Kasabalılarımın parlak hayallerinde... kadınların mitolojik bir konumu vardır.
My friends from the social club at first adopted an attitude of pained and vivid compassion.
Sosyal klüpteki arkadaşlarım... korkunç ızdırabı gösterip acıma duygularını harekete geçireceğim ilk kişiler.
Fear of punishment so vivid in his mind that he fears it even more than sudden death.
Ceza korkusu zihninde öyle yer etmiş ki ani ölümden bile daha fazla korkuyor.
I thus saw in vivid light a picture all unnoticed before
Parlak ışıkta, daha önce hiç fark etmediğim bir resme takıldı gözlerim.
This is the most vivid memory I have of her.
Onun hakkında hatırladığım en canlı anı budur.
No, my memories of youth are still too vivid, and I know how tiresome supper with an old uncle would be.
Hayır, gençlik anılarım hala çok canlı ve yaşlı bir dayıyla akşam yemeğinin ne kadar yorucu olduğunu bilirim.
I have a vivid imagination.
Çok canlı bir hayal gücüm vardır.
Quite vivid I must admit.
İtiraf etmeliyim ki oldukça canlı görünüyor.
Thank you, doctor, there's no need to be vivid.
Teşekkürler, Doktor. Bu kadar açık olmaya gerek yok.
I shall have vivid memories of that day.
Bu günü hafızamdan hiç çıkarmayacağım.
The vivid contrast between that and the bodies of the couple.
Çiftlerin cesetleri ve orası arasındaki etkili bir karşıtlık.
I shall be Orpah... a vivid, sensational widow.
Ben Oprah olacağım. Hayat dolu, duygusal bir dulum.
At the moment of takeoff, which reason was most vivid?
Kalkış anında en kuvvetli neden neydi?
Not the most important now, but the most vivid then.
Şimdiki değil, o zamanki en güçlü neden.
It's a feeling I felt long ago that I suddenly find very vivid today.
Uzun süredir hissetmediğim aniden bugün yeşeren bir duygu.
You know, I have a vivid imagination.
Kuvvetli bir hayal gücüm vardır bilirsin.
If it contains laudanum that can produce vivid dreams.
Eğer loitenum içeriyorsa bu şekilde rüyalar görebilir.
Some things in their natural state have the most vivid colors.
Bazı şeyler doğal hallerinde en canlı renklerde olurlar.
And that night, I had a strange and vivid dream.
Ve o gece çok tuhaf ve canlı bir rüya gördüm.
I feel vivid and flashing, as if suddenly I'd been plugged into some great electromagnetic field.
Kendimi müthiş bir elektromanyetik alanın içine atılmış kadar berrak ve parlak hissediyorum.
Fragments of the remote past, become vivid.
Geçmişimden kalan parçalar, gitgide canlanıyor.
Sometimes I have an imagination that's a bit too vivid.
Bazen aşırı canlı düşler görürüm.
Horror possessed him when there arose before him a clear and vivid idea of what human destiny was meant to be as compared with his own existence.
Var olduğundan beri Korku ona hükmediyordu İnsanın kaderinin ne olabileceği hakkında düşündü ve kendi varlığıyla kıyasladı.
So vivid, real. Vulnerability, Miss Zielinsky.
Duyarlılık bayan Zielinsky.
It wasn't as vivid as last time.
Geçen seferki kadar etkili değildi.
Of the poet's compassionate soul, which strives through the verse structure to sublimate this, transcend that, and one is left with a profound and vivid insight into... into... Into whatever the poem was about.
Şairin çabalayan sevecen ruhunu gösteriyor, şiirin mısralarını kullanarak, şunu yücelt, bunu aş, ve dinleyiciyi canlı bir anlayış içinde bırakıyor... artık şiir ne hakkında ise.
You have a vivid imagination.
Hayal gücün çok kuvvetli.
It's the first thing about him that comes to my mind, a vivid image that in reality, I had only invented.
Onunla ilgili aklıma ilk gelen sert bir görüntüydü ama aslında bunu ben uydurmuştum.
The man has disappeared, although his face remains vivid in my mind.
Yüzü hâlâ aklımda olsa da adam ortadan kayboldu.
What a vivid imagination my brother has.
Kardeşimin çok zengin hayal gücü var.
The dream was really vivid the first night, not so much the last few.
Onca zamandır bir gece olsun uyumadın mı? Uyku zayıflar içindir.