Vivre tradutor Turco
79 parallel translation
It will give us, er... tone, joie de vivre.
Bu bize yeni bir... hava katacak, joie de vivre.
Well, she has great vitality and "joie de vivre".
Canlılık ve joie de vivre dolu.
And now for these last few remaining moments of our lives together... I want to create joie de vivre.
Hayatımızın geri kalan bu anlarını, beraberce yaşanası neşe içinde geçirelim.
A little more joie de vivre.
Biraz daha yaşama sevinciyle.
SHE'S THE ONLY ONE WITH ANY JOIE DE VIVRE.
En hayat dolu olan o.
Joie de vivre, I said.
"Joie de vivre", söylemek istediğim.
- Joie de vivre.
- Joie de vivre.
It maybe just a touch, maybe just a touch of sin that will give us this "joie de vivre".
Belki sadece bir temasıdır, sadece günahın bir temasıdır bize yaşama sevinci veren.
We're assuming again We'll resume our long lost joie de vivre We'll be playing again
Varsayıyoruz ki tekrar epeydir kaybettiğimiz neşeli hayatımıza geri döneceğiz Yeniden oynayacağız...
Why do you want to stifle her joie de vivre?
Neden böyle davranıyorsun ki?
can we really condemn a man for maintaining a childlike joie de vivre even in his twilight years?
Alacakaranlık yıllarında bile yaşam sevinci muhafaza ettiği için bir adamı ayıplayabilir miyiz?
I'll show you that French joie de vivre
Göstereyim size Fransız usulü yaşam sevincini
I wasn't exactly bursting with "joie de vivre" before I got here.
Buraya gelmeden önce de yaşama sevinci dolu olduğum söylenemezdi ve genel...
and in my bed... that is la joie de vivre,
Hayat dedikleri bu olsa gerek, Pepe.
You are la joie... de vivre...!
Çok, hem de çok.
You can't lock up la joie de vivre...
Başka erkeklere pek güven olmaz.
Tomorrow, we'll start you on a new social exercise- - developing your joie de vivre.
Yarın, seninle yeni bir sosyal egzersize başlayacağız- - hayatının mutluluğunu geliştirmek.
Joie de vivre,
Joie de vivre.
Where's the joie de vivre?
Aşk nerede? Romantizm nerede?
"Tight pants turn a man's derriere into a lady's dream... " and an open shirt shows a sexy chest... and an irresistible joie de vivre. "
"Dar iç çamaşırı, bir erkeğe bir kadının rüyalarını süslettirir ve önü açık bir gömlek seksi göğüs kafesini ve karşı konulmaz bir yaşamın zevkini gösterir"
I always thought my joie de vivre was in my pants.
Yaşamanın zevkinin her zaman pantolonumun içinde olduğunu düşünürdüm.
Showing off my joie de vivre.
"Yaşamanın zevkini" gösteriyorum.
He was so full of joie de vivre, always laughing and smiling.
O hayat doluydu. Hep kahkahalar atar ve gülümserdi.
We can't teach them savoir-vivre good manners.
Adap, savoir-vivre bilmiyorlar.
You have no joie de vivre.
Sende'Joie de vivre'yok
I seem to have lost my... "joie de vivre".
"Yaşam sevincimi" kaybetmiş gibiyim.
Well, that depends how much "joie de vivre" you want to recover.
Ne kadar "yaşama sevincini" geri istediğine bağlı.
I tend to lose my joi de vivre when I'm cold, wet and starting to chafe.
Üzgünüm. Espri anlayışımı ıslanınca ve üşüyünce kaybediyorum... ve rahatsız olmaya başlıyorum.
First she loses her husband, then she has to fight to keep her daughter, and yet, still she has such incredible spirit, such joie de vivre.
... ama bu canlılığı korumayı başarabiliyor. Yaşam sevinci dolu.
And then one night we were watching Vivre Sa Vie by Jean-Luc Godard, about a woman who becomes a prostitute.
Bir gece Jean-Luc Godard'dan Vivre Sa Vie adlı fahişe olan bir kadının anlatıldığı filmi izledi..
When your mother entered our lives it was like a breath of fresh air. She was the image of joie de vivre. I adored her.
Annen hayatımıza girdiğinde taze bir hava eser gibi oldu yaşama sevincinin canlı örneğiydi ve ben ona deli oluyordum.
But one day she invited me to a Godard film, Vivre sa Vie.
Ta ki beni Godard'ın, "Hayatını Yaşa" sını seyretmeye davet edene kadar...
Margin. Je ne veux pas vivre dans un monde
Bart'sız bir dünyada yaşamak istemiyorum.
- No "joi du vivre."
- Hiç içinden gelen bir şey yok.
So carefree, full of joie DE vivre, an optimist.
Gamsızdım hayat doluydum. İyimserdim.
I'm full of a certain Joie de vivre.
Yaşama sevinciyle dolup taşıyorum.
Not with all his aircraft, all his people, all his money and joie de vivre.
Ne uçaklarıyla, ne adamlarıyla, ne parasıyla..... ne de yaşam aşkıyla.
He, he has no joie de vivre.
Hiç yaşama sevinci yok.
It's called Mon Grenier du Vivre.
Adı Mon Grenier du Livre.
Abide by my exhortations to joie de vivre, that you may be borne aloft on the trembling wings of giggling angels.
Teşvik edici sözlerime itaat edin. Kıkırdayan meleklerin titreyen kanatlarında yukarılara taşının.
God knows we could use a little joie de vivre around here.
Tanrı bilir ama biraz yaşama sevinci kullanabiliriz.
what I bring is the complete package... wit, intelligence, an uncommon joie de vivre.
Ben bütün paketi sunuyorum : Zeka, bilgi alışılmadık bir yetenek.
I wish I had joie de vivre. then I could be your assistant.
Bende de o yetenek olsaydı asistanın olabilirdim.
I've not been particularly full of the joie de vivre.
Son zamanlarda pek de yaşam sevinciyle dolu değildim.
Much more joie de vivre, n'est pas?
İnsan hayat doluyor değil mi?
but it turned out it was something to do with my joie de vivre,
"Ama sonra işler değişti. Bu benim hayattan zevk..." "... almaya başlamamla ilgiliydi. "
But he is better now, and my father has recovered his joie de vivre.
Ama şimdi daha iyi ve babam da nihayet kendine geldi.
And all of it with such joie de vivre, despite your misfortune.
Hem de yaşam dolu bir şekilde bütün talihsizliğinize rağmen.
She has an infectious joie de vivre.
Bulaşıcı bir yaşama sevinci vardı kendisinde.
So, in the 60s in France, when Jean-Luc Godard refused to bring his camera round to show the face of Anna Karina at the start of Vivre sa Vie, the effect was shocking.
60'lar Fransa'sında Jean-Luc Godard, "Hayatını Yaşamak" filminde Anna Karina'nın yüzünü ters açıdan göstermedi. Etki şaşırtıcıydı.
William, just a little joie de vivre, that's a good thing.
Bu iyi bir şeydir.