English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ W ] / Wasn't there

Wasn't there tradutor Turco

8,889 parallel translation
Speaking of which, um, wasn't there supposed to be a family meeting tonight?
-... bu akşam aile toplantısı olmayacak mıydı?
Lena wasn't even there.
Lena orada bile değildi.
You know, when I was standing there beside your bed, I was... I wasn't thinking about the money you took or the lies that you told.
Burada, yatağının yanında dururken aldığın paraları veya söylediğin yalanları düşünmüyordum.
It wasn't in there. - What?
- Orada değildi.
- The reverend wasn't there when I stopped by the church this morning. Any idea when he's coming back?
Ne zaman döneceğini biliyor musun?
I listened to her begging for mercy and there wasn't anything I could do about it.
Kızımın merhamet dilediğini duydum bu konuda yapabileceğim hiçbir şey de yoktu.
The perp wasn't there to take anything... except lives.
- Suçlu oraya bir şey almaya gitmemişti hayatlar dışında.
Except she wasn't supposed to be there, was she?
Burada olmaması gerektiği hariç, değil mi?
I wasn't supposed to be down there, but I was looking for Rivers.
Aşağıda olmamam gerekiyordu, ama Rivers'ı arıyordum.
I saw some of what you had to do to get out of there alive and It wasn't pretty.
Oradan çıkmak için yapmak zorunda kaldığın bazı şeyleri gördüm ve hoş değildi.
My daddy's lawyers said there wasn't enough time to file an injunction and that I clearly don't understand what an injunction is if I asked them to file one in this situation.
Babamın avukatı, bir men kararı çıkarmak için yeterli zaman olmadığını söyledi. Onlardan yapmasını kendim istesem bile kesinlikle men kararı ne demek bilmiyorum.
And he said, "You fucking well are," like he was gonna punch my face in, and I just stood there cos I wasn't gonna back down, but then my mother said, like,
... "Bir güzel değişeceksin." dedi. Suratıma yumruk atacakmış gibiydi ve ben öylece durdum. Çünkü geri adım atmayacaktım.
Because..... I was drunk the first..... even though I wasn't drunk most of the other times, there was a precedent there that you took complete advantage of!
Çünkü ilkinde sarhoştum, diğerlerinin çoğunda sarhoş olmasam da senin tamamen faydalandığın benzer bir durum vardı!
I didn't feed him anything. There are chunks of bacon and food in his vomit. Maybe he got some off the table when i wasn't looking.
ona birşey vermedim bunlar pastırma parçaları, ve onun kusmuğunun içinde belkide ben görmeden masadan almıştır uzgünüm
Proving he wasn't there.
- Bu da onun orada olmadığını kanıtlar.
Oh, he wasn't there to see Robert James. Turns out, he always worked late at the office, but Mrs. James was there.
Zaten o geç saatlere kadar çalışıyormuş ama Bayan James evdeymiş.
If it wasn't for your notes on the map of Nova Scotia, I would have never remembered there was magic on that island,
Nova Scotia haritası üzerindeki notların olmasaydı o adada büyü olduğunu asla hatırlayamazdım.
It was about believing in yourself. And I wasn't alone up there.
Kendinize inanmakla ilgiliydi ve orada yalnız değildim.
It actually wasn't that bad in there.
İçerisi o kadar da kötü değildi.
He kept coming by the house when she wasn't there.
O evde değilken eve gelmeye başladı.
There wasn't a second guy.
İkinci adam falan yoktu.
Anyway... you and I both know that I wasn't always there for you, so you got to forgive me for being a little overprotective now.
Neyse. İkimiz de biliyoruz. Her zaman yanında olamadım.
- In 2012, he was questioned in the brutal killing of a gang member's family in his hometown of Volga, but then there wasn't enough evidence, so the charges were dropped, and he left Russia.
- Ne yapmış? 2012'de memleketi Volga'da bir çete üyesinin ailesinin vahşice öldürülmesi konusunda sorgulanmış, yeterli kanıt olmadığından suçlama düşünce de Rusya'dan ayrılmış.
- I wouldn't want him thinking that... - Oh. ... there was anything with me and Arthur that wasn't- -
Arthur'la aramızda sorunların olduğunu düşünmesini istemem.
Wasn't there talk of Berridge leaving Sewell Augustine?
Berridge'in Sewell Augustine'den ayrılacağı dönmüyor muydu ortalıkta?
I wasn't kidding there when I told you I was getting back into shape.
Form tutturacağım derken şaka yapmıyordum.
But there wasn't a reliable test for the virus, and early symptoms were very subtle.
Ama virüs için güvenilebilir bir test yoktu. İlk belirtileri çok açık değildi ve durduramadık işte.
She wasn't out there long... where'd you find her?
Dışarıda çok durmamış. Tam olarak nerede buldun?
You looked at me like I wasn't even there.
Ben sanki orada bile değilmişim gibi baktın.
Spoiler alert, there wasn't.
Önceden söyleyeyim, yoktu.
I thought you said there wasn't a cure.
Tedavisi yok demiştin hani?
And you wouldn't be walking around pretending like I wasn't the one who put her there.
Orada olmasının suçlusu ben değilmişim gibi davranmana gerek kalmayacaktı.
And it's not exactly true that there wasn't any communication between us.
ve tabii ayrıca aramızda hiç iletişim yok da değildi.
There was something weird going on in there, wasn't there?
Orda garip birşeyler oldu, değil mi?
We went to pick her up in the RV, and she wasn't there, so I called her.
Onu karavanla almaya gittik ama orda değildi, öyle olunca aradım.
Wasn't there standardized testing for ninth graders the day that Mia was killed?
Mia'nın öldürüldüğü gün 9. sınıfların sınavı yok muydu?
So far, all the evidence we have found proves the family wasn't there on that weekend.
Şimdiye kadar bütün kanıtlar ailenin hafta sonu burada olmadığını gösteriyor.
When I found out I was sick, I looked around for my marriage and it wasn't there.
Hasta olduğumu öğrendiğimde evliliğimi aradım ama bulamadım.
I wasn't expecting an answer there, Aubrey.
Buna cevap beklemiyordum, Aubrey.
Except... Molly wasn't there.
Ama Molly yoktu.
I wasn't supposed to be there, so i hid.
- Odada olmamam gerekiyordu, o yüzden saklandım.
Really, though? There wasn't, like, a movie or something after?
Gerçekten, fakat?
It says, "Buy yourself something nice. Sorry I wasn't there for you."
Notta yazıyor ki : "Kendine güzel bir şeyler al, yanında olamadığım için özür dilerim."
She wasn't there, so he called her.
Maria orada değildi, adam da onu aradı.
There wasn't a day that went by that I didn't want to rip out one of her varicose veins and strangle her with it.
Varisli damarlarından birini söküp onu onunla boğmak istemediğim bir gün geçmiyordu.
There wasn't anything about Agent Amador's death you knew that you didn't share with the Bureau at the time?
Ajan Amador'un ölümüyle ilgili bildiğiniz ama o sıralarda Büro'ya söylemediğiniz bir şey var mıydı?
There wasn't any anger or animosity.
Herhangi bir öfke veya kin söz konusu değilmiş.
She was... she was murdered because I wasn't there...
Orada olmadığım için öldürüldü.
Was there or wasn't there manure? !
Gübre var mıydı yok muydu?
There wasn't!
Yoktu!
- It was over there somewhere, wasn't it?
- Orada bir yerdeydi, değil mi?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]