We're going in tradutor Turco
4,177 parallel translation
We're going in. Now.
Hemen içeri giriyoruz.
We're going to follow some of these incredible animals and see how they survive in this sometimes barren and unforgiving landscape.
Bu inanılmaz hayvanlardan bazılarını takip edeceğiz ve bu kimi zaman çorak ve acımasız topraklarda nasıl hayatta kaldıklarını göreceğiz.
I don't know what we're going to find when we get in there, - But he's crashing.
Açtığımızda ne bulacağımızı bilmiyorum ama kötüleşiyor.
I can't believe we're going to the theater the same day Chris drowned a mouse in a puddle.
Hayatta sizi aktarmalı uçuşa almam. Hayatta vaktinde kalkmayız.
( SPEAKING IN 1978 ) In these programmes, we're going to survey the immeasurable number of animals that have been produced by natural selection, and look at them not as isolated oddities...
Bu programımızda, doğal seleksiyon yoluyla inanılmaz sayıda hayvanın üretildiği bu yeri inceliyoruz.
Uh, we're going to the Comic-Con in Bakersfield.
Bakersfield'taki Comic Con'a gidiyorduk.
We're going to get in there one way or another.
Öyle ya da böyle oraya gireceğiz.
We're hardly going to make love in the car, are we?
Arabada sevişmeyeceğiz herhalde.
A trip with you, first plane ride, and we're going on a quest like in the book.
Seninle seyahat ediyorum, ilk defa uçağa biniyorum ayrıca kitaptaki gibi bir macreaya atılıyoruz.
And we're going to need this one in triplicate.
Sonra da bundan üç kopya gerekecek.
People are going to think we're in the chicken-noise business.
İnsanlar tavuk sesi işine girdiğimizi sanır.
In a couple months, we're all gonna be going to different schools.
Bir kaç ay içinde hepimiz farklı okullarda olacağız.
We're not going over $ 800,000.
800.000'in üzerinde vermiyoruz.
When in reality we're going...?
Ama gerçekte gitme nedenimiz? ..
This year, in addition to the Hunger Games, we're going to do the Special Hunger Games.
Bu yıl Açlık Oyunları'na ek olarak Özel Açlık Oyunları da düzenleyeceğiz.
We're both going to university in Leuven.
İkimiz de Leuven'de üniversiteye gidiyoruz.
We're going to talk about our focus in the news.
Haberlerin ne şekilde odaklanacağından bahsedelim.
When our resources end in 20 years, given everything that we know of our species, do you really think we're going to just share?
Kaynaklarımız 20 yıl içinde bittiğinde her şey türlerimize verildiğinde sadece paylaşacağımızı mı düşünüyorsunuz?
Yeah, I totally hit it off with this great guy in the Internet, and we're finally going to meet.
Evet, internette tanıştığım bir çocukla çok iyi anlaşıyoruz ve sonunda buluşacağız.
We're not going to hurt any of you, but you're not taking me in.
Hiçbirinizi incitmeyeceğiz. Fakat beni götüremezsiniz.
I can get a team close enough to destroy the reactor with one of Cochise's big guns. But if we blow it up, we're going to spew radioactive fallout sky high.
Cochise'in ağır silahlarıyla reaktörü imha edecek küçük bir ekiple tesise yeterince yaklaşabilirim ama patlatırsak, radyoaktif serpinti göğe kadar fışkırır.
We're going in.
Santrale giden yol açık. İlerliyoruz.
Like hell we are. We're going in.
- Onunla dönüyoruz, değil mi?
We're going in at full strength.
Tam güç devam edeceğiz.
- Okay, we're going in.
Elimizde olan tüm hava yastıklarını ve takozları alın.
a ham sandwich in the hands of a white person is a weapon in a hate crime. So, you know what we're going to do?
Beyaz bir insanın elinde domuzlu bir sandviç bir nefret suçu silahı oluyor.
We're going to Antalya this weekend to have Cem's bachelor's party.
Hafta sonu Mert'in bekarlığa veda partisi için Antalya'ya gidiyoruz.
We're going to rendezvous with our guide in Deline.
Deline'de rehberimizle buluşacağız.
Yeah, and we're probably going to get to watch him kill his brother-in-law with a horseshoe.
Evet, ve muhtemelen kayınbiraderini nal ile öldürmesini izleyeceğiz.
Oh, in Chicago, we're going to an old-time candy store.
Chicago'da şekerciye de gideceğiz.
All right, this is what we're going to do. You are gonna stand in that doorway, and if I see you going in... I'm coming in after you, okay?
Pekala, şöyle yapacağız, sen, girişte bekleyeceksin, eğer gittiğini görürsem... peşinden geleceğim, tamam?
And in two hours they're going to be chopping our heads off because we haven't caught this guy.
İki saate kadar da adamı yakalayamadık diye kellemizi isterler.
There's no way in hell we're going to the police tomorrow, or any day, until we get that belt.
Yarın polise gitmemiz söz konusu bile olamaz ya da başka bir gün ; o kemeri alana dek.
And we're going to be together for the rest of our lives, in a way.
Hayatımızın geri kalanında birlikte olabilirdik, bir şekilde.
If you don't tell us, we're going to need to bring you in for impeding a homicide investigation.
Söylemezsen seni cinayet soruşturmasını engellemekten tutuklarız.
And if anyone here was in a fight, there'd be signs of injuries, so we're going to have to check everyone.
Buradan birisi yaptıysa vücudunda yara izleri olur yani herkesi kontrol edeceğiz.
We're going to IN-Skip mode.
Sıçramaya hazırlanın.
We're going to have to make an emergency landing in Kansas.
Kansas'a zorunlu iniş yapacağız.
You're going to stick that in and we're going to set out on some kind of journey to look for my G-Spot?
Onu sokacaksın ve biz de bakıcaz ki içinde G noktası var mı yok mu?
We're going to be stuck in traffic.
Trafiğe yakalanacağız.
Rayna, we're going to manage this, but in order to do that, I need absolute honesty from you.
Rayna, bunu ayarlayacağız ama bunun için bana karşı dürüst olman gerekir.
We're going in.
Biz giriyoruz.
We're going in and taking down that portal.
İçeri gireceğiz ve geçiti kapatacağız.
We're going in.
İçeri giriyoruz.
We're not going in that direction.
Orasını zaten geçtik.
Damon, what's the point in going to college if we're just gonna recreate what happened in Mystic Falls?
Damon, Mystic Falls'ta yaşananların aynını tekrar ortaya çıkaracaksak üniversiteye gitmenin ne anlamı var?
Uh, we're going to a cabin in the woods in the middle of nowhere?
İn cinin top oynadığı ormandaki bir kulübeye mi gideceğiz?
So we're going to see you in about six months...
- Öyleyse, seni altı ay kadar sonra tekrar göreceğiz...
We're going to a vigil in the park.
Parkta mumlu anma toplantısı var.
It's all fair game. Now, I will do everything I can to protect you, to get you through this, but in order to do that, in order to do my job, I need to know how much trouble we're in, how much damage control we're going to need to do.
Seni korumak, bu işten sağ salim çıkmanı sağlamak için elimden geleni yapacağım ama işimi yapabilmem için önce başımızın ne kadar belada olduğunu bilmem gerekiyor.
We're going to be doing a Duran Duran thing, I wrote it in the late'90s, a little play.
Sonra hep beraber 90'ların sonunda yazdığım bir oyun olan Duran Duran'ı sahneleyeceğiz.
we're going shopping 19
we're going out tonight 29
we're going to be late 92
we're going 715
we're going to paris 19
we're going home now 17
we're going to dinner 19
we're going for a ride 34
we're going home 358
we're going there 17
we're going out tonight 29
we're going to be late 92
we're going 715
we're going to paris 19
we're going home now 17
we're going to dinner 19
we're going for a ride 34
we're going home 358
we're going there 17