We don't have that tradutor Turco
3,774 parallel translation
We don't have the time of death as that specific yet.
Tam olarak ölüm saati belli değil.
"the way that you feel about me, " I wish I felt about you, but I don't, "and we have to do something about it right now, before we ruin both of our lives"?
" Keşke bana karşı hissettiğin duyguları ben de sana karşı hissedebilsem ama hissetmiyorum, ve bu konuda hayatımızı mahvetmeden önce...
We don't have that.
O kadar paramız yok.
We don't have to live that to judge you.
Seni yargılamak için bunları yaşamamıza gerek yok.
- We don't have that now.
- Artık o yok. - Doğru değil ki bu.
It's your responsibility. We don't have the budget for that.
Bu sizin sorumluluğunuz Bunun için bütçemiz yok.
Given the fact that we don't have a crime scene, is there any indication of where she was attacked?
Bir olay yerimiz olmadığı göz önüne alındığında, saldırıya uğradığı yeri gösteren bir delilimiz var mı?
As Lieutenant Provenza reminded me, sooner or later, all kids have to stick up for themselves, and we don't get to choose when they're ready for that.
Komiser Provenza'nın bana hatırlattığı üzere bütün çocuklar er ya da geç kendilerini savunmayı öğrenmek zorunda. Ve ne zaman hazır olacaklarını biz seçemiyoruz.
Similar to Nazca, what we have with these earth mounds is that they're put into easily recognizable symbols, but unless you're looking at them from some altitude, they don't look like anything.
Nazca'ya benzeyen, kolayca farkedilebilen bu sembolleri, höyükte bulunan toprağın üzerine koymamızın amacı ne olabilir? Belli bir irtifaya çıkmadığımız sürece onlara baksak bile hiç bir şey göremiyor, anlayamıyoruz.
All right, well, we've got you set up down here so that you don't have to deal with the stairs.
Seni buraya yerleştireceğiz. Böylece merdivenle işin olmayacak.
We don't have the personnel for that kind of operation.
Öyle bir operasyon için personelimiz yok.
And since we're supposed to be running, then we don't have that.
Bizim de kaçmamız gerekeceğinden dolayı öyle biri yok.
I'm sure I don't have to remind you, but Danny Desai is not someone that you should associate with right now, at least until we can piece together what happened, which is why we need to gather these statements as fast as possible.
Sana hatırlatma gereği olmadığından eminim ama en azından olanları bütün hale getirene kadar Danny Desai şu anda akla getirilecek biri değil, o yüzden bu ifadeleri olabildiğince çabuk almalıyız.
I'd like to feel like I don't have to avoid pediatrics, that we could still work together.
Pediyatriden uzak durmak zorunda olmadığımı birlikte çalışabileceğimizi düşünmek istiyorum.
If you people don't withdraw a recommendation for death Rusty will be forced to take the stand. And he'll have to talk about stuff that we're trying very hard to help him forget.
Eğer ölüm cezası teklifinizi geri çekmezseniz Rusty mahkemede tanıklık yapacak ve bizim ona unutturmaya çalıştığımız şeylerden bahsetmek zorunda kalacak.
We don't have all the details yet, but we do know that the President and First Lady will drive through downtown on the way to the Dallas Trade Mart, where the President will give a speech.
Henüz tüm ayrıntılar elimizde değil. Ancak biliyoruz ki Başkan ve First Leydi Başkan'ın konuşma yapacağı Dallas Ticaret Marketi yolu üzerinden şehre gidecekler.
That's cutting it close, but we don't have much choice.
Ucu ucuna yetişiyorlar, ama daha fazla seçeneğimiz yok.
Well, he says that we don't have any money.
Diyor ki ; hiç paramız yok.
We don't have to hide the fact that we're dating anymore.
Artık birlikte olduğumuz gerçeğini saklamak zorunda değiliz.
I don't even want to think about the size of the story we're gonna have to come up with if somebody sees that video of us in Wilden's car.
Hele Wilden'ın arabasındaki görüntüleri biri izlerse olaylar ne kadar büyür ne kadarıyla yüzleşebiliriz düşünmek bile istemiyorum.
We may not live in palaces, but that doesn't mean we don't have pride or manners.
Saraylarda yaşamıyor olabiliriz. Ama bu gururumuz ya da terbiyemiz yok demek değildir.
We don't have that time.
O kadar zamanımız yok.
For the moment we don't have the slightest clue that might lead us to her.
Şu anda bizi ona yönlendirebilecek tek bir ipucu bile yok.
We don't have that much in common.
O kadar ortak bir yönümüz yok.
I'm trying to tell you that you don't have to waste your time, or better, you don't have to waste my time, beating around the bush, because we've been over the whole area
Diyorum ki zamanını boşa harcama. Daha önemlisi benim zamanımı boşa harcama. Kandırmaya çalışma beni.
We don't have stories like that.
Bizim böyle anılarımız yok ki.
I was just picked up and thrown. And we don't have a single explanation as to how that's even possible!
Ben orada gerçekten havada döndürülüp yere çarpıldım ve biz bunun nasıl olduğunu bile bilmiyoruz.
We don't have to subscribe to every teaching or guideline to be good Catholics... or to be good people for that matter.
Her öğretileni onaylamak zorunda değiliz veya iyi bir Katolik nasıl olur kuralını da veya o yüzden iyi insan olmayı da.
We don't have that in America.
Amerika'da bundan yok.
But the good ones, the real deal? They're not heroes because of what they have that we don't.
Ama iyi olanlar asıl iyi olanlar bizde olmayan şeye sahip oldukları için kahraman değiller.
We don't have to talk about that. With you there.
- Bunu konuşmak zorunda değiliz.
We don't have that much to talk about.
Konuşacağımız çok şey olmuyor.
Well, actually, I'm in a relationship right now where there are certain ambiguities, but we don't have time to get into all that.
Aslında şu an bazı belirsizlikleri olan bir ilişki içindeyim ama bunu anlatmam uzun sürer.
I know we put that childhood drawing to rest, but... I still don't have any answers about what it means or what you are.
Çocukluk çizimini ortadan kaldırdığımızı biliyorum ama hala resmin veya senin ne anlama geldiğin hakkında bir fikrim yok.
you need to ride this thing around the world for those that are more unfortunate than you, especially in the Third World countries where they don't have access to positive examples, like we do in the United States. "
Bu şeyi senden daha şanssız insanlar için dünyanın etrafında sürmelisin, özellikle Amerikada yaşayan insanların fırsatlarına sahip olmayan üçüncü dünya ülkelerinde. "
They just don't have places like that anymore, and you know what, we need to find someplace like that.
Artık buralarda böyle mekanlar bulmak imkansız, ve ne biliyor musunuz, buna benzer yerler bulmaya ihtiyacımız var.
If we don't have that, we have nothing.
Güven yoksa hiçbir şey olmaz.
No, we don't have to go to that... actually, we do.
- Hayır gitmemize gerek yok. - Aslında var.
Uh... look, I-I thought that you were calling me because... we don't have to do this now.
Beni arama sebebini sandım ki... - Şimdi konuşmak zorunda değiliz.
We don't have that.
Elimizde ondan yok.
- We don't have that information...
- Nedenini bilmiyoruz.
Remember, we don't actually have any photos, so it's all on your reaction when you see him - that's what'll sell it.
- Unutma fotoğraf falan yok elimizde onu gördüğün anda yapacakların ihtiyacımız olan tek şey.
I don't know you that well, Ava, and I won't pretend that I do, but we do have something in common.
Seni iyi tanımıyorum Ava ve tanıyormuş gibi de yapmayacağım ama ortak bir noktamız var.
If we don't get Kamali off that plane, you may never find a cure, and your infected people will not have a chance.
Kemali'yi o uçaktan indiremezsek belki de aşıyı hiç bulamayız ve hastalanmış adamlarınızın şansı olmaz.
We've met some bad people, but you're the worst cos you've given everyone hope... that they can stay in this town and have jobs to feel secure in and schools and shops that don't shut down.
- Aynen. Bazı kötü adamlarla karşılaştık ama en kötüsü sensin. Çünkü herkese bu şehirde kalabileceklerini güvende hissedebilecekleri işler bulacaklarını okul ve dükkanların kapanmayacağına dair umutlar verdin.
Well, I'm afraid we don't have time for that.
Evet, korkarım bunun için zamanımız yok.
There were buckets of peanuts and buckets of apples, and... and- - and tomatoes in jars and garlic, and all these things that would solve all of our problems, because we don't have to worry about looking for mushrooms anymore.
Kovalar dolusu yerfıstığı ve elma vardı. Ayrıca kavanozlarda domates vardı, sarımsak vardı. Bu kadar yiyecek bizim yemek sorunumuzu rahatlıkla çözer.
- We gotta get Irene help now. - ( Johnny speaks indistinctly ) We don't have that kind of time, man.
- O kadar zamanımız yok dostum.
That's because we don't have the fingers yet.
Henüz parmaklarını bulamadığımız içindir.
We don't have enough for that yet.
Şu an bunu yapacak durumda değiliz.
Can't you even see that people are starving because we don't have enough land?
Yeterince toprağımız olmadığı için açlıktan ölen insanları gözünüz görmüyor.
we don't have that much time 19
we don't have that kind of time 29
we don't have that kind of money 17
we don't know each other 51
we don't have much time 440
we don't have one 55
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't have that kind of time 29
we don't have that kind of money 17
we don't know each other 51
we don't have much time 440
we don't have one 55
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't know 1067
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know yet 293
we don't have a lot of time 158
we don't have time 329
we don't know anything 72
we don't have it 66
we don't know that 318
we don't have to 166
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know yet 293
we don't have a lot of time 158
we don't have time 329
we don't know anything 72
we don't have it 66
we don't know that 318
we don't have to 166