Yoghurt tradutor Turco
220 parallel translation
Green figs, yoghurt, coffee, very black.
Taze incir, yoğurt, koyu kahve.
You were Ιiving in your dressing gown eating yoghurt.
Sabahlığınla oturmuş yoğurt yiyordun.
Yoghurt, carrot juice, cottage cheese, organic honey, non-fat, and eggs, fertile.
Yoğurt, havuç suyu, süzme peynir organik bal, yağsız, yumurta, kümes dışında beslenenlerden.
And his yoghurt.
Ve yoğurdu.
If I'll still be hungry, I want to be served with a yoghurt.
Eğer hala aç isem, yoğurt'la servis yapılmasını isterim.
We'll live on yoghurt and canned food.
Yoğurtla besleniriz.
Light the lights in the hen-house. Then make yoghurt.
Sonra kümesin ışıklarını yakar, ardından yoğurt yapardım.
Grilled cheese sandwich. Half a pint of yoghurt and coffee.
Kızarmış peynirli sandviç, yarım kase yoğurt ve kahve.
- You want some yoghurt?
- Yoğurt ister misin?
Don't forget to give him his yoghurt. No.
Ona yoğurdunu yedirmeyi unutma.
Except that herby cheese, rice, and yoghurt.
otlu peynirin, bulgur pilavının, yoğurdun dışında.
Try and keep it cold, there is yoghurt in there.
Soğuk tutmaya çalış, içinde yoğurt var.
For desert, I'll have the space yoghurt with chopped cola nuts.
Tatlı olarak, kola cevizi doğranmış esrarlı yoğurt alacağım.
He may have switched over to yoghurt.
Belki de yoğurt bile yapmıştır.
Finish your yoghurt, don't leave half,
Yoğurdunu bitir, yarım bırakma.
- I don't like yoghurt.
- Yoğurttan hoşlanmıyorum.
Archimed, pass me the yoghurt.
Arşimet, yoğurtu bana ver.
Mini mall with a yoghurt bar and a tanning parlor.
Mini market, yoğurt pazarı ve güneşlenme yeri...
- Fromage frais, innit? - Yoghurt.
- Hayır, taze peynir, değil mi?
Yoghurt!
Yoğurt!
You spend most of your time wandering around malls, looking for the ultimate soft yoghurt and muttering "How come the kids don't call?"
Zamanınızın çoğunu süpermarketlerde meyveli yoğurt arayıp... "Neden çocuklar aramadı ki" diyerek geçirirsiniz.
It's a leather store then it's a yoghurt shop, it's a pet supply.
Deri kıyafet dükkanı ondan sonra mandıra, evcil hayvanlar için malzeme satanlar.
It lands in someone's frozen yoghurt.
Birisinin donmuş yoğurdunun içine düşüyor.
Some yoghurt?
Biraz yoğurda ne dersin?
That's a kind of a yoghurt dip, sort of onion and cucumber.
Böyle yoğurt soğan ve salatalıkla karış...
Just some poppadoms and salad and yoghurt then shit.
Sadece biraz Pop-a-dom, ve salata ve yogurt ve bok.
Yoghurt-and-raisin salad.
Yoğurt ve kuru üzüm salatası.
Dad, all I ever have is a bran muffin and a touch of yoghurt.
Ben sabahları sadece çörek ve yoğurt yerim.
- Yoghurt.
- Yoğurt.
I'm fixing you a breakfast drink with fresh fruit, yoghurt, carob, pitted prunes.
Size taze meyve, yoğurt, keçiboynuzu ve erik karışımı bir kahvaltı içeceği yapacağım.
- Yoghurt,...
-... yoğurt...
I like cucumbers, like in that Greek salad with yoghurt.
Salatalık severim. Yoğurtla yapılan Yunan salatasındaki gibi.
We mix like oil and frozen yoghurt.
Yağ ve buz gibi uyumsuz.
If you can spass with yoghurt you can spass with caviar.
Yoğurtla dalga geçebiliyorsanız, havyarla da geçebilirsiniz.
Milk... yoghurt...
Süt... yoğurt...
Well, sometimes I crave a non-fat yoghurt afterwards.
Benim canım, sonrasında bazen light yoğurt çekiyor.
Anyway, I started thinking of you here in the midst of your tofu shake and really boring yoghurt.
Her neyse, tam da burada, senin soya fasulyesi karışımının ve sıkıcı yoğurdunun arasında seni düşünmeye başladım.
Purple-headed yoghurt-slinger.
mor başlıklı yoğurtlu sapan.
- A lassi. lt's a yoghurt drink.
- "Lassi". Yoğurttan yapılan bir içecek.
It's like a Greek tragedy without the yoghurt.
Cacıksız Yunan trajedisine benzedi doğrusu.
The skin has to be tan, not yoghurt white.
Tenler bronz olacak. Yoğurt gibi beyaz olmamalı.
If you want to feel calm, eat more raw fruit and vegetables, yoghurt, milk and seeds.
Eğer sakin hissetmek istiyorsanız, daha fazla taze meyve ve sebze, yoğurt, süt ve pirinç yiyin.
I don't even like yoghurt.
yoğurdu sevmem bile.
Yoghurt, ice coffee, coffee with milk?
Yoğurt, buzlu kahve ya da sütlü kahve ister misin?
We worked at Penguins Yoghurt.
Penguen Yoğurt'ta birlikte çalışmıştık.
I'm gonna mix my daddy's strawberries in this Swedish concoction called yoghurt.
Babamın çileklerini bu İsveçlilerin yoğurt dediği şeye karıştıracağım.
Michael, can you pass me a yoghurt, darling?
Michael, bana bir yoğurt uzatır mısın tatlım?
- Bulgarian yoghurt? - Piffl or nothing.
Piffl ya da hiç.
Here's your yoghurt.
Al, yoğurdun.
Yoghurt.
yoğurt
You dropped two commercials, left a total of 28 seconds of dead air, scrambled the call letters, spilt yoghurt on the control board, and you kept referring to Jerry, with the identity crisis, as "Jeff".
Programda 28 saniye boş geçti. Radyonun verici kanalını bozdun. Kontrol masasına yoğurt döktün.