You've got a choice tradutor Turco
93 parallel translation
Kids, you've got a choice here between a nice little musical comedy... and a modern musical morality play... with meaning and stature!
Çocuklar, bir karar vermeniz gerekiyor, basit bir müzikal komedi mi, yoksa anlamı ve kişiliği olan çağdaş, fazilet mesajı olan müzikal bir oyun mu?
YOU'VE GOT A CHOICE, YOU KNOW.
Geri dönmek isterim.
You think I've got a choice?
Sence başka bir seçeneğim var mı?
You've got to make a choice.
Bir seçim yapmalısın.
You've got to make a choice : either they'll do it later, or I'm doing it now.
Bir seçim yapman lazım : Ya onlar sonra öldürecek ya da şimdi ben.
You've got a choice, you can give it to'em or they'll take it.
Seçme şansınız var, ya istediklerini onlara verirsiniz, ya da kendileri alırlar.
You've still got a choice, Sandy.
Hala seçim şansın var.
I'm telling you, we've got to make a choice.
Size söylüyorum. Bir seçim yapmak zorundayız.
That's $ 4.50 per word and you've got a choice of standard or bold.
Kelimesi 4.50 dolar. Standart ya da koyu harfler seçebiliyorsunuz.
- If you come ashore, we've got a radio and we'll get you off the island in a couple days. Of course, the choice is yours.
Kıyıya gelirsen telsizle konuşursun, iki gün içinde seni alırlar.
You've got Rivera, Oprah, maybe even Charlie Rose explaining how you made this heart-warming choice.
Rivera, Oprah ve belki de Charlie Rose'a bu kalp yumuşatan seçimi nasıl yaptığını anlatacaksın.
- Well, fustigation aside, Moe you've got a choice.
- Hasat etmek bir tarafa Moe bir seçeneğin var.
You either got smart or you've been very very lucky. - Is there a third choice?
Ya çok akıllısın, ya da çok çok şanslısın.
You've got a choice.
Bir seçim yapmalısın.
It's a choice you've got to make!
Senin yapmak zorunda olduğun bir seçim...
- I know you've got this notion that if you- - if you don't let your characters act on their desires, then you're making a stronger, riskier choice, but that's not real life.
- Bu görüşün nedenini biliyorum. Eğer karakterinin arzularına göre oynamasına izin vermezsen... O zaman daha güçlü, riskli tercihi yaparsın.
Well, unless you got a better idea, we've got no choice.
Daha iyi bir fikrin yoksa, tek şansımız bu.
You've got a choice.
Seçim senin dostum.
- Hey, hey, you've always got a choice.
- Hey, hey her zaman seçim hakkın var.
Well, you know how it goes- - a few choice cuts, and you've got the woman of your dreams.
- Nasıldır bilirsiniz, birkaç kesikle rüyalarınızın kadınına sahip olursunuz.
Stop acting like you've got a choice.
Seçeneğin varmış gibi davranmayı bırak.
I got involved in the middle of an incredibly complicated situation and made a choice without thinking, and it was the wrong choice which is what I don't think I've really been able to communicate to you which l- - l like you.
Çok karmaşık bir durumun ortasında kaldım ve hiç düşünmeden bir seçim yaptım. Yanlış bir seçimdi. Ki bunu sana pek iyi ifade edebildiğimi sanmıyorum.
You've got a choice to make.
Bir seçim yap.
I'm not sure you've got much of a choice.
Şansın olduğunu sanmıyorum.
You've got a choice to make.
Kararını vermen gerek.
- You've got to make a choice.
- Seçimini yapmalısın.
Right now, you've got a choice.
Şimdi, bir seçimin var.
So now you've got a choice.
Şimdi bir seçeneğin var.
You've got a choice of hamburger, cheeseburger, fries or coleslaw... or all four if you're really hungry.
Seçeneklerimiz, hamburger cheeseburger, patates ve salata. Çok açsanız hepsi birden.
You got me in here jawing about picking a new CAG... and you've already made your choice?
Yeni bir HEK seçelim diye beni buraya çağırdığını sanıyordum ama sen kararını çoktan vermişsin.
And gimme more of a choice than I got with you.
Ve bana senden daha fazla seçenek sunarlar.
- You're talking like we've got a choice!
- Seçme hakkımız varmış gibi konuşuyorsun!
You've always got a choice.
Her zaman bir seçeneğin vardır.
Look, you've got a choice.
Bak, tek seçeneğin var.
You've got a choice, you know?
Seçme şansın var, biliyor musun?
I've got a choice word for you.
Senin için bir kelimem var.
And this asshole tells me, "Chernov you haven't got a choice."
Ve o pislik bana seçeneğimin olmadığını söyledi.
You know, you've got a choice between checking out all shriveled up, in a hospital,
Şimdi, ondan hastaneden ya da evden ayrılmak gibi bir seçim
Martha, I'm sorry. But, you've got to tell Clark there is no other choice.
Martha üzgünüm, ama Clark'a başka çaresi olmadığını söylemelisin.
- Like you've got a fucking choice.
- Sanki başka şansın varmış gibi.
You've got a choice between A and B.
A ve B diye iki seçeneğin var.
If you give me a story like this, I've got no choice but to run with it Then you would be hanging yourself.
Bana böyle bir hikaye verirsen, yayınlamaktan başka seçeneğim olmaz ve kendi ipini çekmiş olursun.
And this idea of choice which capital talks about, "you've got to have a choice," choice depends on the freedom to choose.
Ve seçme hakkı fikri, kapital konuşur, seçim şansınız olur fikrinde, seçim seçme özgürlüğüne dayanır.
Yeah, when our folks died they left us a unit and my sister a unit, so, you know, basically we got no choice.
Evet, bizimkiler vefat edince bize ve kardeşime birer daire bıraktılar. İşin aslı, bizim de başka seçeneğimiz yoktu.
You've got a choice.
Seçme şansın var.
- You've got a choice.
- Seçme şansın var.
Now, you've got a choice.
Şimdi bir seçim şansın var.
You've got a choice...
Bir seçim yapın...
You got a choice, and your choice has impact upon your direction.
Seçim yaparsınız ve seçiminiz sizi yolunuzda etkiler.
You've got a choice to make, Summers.
Bir seçim yapmak zorundasın, Summers.
But the middle, when you get to know everything about her, how scared she is of squirrels and hates parades and loves Handel's Messiah, is ashamed of her crooked toes and saw you through a very bad night when you felt you should've been a doctor doing something that mattered, and how she had the patience when you got trapped by the trappings, hoping you'd come around and see the light, and when you didn't, felt so lonely, she had no choice but to leave you in the dust and do something beautiful with her life you didn't have the brains to appreciate and when you went off and became a profligate idiot,
Ancak işin ortasında, onun hakkında her şeyi öğrendiğinde sincaplardan ne kadar korktuğunu, törenlerden nefret ettiğini Handel'in Mesih'ini sevdiğini ve eğri parmaklarından utanmasını falan ve çok kötü bir gecenin ardından doktorun bu iltihapların hakkında bir şeyler yapmasını istediğinde ve sen kapanlara kıstırıldığında dahi sana karşı sabır gösterdiğinde elbet bir gün kendine gelip gerçekleri göreceğini umduğunda fakat bu asla olmayınca çok yalnız hissedip, seni terk edip hayatı hakkında güzel bir şeyler yapmaktan başka şansı yokken üstelik senin bunu takdir edecek kadar dahi beynin de yokken ve sen de çıkıp geri zekalı bir hovarda olmuşken o hâlâ yanlış kişi de olsa tek kişiye gönül vermişse ve üstelik belki de sen hayatının geri kalanını barışmak için harcayınca sırf bir zamanlar buna değdiğini bildiği için sana ikinci bir şans verecektir.
you've got this 65
you've got a point 16
you've got mail 34
you've got a friend in me 28
you've got a deal 21
you've got a lot of nerve 17
you've got the wrong guy 51
you've gotta be kidding me 133
you've got it 213
you've got it all wrong 111
you've got a point 16
you've got mail 34
you've got a friend in me 28
you've got a deal 21
you've got a lot of nerve 17
you've got the wrong guy 51
you've gotta be kidding me 133
you've got it 213
you've got it all wrong 111