You've got to do it tradutor Turco
540 parallel translation
It's what I wanted to do originally, too, is, you know, be by myself, take care of myself, do my own thing, and I got that, so pretty content.
Aslen olmak istediğim de böyle kendi başıma olmak, kendime bakmak, kendi işlerimi görmek ve bunları yapıyorum da yani hâlimden oldukça memnunum.
I do thank you. But you've got to return it before the police come.
Teşekkür ederim, ama o resim polis gelmeden yerine asılmış olmalı.
And if you get bored with me, all you've got to do is to get up and go away and it doesn't matter.
Eğer sohbetimden sıkılırsanız kalkıp gidersiniz. Bununda bir önemi olmaz.
If I find that I've got a chance to crush my way out of here and I've to rob somebody out to do it, I'll just as soon rob you out as the next guy.
Eğer buradan kaçacak bir fırsat yakalarsam ve bunu yapmak için birini soymam gerekse, soyacağım ikinci kişi siz olursunuz.
Well, I wasn't getting any pleasure out of it, but I've got to help you, Tommy, I've got to do something for you.
Ben de bundan hoşlanmıyorum, ama sana yardım etmem gerek, Tommy, senin için birşeyler yapmam gerek.
Remember, I did make a home for you once, and I'll do it again... only you've got to let me have my fling now... because you're simply rushing at old age, Sam.
Unutma, senin için bir kez yuva kurmuştum, ve bunu yeniden yapacağım. Sadece bu küçük kaçamağı yapmama müsaade etmek zorundasın çünkü yaşlılığa adeta kucak açıyorsun Sam.
If you've got time to do, do it the easy way.
Hapiste yatacaksan, hayatı kolaylaştır.
You can't do it this way, you've got to walk to the chair.
Bu ţekilde olmaz, elektrikli sandalyeye yürümelisin.
You've got to do it, Mac.
Bunu yapmalısın, Mac.
All you got to do is make up your mind and stick to it.
Yapmak için yalnızca aklına koy ve tasarla.
And then one night, you get to thinking how you could crook the house yourself. And do it smart. Because you've got that wheel right under your hands.
Ve bir gün dolandırmak senin aklına gelir ve zekice yaparsın, çünkü rulet tahtası ellerinin altındadır.
Beryl'll give it to you. I've got my accounts to do.
Benim yapacak işlerim var.
We've got to find that money! - l'm no good to you, George. - Uncle Billy, look, do you realize what's going to happen if we don't find it?
Bulamazsak ne olacak farkında mısın?
I don't care how you do it, but you've got to get more action.
Nasıl yapacağın umurumda değil ama daha çok hareketlenmelisin.
But if you don't believe you've got one... what can it do to you?
Ama olmadığına inanırsan... sana ne zararı olabilir?
I'd like to do it for you. I've got such ideas about the part.
Rolle ilgili çok iyi fikirlerim var.
You've got to do it, Mrs. Simmons.
- Yapmak zorundasınız Bayan Simmons.
You're gonna have to work hard, George, but you got a low-level injury and you can do it.
Şimdi sıkı çalışman gerekiyor George, düşük seviyede bir yaran var ve bunu yapabilirsin.
I'd give anything to have what you've got to be able to do one thing well and know it's worth something.
Kolunda altın bilezik var ben de öyle bir bileziğe sahip olabilmek için her şeyimi verirdim.
You'll do it because you've got to.
- Yapacaksın çünkü yapmalısın.
- Well, you've got to do something about it.
Gerçek bu ve bir şeyler yapmalısınız.
I don't like to do it, but I've got to ask you one thing more.
Bu işi yapmayı sevmiyorum, Fakat senden bir şey daha istemeliyim.
You've got to do it now.
Bunu şimdi yapmak zorundasınız.
- And the fact you're a widow. - What has that got to do with it?
- Ve senin dul olduğunu.
It's not gonna do you any good...'cause you've got to have my signature and I'm not signing.
Bu bir işine yaramaz benim imzama ihtiyacın var ve hiçbir şey imzalamıyorum.
You've got to do it, boy!
Yapmalısın, evlat!
You've got to do it now!
Şimdi yapmalısın!
This is your first step in the examination, and you've got 30 seconds to do it in.
Sınavın ilk adımı bu ve yapmak için 30 saniyen var.
What's it got to do with you?
Ve seninle ne ilgisi var?
You know we've got to do it.
Yapmamız gerekeni biliyorsun.
- You've got to do it someday.
- Bir gün yapman gerek. - Evet ama, nasıl?
Listen, you've got to get it through that popcorn brain of yours that I will do anything that serves my purpose.
Dinle, şunu senin küçük beynine sokmalısın. Kendi amacıma hizmet eden her şeyi yaparım.
Well, you've got to do something about it!
Pekala, hemen birşeyler yapmalısın! Bay.
Moffat, you got the stomach to go through his clothes for identification and personal effects, or do you want me to do it?
Emredersiniz. Moffat, midene dikkat et ve cesedin elbiseleine bak, kimliğini tanımlayacak birşey varmı, yoksa benim yapmamı mı istersin?
So, as you told me, you've got to do it.
Bana söylediğin gibi yapman gerekiyor.
I know it'll mean you'll lose your job and your customers, but you've got to do that.
Biliyorum.Bunun anlamı işini ve müşterilerini kaybetmek.
You only need a cure if someone's infected, what we've got to do it to stop it being produced.
Yapmamız gereken şey : bu üretimi durdurmak.
Hell, Major, you're just doing what you got to do... but damn your soul for it, and God bless Robert E. Lee.
Binbaşι, yapman gerekeni yapιyorsun... ama sana lanet olsun ve Tanrι Robert E. Lee'yi kutsasιn.
- What you've got to do is prove it.
- Elinde bir kanıt var mı?
You've got to make a choice : either they'll do it later, or I'm doing it now.
Bir seçim yapman lazım : Ya onlar sonra öldürecek ya da şimdi ben.
Now, you've got a job to do, mister, so move it.
Evet bayım, yapman gereken bir işi var, kımılda.
If it's marriage you've got in mind, love has everything to do with it.
Millie, evlenmek istiyorsanız, sevgiyi unutmayın.
But... if you've got to do all that measuring and planting then there's no way that one person can do it all!
Ama... Bunu tek başına bir insanın ölçülü ekip... biçmesinin bir yolu yok ki!
And someday I'll tell you. And it's got nothing to do with democracy.
Ve bir gün sana bunun, demokrasiyle hiç ilişkisi olmadığını anlatacağım.
♪ Large amounts don't grow on trees You've got to pick a pocket or two ♪ Let's show Oliver how to do it, my dears.
Oliver'e nasıl olduğunu gösterelim.
I've got a whole lot of scores to settle with you, and I intend to do it now.
Seninle halledilecek bir sürü hesabım var, ve şimdi hesaplaşmaya niyetliyim.
You got a stranger pouring gasoline on it. All he's got to do is look into it and he can see -
Ve sen kalkmış, bir yabancıya benzin doldurtuyorsun.
You've got a job to do, and you go out and you do it.
Yapacak bir işiniz var, gidin ve işinizi yapın. Çok teşekkür ediyorum.
- You've got to do it.
- Senin yapman gerek.
Well just excuse me young man, I've got a lot to do cos the Station Master's having his hair cut in Leeds, you see and Perks must be about it.
Kusura bakma delikanlı, yapacak çok işim var. İstasyon Amiri tıraş olmak için Leeds'e gitti. Perks bu konuyla ilgilenmek zorunda.
It passes and you pull yourself together and do what you've got to do.
Bu geçer ama kendinize gelip yapmanız gerekenleri yapmalısınız.