You all right in there tradutor Turco
510 parallel translation
Hey, are you all right in there?
Hey! Orada iyi misin?
Mrs. Williams, are you all right in there?
Bayan Williams, orada iyi misiniz?
Are you all right in there?
İyi misiniz orda?
- Are you all right in there, ma'am?
- İyi misiniz han'fendi?
Are you all right in there?
İyi misiniz?
You all right in there?
Orada iyi misin?
Francis, are you all right in there?
Francis, iyi misin? Kimle konuşuyorsun? - Evet.
Say, Mr. Charles, you done all right in there.
Hey Bay Charles, orada iyi iş çıkartmışsınız.
All right, you take these, both of you get in there and keep quiet.
Tamam, sen şunları al, ikiniz de şuraya girip sessiz durun.
But my Scotch blood is working right this minute... and it tells me that there is one thing in your life that's worrying you... something that you find very difficult to handle... because all your strength and your courage... and your authority in the town seems to be of no avail.
Ama tam bu dakikada İskoç kanım devreye giriyor ve bana hayatınızda sizi endişelendiren bir şey olduğunu söylüyor üstesinden gelmeyi çok zor bulduğunuz bir şey çünkü bütün gücünüz, cesaretiniz ve kasabadaki yetkiniz beyhude görünüyor.
Are you guys all right in there?
Siz orada rahat mısınız?
Now you run on home to your mother, and tell her tell her everything's all right and there aren't any more guns in the valley.
Şimdi eve git ve ona herşeyin yolunda olduğunu ve ovada artık silahların olmayacağını söyle.
With the end of all the troubles in the world... right there over you to prove that nothing can go wrong.
Dünyadaki bütün sorunların sona ermesiyle, Hiçbir şeyin yanlış olmayacağını kanıtlamak için.
All right, Mr. Mayor, if that's the way it is, no sense in asking you again, is there?
Pekâlâ, Başkan, işler böyle yürüyorsa yeniden sormanın bir anlamı yok öyleyse, değil mi?
All right, but don't go inside till you play your line in there first.
Pekala, fakat ilkin oradaki işini bitirinceye değin içeri girme.
In your belt, you can feel it right up there against you all the time.
Onu, herzaman kemerinin üzerinde sağ elinle hissedebilirsin.
Now, if Dave gets you home before I get there, I want you to sit in the car and wait with him, all right? - Gee, Sis.
Dave, seni ben gelmeden önce bırakırsa arabada oturup, onunla birlikte beklemeni istiyorum, tamam mı?
- I'll meet you there in 15 minutes. - All right.
- 15 dakika içinde sizinle orada buluşacağım.
All right, my darling. I'll tell you what we'll do. Like we did in the old days, when you're in there...
Eski günlerdeki gibi, sırtını yıkarım.
All right. Now none of you heard anything I said in there, you got that?
Orada söylediklerimi hiç duymadınız.
Now, you're gonna be all right in there.
Orada rahat edersin.
You think all you have to do is stand there in your gold-buttoned blazer... and your Old Teak aftershave lotion and - right?
Sanıyorsun ki tek yapman gereken sarı düğmeli ceketin ve yıllanmış... tıraş losyonu sürdüğün yüzünle burada dikilmek ve... değil mi?
Do you think poor Charles is all right on that little couch in there?
Zavallı Charles'ın orada o küçük kanepede iyi olduğunu düşünüyor musun?
Have faith in that shiny cross and God and all those saints will be right up there with you.
Şu güzel parlak haç, Tanrı ve tüm o azizlerin seninle olacağına inan.
That is, he'll see you, all right, but only... in his office, and only when he's not there.
Yani sizinle görüşecek ama sadece bürosunda ve burada olmadığı zaman.
All right, you guys, get in there and kill'em!
Pekala, sahaya çıkın ve işlerini bitirin!
It's all in the folder right there in the glove compartment, if you wanna take a look at it.
Bakmak istersen torpidodaki kılavuzda hepsi yazıyor.
All right, you fellows check back in there.
Pekala, sizler şuraya çekilin.
When you say that, when you get me out there all by myself... on what you say, you better be right there in back of me... because when you say it happens, it's gonna fuckin'happen.
Böyle konuşup, beni söylediklerine inandırarak adamların önüne sürdüğünde arkamda olsan iyi edersin. Çünkü yaparım diyorsan yapacaksın.
There are people that live in comfort like you do, and other men that are forced to tighten their belts, but all men are equal, and all men have the right to look straight up... at the sky, where the sun of truth shines down.
Senin gibi konfor içinde yaşayan insanlar var. Bir de diğerleri var : kemerlerini sıkmaya zorlananlar. Ama aslında herkes eşit...
All right, you in there, come out with your hands up.
Pekala, içeridekiler, ellerinizi kaldırıp dışarı çıkın.
All you people right in there... please go to the stands.
Ηepiniz οraya... üstü açιk tribünlere gider misiniz?
It's all right. I'd rather have you taking up my time than holding up their schedule in there.
Orada olman daha çok zaman kaybettiriyor.
But between you and me... she might have been 15. When you get that little red beaver... right up there in front of you, I don't think it's crazy at all. I don't think you do either.
Ama aramızda kalsın kız 1 5 yaşında da olabilirdi hani.
All right, you just stay in there, then.
İyi madem, kal orada.
All right, what do you got in there?
Pekâlâ, orada ne var?
All right, you're in the basement, the elevator door opens there was the body.
Tamam, bodrumdasın ; asansör kapısını açıyorsun, ceset orada. Ve sıvışıyorsun.
All right. Now, you're gonna back in that first spot there.
Tamam, şimdi arkadaki ilk yere gir.
I think it's all right there in front of you.
Önünüzdeki rapor uygundur.
All right, for all you boppers out there in the big city, you street people with an ear for the action,
Pekala, büyük şehirdeki tüm köpeklere, hareket arayan sokak insanlarına,
Even if you found it... which not too many people did... even if it was right there in front of you... how could you see it with all this sex in the way?
Eğer onu bulduysan bile... ki bir çok insan bulamadı..., ve hatta o orada gözünün önünde idiyse bile..., bu kadar seksin olduğu yerde onu nasıl görebilirdin?
All right, I'll tell you what, Son, if you eat all your vegetables and help your mother clean up that mud you tracked in, you and I will go out there to look for your spaceship after dinner.
Pekala, bak ne diyeceğim oğlum, eğer önündeki tüm sebzeleri yer halıya bulaştırdığın çamurları temizlerken annene yardım edersen yemekten sonra seninle uzay gemisini görmeye geleceğim.
Until I lay you down in it, I won't go over there, Franz, lt's all right,
Bak! Orada oturuyor.
All we got to do is give them the slip in the thick country and then whip right up there and rescue good old Running Moon... slick as you please.
Yapmamız gereken tek şey onları ormana çekip sonra hızla buraya dönmek, sonra da bizim Koşan Ay'ı elimizi kolumuzu sallayarak kurtarmak.
How you like it in there? Feel all right?
Nasıl sevdin mi?
Kate, you sure you're gonna be all right going in there alone?
Oraya tek baºina gitmek istedigine emin misin?
All right, if you'll move your car there, I'll go to Deadman, phone in...
Tamam, arabanızı çekerseniz kasabadan telefon açıp...
All right, Goodson, we know you're in there!
Pekala Goodson, içeride olduğunu biliyoruz!
All this time right there in front of me, and I could not even see you.
Bunca zaman, gözlerimin önündeydin ve ben seni göremedim.
Because... over there, even in places like this, it's all right to... you know!
Nasıl yani? Yani... Orada, böyle dükkânlarda bile o tür şeyler yapabiliyorsun.
You gonna be all right in there?
İyi misin?