You leave me no choice tradutor Turco
274 parallel translation
- You leave me no choice.
- Başka bir seçenek kalmıyor.
- You leave me no choice.
- Bana başka seçenek bırakmıyorsun.
Well, you leave me no choice but to report in favor of Mrs. McCormick's complaint.
Bayan McCormick'in şikayetinde haklı olduğunu yazmaktan başka çare kalmadı.
Then you leave me no choice but to take your treasures and sell them myself.
O zaman bana başka seçenek bırakmazsınız ve değerli eşyalarınızı alıp kendim satarım.
In that case, Monsieur, you leave me no choice.
Bu durumda, mösyö, başka seçenek yok.
You leave me no choice.
Bana başka seçenek bırakmadın.
All right, you leave me no choice.
Peki, bana başka bir çare bırakmadım.
But if it is nothing but infatuation, you leave me no choice
Bu kara sevda değilse, bana başka seçenek bırakmıyorsun.
- You leave me no choice, General.
- Başka seçenek bırakmadınız General.
I didn't want to get rough, but with that attitude, you leave me no choice.
Kaba olmak istemedim, ancak bana başka seçenek bırakmadın.
Nan, you leave me no choice!
Nan, bana başka bir seçim bırakmıyorsun!
You leave me no choice.
Bana hiç seçim hakkı bırakmadın.
You leave me no choice.
Bana başka seçenek bırakmıyorsun.
Then you leave me no choice... b-but to condemn you for the murder of Caesonia and the child.
Öyleyse, Caesonia'yı ve onun çocuğunu öldürmekten suçlu buluyorum seni, bundan başka bir seçenek bırakmıyorsun bana.
Then you leave me no choice!
O zaman bana başka seçenek bırakmıyorsun!
You leave me no choice
Bana seçme şansı vermiyorsun
If you refuse to take my phone calls at the office, you leave me no choice.
Şayet telefonlarıma işyerinde cevap vermezsen, bana başka seçenek bırakmıyorsun.
You leave me no choice then.
Bana başka şans bırakmadın o zaman.
You leave me no choice.
Başka şans bırakmıyorsun.
You leave me no choice, my lord.
Bana hiç bir seçenek bırakmadınız, Lordum.
You leave me no choice.
Bana seçim şansı bırakmadınız.
I don't wanna get tough with you, miss, but you leave me no choice.
Sana sert davranmak istemiyorum, ama bana başka seçenek bırakmadın.
You leave me no choice, Ted.
Bana başka çare bırakmadın, Ted.
Since you ally yourself with my enemies, you leave me no choice.
Düşmanımlarımla müttefik olduğuna göre bana başka seçenek bırakmıyorsun.
You leave me no choice, Devon.
Bana seçenek bırakmadın Devon.
I do not want to fight you, but you leave me no choice.
Seninle dövüşmek istemezdim ama bana başka seçenek bırakmadın.
You leave me no choice.
Başka seçim şansım yok.
Then you leave me no choice.
O zaman bana başka seçenek bırakmıyorsun.
You leave me no choice but to ask you nicely again.
Bana yine kibarca sormaktan başka çare bırakmıyorsun.
I don't want to, but you leave me no choice.
İstemezdim, ama bana başka seçenek bırakmadın.
Baby gets nothing. Very well, you leave me no choice.
Çok güzel, bana başka seçenek bırakmadın.
Very well, you leave me no choice.
Çok iyi, bana seçenek bırakmadınız.
But you leave me no choice.
Ama başka seçenek bırakmıyorsunuz.
You leave me no choice.
Bana hiç şans bırakmadın.
I'm afraid you leave me no choice but to relocate you.
Korkarım senin yerini değiştirmekten başka şansım yok..
You leave me no choice.
Bana seçim şansı bırakmadın.
You leave me no choice but to sentence you to nine months.
Size 9 ay ceza vermekten başka seçeneğim kalmadı.
Then you leave me no choice.
O zaman başka seçenek bırakmadınız.
I don't want to hurt you... but you leave me no choice. Hey, wait a minute!
Sana zarar vermek istemiyorum ama bana başka seçenek bırakmadın.
Fine, then you leave me no choice but to testify against you!
Aleyhinde tanıklık etmekten başka seçenek bırakmadın.
Then you leave me no choice.
O zaman siz bana tek seçenek bırakıyorsunuz.
Well, then I'm afraid you leave me no choice.
O zaman bana başka çare bırakmıyorsun.
- You leave me no choice, the way you play.
- Oynayışın yüzünden bana başka bir seçenek bırakmıyorsun ki?
You leave me no choice.
Başka çarem yok.
Then you leave me with no choice.
Bana başka seçenek bırakmadın.
- You do not leave me no choice.
- Bana seçme şansı bırakmıyorsun.
But you must understand, if you stay you will leave me with no choice but to fight.
Nameklileri serbest bırakın ve kendi gezegeninize dönün!
But you leave me no other choice.
Ama bana başka seçenek bırakmıyorsun.
Then you will leave me no other choice but to stop buying your work.
"Öyleyse bana başka seçim hakkı bırakmıyorsun." "... yazdıklarını ödeme yapmayı keseceğim. "
- Okay, fine. You leave me no other choice.
O zaman akşam ki partide denememiz gerekecek.
As much as I dislike taking a personal hand in this matter you leave me no other choice.
Bu işe ne kadar kendim karışmak istemesem de bana başka çare bırakmadınız.