You won't win tradutor Turco
212 parallel translation
You won't win, Alexander Petrovich, we can fight pretty well.
Kazanamayacaksınız Alexander Petrovich, doğru düzgün savaşamıyoruz.
You won't win, Vitus.
Kazanamayacaksın Vitus.
You try, you won't win
Dene bak, sen kazanamazsın.
Reckon this is one hand you won't win.
Bu el, hesap yapıp kazanamayacağın bir el.
You can cry from now until the jury comes in... and it won't make you right, and it won't win you that silly case!
Şu andan itibaren jüri gelene kadar ağlayabilirsin... ama bu seni haklı çıkarmayacak ve bu aptal davayı kazandırmayacak!
You must realize that you can have ideas that'll win the war four times over... but it still won't do anybody any good unless you can sell them.
Bize dört kat daha fazla savaş kazandıracak fikirlerin olabilir ama onları kabul ettiremedikten sonra kimseye bir faydası dokunmayacaktır.
- And you'll win, but you won't all win.
- Ve kazanırsınız, ama hepiniz değil.
It won't do any harm to tell you that you helped me win that palm tree by working cargo.
Kargo işinle o palmiyeleri kazanmama yardım... ettiğini de söyleyebilirim.
But you won't win, Paul.
Ama kazanamayacaksın Paul.
Shall I tell you why you won't win?
Nedenini söyleyeyim mi?
You see even if I lose, you won't win.
Görüyorsun, kaybetsem de ben kazanırım.
- You won't win any prizes for flying off the handle.
- Ateş püskürerek ödül filan kazanamazsın.
And if you win it you won't have any complaints.
Bu defa çıkarsa? Memnun olursunuz herhâlde!
If I fight you, I won't let you win easily.
Eğer seninle dövüşürsem, kolaylıkla kazanmana izin veremem.
I know. Even if you win, it won't be enough for a motor.
Yarışmayı kazansan bile motor almaya yetmez.
Alright, this time you won't win your bet.
Bu kez bahsi kazanamayacaksın.
You won't win any cigars that way.
Böyle puro kazanamazsın.
I say that you and I won't win our freedom by non-violence, patience and love.
Sizin ve benim kazanacağımız özgürlük asla barışçıl, sabırlı ve sevgi dolu yollardan olmayacaktır.
Don't get all excited, you won't win anything from me.
Boşa heveslenmeyin. Bugün beni yenemezsiniz.
Even if you win they won't let you go
Kazansan bile... gitmene izin vermezler
Either if you win or loose, it won't bring you very far to stand up against us.
Kazansan da kaybetsen de, bize karşı gelmekle eline bir şey geçmez!
And if you don't win, which you won't I'll lend you the $ 2,000.
Kazanamazsan, ki kazanamayacaksın... sana 2000 dolar borç veririm.
Besides, you won't win anyway.
Ayrıca, zaten kazanamayacaksın.
You won't win this war.
Bu savaşı kazanamayacaksınız.
I promise you, you won't win.
Kazanamazsın, inan bana.
If you don't buy, you won't win!
Almayan, kazanamaz!
We won't win by outnumbering you, you two can fight against me.
Dün sayıca üstün bizdik, siz kazandınız bugün sayıca üstün siz olacaksınız
Granted, you won't win any prizes, but at least you won't be embarrassed.
Bununla ödül kazanamayacağın kesin ama hiç değilse rezil olmaktan kurtarır seni.
Whether we win or lose you won't be around
Kazansak da kaybetsek de ortalıkta olmayacaksın.
You see, I gotta do this now, because after I win maybe you won't wanna speak to me.
Bunu hemen yapmalıyım, çünkü kazandıktan sonra belki beni görmek istemezsin. Kazanamazsın, çünkü ben kazanacağım.
- That won't win you a place in my heart.
- Bu sana kalbimde bir yer kazandırmaz.
What's more, you won't win without a partner.
Daha da önemlisi, bir partnerin olmadan kazanamazsın.
You won't win respect without spines.
Dik durmadan kazanamazsın.
You won't win, Superman.
Kazanamazsın, Süpermen.
If you win, there won't be any profits.
Sen kazanırsan hiç kâr kalmayacak.
They wouldn't put you in a sled team if you did win, which won't happen. - And if it did, it wouldn't matter.
Hepsinde önce gitsen bile seni kızak takımına almayacaklardır olmaz ama kazanacak olsan bile birşey değişmeyecektir.
- You won't win.
- Kazanamayacaksın.
This won't win you any points with a judge.
Bu yaptığın hakimin hoşuna gitmeyecek.
If I win... I won't let you... get in my way.
Ben kazanırsam, yolumdan çekileceksin.
Now, I know you feel that they've won... but as long as you don't break inside, they can't win.
Onların kazandığını düşünüyorsun, biliyorum ama direncini kırmadıkları sürece kazanamazlar.
I bet you won't fight me again because you know I'd win.
Bahse girerim benimle tekrar dövüşmeyeceksin, çünkü kazanacağımı biliyorsun.
Whether we win or lose, you won't be around.
Kazansak da kaybetsek de ortalıkta olmayacaksın.
You won this small toss, outlander... but you won't win the race!
Bu küçük bahsi sen kazandın, yabancı. Ama yarışı kazanamayacaksın!
The practices in the heat mean nothing, the games we won mean nothing, if you don't win tonight.
Oyunu kazanamadıktan sonra yaptığınız antrenmanların hiç bir şey ifade etmez.
You won't win any prizes!
Ödül kazanmayacaksın!
I think if you win this election and I don't go to Washington with you in three weeks, you won't even know the difference.
Şu seçimi kazansan ve ben seninle Washington'a gelmesem bir ay geçse bile benim olup olmadığımı anlamazsın.
If I win, you won't be around to pay off, so, no.
Paramı almak için seni bulamam. Hayır.
You are prepared for this. We are the best team here... and the only way we won't win is if we defeat ourselves.
En iyi takım biziz, yenilirsek tek müsebbibi de kendimiz olacağız.
You won't win...
Yaşanan talihsiz olayların neticesini tahmin edemesek bile,
- Whatever you're up to, you won't win.
Neyin peşindesin bilmiyorum ama bil ki kazanamayacaksın.
Well, no matter what it is, you won't win me back.
Ne yaparsan yap, beni kazanamayacaksın.
you won't be alone 42
you won't get away with it 31
you won't believe it 101
you won't regret it 135
you won't get it 34
you won't understand 27
you won't be disappointed 56
you won't see me again 20
you won't say anything 21
you won't die 48
you won't get away with it 31
you won't believe it 101
you won't regret it 135
you won't get it 34
you won't understand 27
you won't be disappointed 56
you won't see me again 20
you won't say anything 21
you won't die 48