Translate.vc / Espanhol → Turco / Basa
Basa tradutor Turco
14,413 parallel translation
Su visión se basa en probabilidades... así predice el futuro inmediato más probable.
Görüş yeteneği olasılıklara göre değişir bu sayede olası en yakın geleceği görebilir.
La lealtad es el cimiento en el que se basa esta Guardia de la Noche.
Sadakat, Gece Nöbeti'nin üzerine kurulduğu temeldir.
Los convoco a aprobar la Ley de Derechos Civiles del presidente Kennedy para poder eliminar de esta nación cualquier rastro de discriminación que se basa en la raza o color.
Sizden Başkan Kennedy'nin sivil haklar yasasını onamanızı istiyorum. Böylece bu ülkedeki ırk ve renge dayalı tüm ayrımcılıkları ortadan kaldırabileceğiz.
Esa apabullante desconfianza que tienes hacia los demás... se basa en antiguos, viejos miedos, y puedes abandonarlos ahora.
İnsanlara karşı abartılı şüphelerin eski, çok eski bir korku yüzünden. Bundan kurtulmalısın.
Es un poco difícil ver ese tema... porque Owen se basa más que nada en Disney... y Disney, más allá del beso final en todas las películas... es sólo un beso, sin lengua.
Onu biraz kurnazca yönlendirmek gerekiyor... çünkü Owen, hemen her şeyi Disney'den öğreniyor. Ve bildiğiniz gibi Disney de, her filmin final sahnesindeki öpüşmeden öte bir şey içermiyor... düz öpüşme, dil filan yok.
Que no pensó mucho qué pasaría con las minas cuando gobernara.
Evet ama kimse basa geçtikten sonra madenlere neler olacagini düsünmedi.
Se basa en un prototipo de Hammer.
Hammer'ın yaptığı bir prototipe dayanıyor.
¿ En qué se basa esto?
Bunun dayanağı nedir?
¿ Y la viste solo?
Baş başa mı görüştünüz?
Observa. ¿ Déjamelo a mi, sabes?
İzlemek. Bende bununla başa çıkayım, anlıyor musun?
Vete a la mierda, Si. Puedo mantener tu ritmo.
Seninle başa çıkabilirim.
Y puedes mirar esto tantas veces como lo necesites. Hasta que aceptes que esa es la verdad, ¿ sí?
Bu kaydı istediğin kadar başa sarıp izle ve gerçeğin bu olduğunu anla, tamam mı?
Vas a la par de Todd Carty.
Todd Carty ile başa başsın.
A eso se enfrentan.
Onlar bununla başa çıkacak.
No nos coordinamos bien.
İkimizle başa çıkabildi.
Sea lo que sea lidiaré con eso.
Her ne olacaksa başa çıkacağım.
Luego de una reñida ronda clasificatoria el gran atleta Jesse Owens, de EE. UU., se enfrenta a Luz Long.
Başa baş giden çekişmenin ardından ABD adına yarışan müthiş atlet Jesse Owens Luz Long'la karşılaşacak.
Si te sientes incapaz de sobrellevarlo,
Başa çıkamayacağını düşünüyorsan
¿ Alguna vez ha tratado de volver atras, cuando comenzaste a beber mucho?
Çok içtiğin zamanlarda hiç sondan başa doğru bir yol izledin mi?
Es mucho que soportar, pero puedo decirle algo.
Bununla başa çıkmak çok zor ama size şunu söyleyebilirim.
Pero sólo tienes que mover el último párrafo al principio.
Ama son paragrafı en başa taşıman gerek.
No puedo manejarlo.
Başa çıkamıyorum.
Y no puedo, no puedo manejarlo.
Başa çıkamıyorum.
Todo el consejo lo recibirá... pero Semira le pide unos momentos.
Tabii ki tüm konsey sizi karşılayacak, efendim ancak Semira biraz baş başa konuşmak istiyor.
¿ Cómo diablos peleas con algo así?
Böyle bir şeyle nasıl başa çıkıyorsun?
Pero tú eres un dolor en el culo, hombre.
Ama sen de başa belasın dostum.
Sí, le he prometido a Gabby tiempo a solas y la planté en la última cita, así que esta es para compensarla.
Evet, Gabby'ye biraz baş başa zaman geçireceğimize söz verdim ama son randevumuzda onu beklettim, bu da onun telafisi işte.
Su manera de lidiar con ello.
Başa çıkma yolu.
Quería darles la bienvenida al vecindario... pero mi padre no ha sido de ayuda.
Uğrayıp komşularıma bir hoş geldiniz diyecektim ama babam başa çıkılması zor biri.
A veces la vida no es justa, pero... Nos reparten las cartas que podemos manejar.
Bazen hayat adil olmaz ama bize nasıl başa çıkılacağını bildiğimiz kartlar dağıtılıyor.
¿ Crees que puedes hacerlo?
Başa çıkabileceğini düşünüyor musun?
No es nada más que un transporte ligero nada que no podamos manejar, gova gut.
Hafif nakliyeden başka bir şey değil ve başa çıkamayacağımız bir şey de değil, gova gut.
¿ Puedes quedarte con ella media hora así puedo estar a solas con Sandy sin que su madre toque la puerta cada 20 segundos?
En azından yarım saat onunla takılsan ben de iki saniyede bir annesi kapıyı çalmadan Sandy ile baş başa kalsam?
Sí, lo es y hay que dar muchos pasos pequeños e ir hacia adelante y hacia atrás, comenzar de nuevo, sí, sin duda.
Evet, bu sert oldu ve emeklemeyi gerektiriyor ileri ve geri gitmeyi sonra başa sar, evet, kesinlikle.
¿ Ves el tipo de cosas al que nos tenemos que enfrentar?
Başa çıkmamız gereken şeyleri görüyor musun?
Ustedes dos ni siquiera pudieron encargarse de un viejo.
Siz ikiniz yaşlı bir adamla başa çıkamadınız.
No creo que pueda tratar con ella.
Onunla başa çıkabileceğimi sanmıyorum.
No podemos tratar con ella.
Onunla başa çıkamayız.
Mi padre me hubiera elegido para gobernar.
Babam, benim başa geçmemi isterdi.
Ser Gregor no puede enfrentarlos a todos.
Sör Gregor hepsiyle başa çıkamaz.
Si tuviera que volver a hacerlo todo sabiendo en dónde terminaría, juro que volvería a tomar la decisión correcta.
Nerede olacağımı bilerek yeniden en başa dönsem umarım yine doğru olanı seçerdim.
¿ Tiene otra pistola en el culo?
Kıçında başa bir lanet silah mı var?
Solo... siéntate dentro de tu cabeza todo el día.
Bütün gün kendinle baş başa kal.
¿ Cómo lo lleva?
Bununla nasıl başa çıktın?
¿ Quién te consolaba?
Ağlamalarınla kim başa çıktı?
Armas para enfrentar estas nuevas amenazas.
Yeni tehditlerle başa çıkabilen silahlar.
- Puedo manejarlo.
- Başa çıkabilirim.
Podríamos superar eso fácilmente.
Bununla kolayca başa çıkabiliriz.
Sé cómo lidiar con ellos.
Onunla başa çıkmayı bilirim.
El Sr. Church una vez dijo que un libro debe leerse de principio a fin pero se comprende mejor de fin a principio.
Bay Church bir kitap başından sonuna kadar okunmalıdır derdi. Ama onu anlamanın en iyi yolunun sondan başa doğru okumak olduğunu söylerdi.
Quiero ver cómo lo haces... para irte.
Nasıl başa çıktığını bilmek istiyorum ayrılıkla.