Translate.vc / Espanhol → Turco / Blessing
Blessing tradutor Turco
49 parallel translation
# Siempre tiene algo bueno para decir, # es una bendición.
~ Always something nice to say Oh, what a blessing ~
# Una bendición!
~ What a blessing ~
Bendición.
Blessing.
La llamamos Bendi, pero en verdad es Bendición.
Biz ona Bess diyoruz ama o kendine Blessing diyor.
Thank you for blessing me Gracias por bendecirme Con mente para las rimas y dos pies proporcionados
* Teşekkür ederim bana verdiğin için müziğe uyumlu iki ayak ve bir kafa *
Bueno, su apellido es Blessing.
Soyadları Blessing.
Perdone, detective Blair, sé que es mucho pedir, pero ¿ puedo tener cinco minutos con el señor Blessing?
Dedektif Blair biliyorum çok şey istiyorum ama Bay Blessing'le beş dakika görüşebilir miyim?
Deberíamos estar descansando en Campo Blessing ahora mismo.
Dualara gömülür kalırdık.
Nos enteramos que una de nuestras hermanas, la Compañía Chosen al norte de Campo Blessing instalando una nueva base perdieron nueve soldados y tuvieron doce heridos estadounidenses y trece más del Ejercito Nacional Afgano que fueron heridos.
Bugün öğrendik ki bizim kardeş birliklerden Chosen Birliği... Camp Blessing'in kuzey tarafında 9 kayıp asker ve 12 Amerikan yaralı askeri ve 13 ANA yaralı askeri için yeni bir üs kuruyorlarmış.
Tienes nuestra bendición, por supuesto.
You have our blessing, of course, betaa.
¿ Son todas la gentes de Texas así de francos o solamente las de Blessing.
Bütün bu insanlar Teksas'tan mı Frank yoksa sadece sevdiklerin mi?
Hola, Blessing, estamos algo cortos ;
Blessing. Adam eksiğimiz var, 3 kişi olmamız gerekiyor.
- Oye, Blessing, ven aquí.
- Blessing, gelsene.
Blessing jugará con nosotros chicos.
Blessing de bizimle oynayacak çocuklar.
¿ Eres Blessing?
Blessing sen misin?
Hola, Blessing.
Selam, Blessing.
Oye, Blessing, todo está bien.
Blessing, korkma.
Blessing, esas palabras que llevas, se parecen a las que la gente habla en la iglesia.
Blessing, üzerinde yazan kelimeler kiliseye giden insanların üzerinde durduğu kelimelere benziyor.
Blessing, ¿ puedes mostrarme dónde está el baño de niñas? ¿ Ves algo?
Blessing, kızlar tuvaletinin yerini gösterebilir misin? Bir şey görebiliyor musun?
Así que, Blessing,
Blessing...
Blessing, dime por qué decidiste escribirte palabras en la piel.
Blessing, onları vücuduna neden yazdın?
Al Señor Byers, no le tomará mucho tiempo evaluar a Blessing.
Bayan Byers, Blessing ile konuşmamız fazla zaman almaz.
¿ Cómo te fue en tu primer viaje en un auto de la policía, Blessing?
Polis arabasındaki ilk yolculuğun nasıldı, Blessing?
- Blessing.
- Blessing.
- Blessing, ¿ quién es Verdad?
Blessing, Hakikat de kim?
Blessing.
Blessing.
Blessing,
Blessing...
Si esa es Blessing cuando era pequeña y Eve de bebé, ¿ esa es la muerta?
Eğer o Blessing'in çocukluğuysa ve diğeri de Eve'in bebekliğiyse öteki ölü olan kardeş mi?
Y ahora está dispuesta a perder también a Blessing.
Blessing'i de kaybetmeyi göze almışsın.
- ¿ Por qué perderé a Blessing?
- Neden Blessing'i kaybedecekmişim?
Blessing y yo fuimos envueltas en la luz de los Grises.
Blessing ve ben Greys'in ışığı altında öylece kaldık.
Es posible que Blessing haya absorbido la sicosis de su madre.
Blessing'in, psikoz hastalığını annesinden almış olma ihtimali yok değil.
Protección de menores viene en camino por Blessing, Hogares de cuidado.
Çocuk Şube Blessing'i almaya gidiyor. Vesayet altında bakımı sağlanacak.
Le dijeron a todos que había muerto, y me dijeron que matarían a Blessing y a Eve si las contactaba de nuevo.
Herkese öldüğümü söylediler ve eğer bir daha bağlantıya geçecek olursam Blessing ve Eve'i öldüreceklerini söylediler.
Vi en la TV que Blessing hirió a esos niños y Eve es tan joven.
Blessing'in o çocuklara yaptıklarını televizyondan gördüm. Eve'in yaşı çok küçük.
¿ Pero a Blessing no?
Neden Blessing'i almadınız?
Pensé que tal vez Blessing se haya perdido ya.
Sanırım Blessing'i çoktan kaybetmişiz.
Así que, Blessing dejó el hogar de cuidado donde se quedaba.
Demek Blessing, kaldığı yetiştirme yurdundan ayrılmış.
Blessing, Blessing, antes que te sientes, ven, ven conmigo bebé, ven conmigo.
Blessing, oturmadan önce gel. Yanıma gel canım, gel.
- No hacemos eso, Blessing.
- Böyle bir şey yapmamalıyız, Blessing.
Blessing, ven, ven, ven, ven, ven, ven,
Blessing, gel bakalım.
Blessing, te voy a pedir que tomes una parte importante de la ceremonia de hoy.
Blessing, bugünkü merasimde büyük bir rol almanı istiyorum.
Este mundo hiere, Blessing.
Bu dünya canımızı yakıyor, Blessing.
Nos ayudaron con tu bendición.
Who have helped us with your blessing.
El Bendición de San Serlo zarpa con la marea alta dentro de tres horas con usted y conmigo dentro.
St Serlo's Blessing üç saat içinde med cezirle birlikte hareket edecek, ikimiz gideceğiz.
Cuando la cosa se pone Penosa es una bendición
# # So when it gets distressing, it's a blessing
¿ Cuál es el problema, Blessing?
Sorun ne, Blessing?