Translate.vc / Espanhol → Turco / Caído
Caído tradutor Turco
7,324 parallel translation
Hombre caído!
Adam öldü!
Dale el que la cúpula haya caído es casi el evento más significativo de la historia.
Dale, muhtemelen Kubbe'nin gelişi tarihteki en önemli olay.
Quizá la cúpula no habría caído.
- Belki de kubbe hiç gelmezdi.
Sin energía, todos los muros de los campamentos han caído.
Çekirdekten gelen güç olmadan, tüm getto duvarları çöktü.
¿ Los muros han caído?
Getto duvarları çöktü mü?
Su fuente de energía ha caído.
Güç kaynağı çöktü.
¿ Y parecer un niño al que se le ha caído el helado?
Dondurmasını düşürmüş bir çocuk gibi mi görüneyim?
Qué bajo he caído.
Nereden nereye.
Parecía como si hubiera caído a través del tiempo.
Zamanda düşmüşüm gibi görünüyordu.
Entiendo que usted necesita para denunciar al hermano caído, y te prometo que te voy a dejar que a su debido tiempo.
Kardeşini gömmen gerektiğini anlıyorum, zamanı geldiğinde size izin vereceğime söz veriyorum.
Como se puede imaginar, noticia de que todas las cargas se han caído contra Henry AMBAS es maravilloso y abrumador.
Tahmin edebileceğiniz gibi, harika ve büyük haber, Henry'ye... yönelik tüm suçlamalar düşürüldü.
¡ Se ha caído de un avión!
- Uçaktan düşmüştü.
El Com-Sat está caído.
Haberleşme uydumuz devre dışı kalmış.
Sabes, siempre me ha caído bien Alex.
Hepsi bu. Alex'i ne kadar çok sevdiğimi bilirsin.
No puedo creer que hayas caído en esa.
Buna kandığına inanamıyorum.
No es muy inteligente golpear a un hombre que está caído.
Yıkılmış adamı tekmelemek akıllıca mı?
Creo que los labios del padre no se han fruncido en tu oído, ni sus manos caído en tus hombros.
Ne Tanrı'nın sözlerinin kulağına ulaştığına ne de elinin omuzuna dokunduğuna inanıyorum.
Un ángel caído, ciertamente.
Kesinlikle, düşen melek.
Debe haberse caído.
- Düşmüş olmalı.
Debe haberse caído de la mesilla de noche.
Gece nöbetinde bırakmış olmalısın.
No tenemos ningún contacto sobre el terreno... radios, móviles, cámaras ; todo está caído.
Alanda hiçbir iletişimimiz yok telsizler, cep telefonları, kameralar her şey kapalı.
Pensaba que le habían caído 5 años, pero solo ha cumplido tres.
5 yıl alır sandım ama ala ala 3 yıl aldı.
Tú has caído en la trampa que él puso para mí.
Benim için hazırlanan tuzağa sen düştün.
Cómo el poderoso ha caído.
Neydin ne olmuşsun.
Siempre me ha caído bien Eglee.
Eglee'yi severim.
¿ Cómo es que una mujer sofisticada de la Costa Este como usted termina en una ciudad fronteriza rodeada de charlatanes como Durant, rufianes como Mickey McGinnes... y un confederado caído en desgracia como Bohannon?
Nasıl oluyor da sizin gibi doğu sahilinden sofistike biri Durant gibi şarlatanlar, Mickey McGinnes gibi hödükler ve Bohannon gibi güvenilmez Asi Johnnylerle dolu bir hudut kasabasında kendini buluyor?
- También me ha caído a mí.
- Kendime de fazlasıyla döktüm.
Roy ha caído.
Roy da gitti.
Harvey no me lo ha dicho, pero no me he caído de un guindo.
Harvey bana söylemedi ama ben de daha dün doğmadım.
Mi pulsera roja. Debe haberse caído en alguna parte.
Kırmızı bileziğim bir yerde düşmüş olmalı.
Se debe haber caído cuando estuve preparando las cestas de regalo de la semana pasada.
Geçen haftanın hediyelerini paketlerken düşmüş olmalı.
Son las cebollas, se supone que solo deben sudar, pero creo que han caído muertas.
Onlar soğan, sadece terlemeleri lazım ama sanırım yorgun düşmüşler.
¿ Te has caído dentro?
İçine mi düştün?
Oye, amigo, esta foto de David Boreanaz se ha caído.
- Dostum, David Boreanaz'ın şu resmi çıkmış.
- Bueno, Tom, me han dicho que se ha caído en cada uno de los dólares.
- Pekala, Tom, Biraz önce de söylediğim gibi o bütün yalnız dolarların üzerine düştü.
¡ Se debe haber caído!
- Kayıp düşmüş olmalı!
¡ Tenemos un oficial caído!
Bir polis yaralandı!
Tres años luego de la primera infección, los gobiernos nacionales han caído.
Hastalığın ortaya çıkmasından üç yıl sonra ulusal hükümetler devrildi.
Un ángel caído se encuentra a un tipo desesperado, lo intercepta en las puertas del infierno y le hace pensar que está en las puertas del cielo.
Düşmüş bir melek çaresiz bir adam bulur onu cehennemin kapısına dek götürüp cennetin kapısı olduğunu düşündürür.
Anton dijo que cuando las últimas palabras se desvanecieran el Caído volvería a reclamar su pago.
- Anton, son sözler solunca Düşenlerin İlki'nin ödülünü talep etmek için döneceğini söyledi.
Si esa voz es la del Primer Caído, solo hay una manera de manejar esa grabación.
- İkinci sınıf bir cehennem itiyle uğraşmıyorsun. Eğer o ses Düşenlerin İlki'ne aitse o kayıtla başa çıkmanın tek yolu var.
El Caído perderá su derecho sobre el alma de tu mujer, pero por lo que la cambió,
Düşmüş Melek karının ruhundaki talebini kaybedecek. Ama senin sağlığın için değiş tokuş ettiği şey...
Aunque Wei había caído, la Cuadrilla seguía allí.
Wei düşmüş olsa da Zümre hâlâ oradaydı.
Aunque Wei Zhongxian haya caído este ex-Comandante sigue siendo respetado y poderoso.
Wei Zhongxian bile düşmüşken bu eski kumandan burnundan hâlâ kıl aldırmıyor.
El sospechoso ha caído, pero necesito ayuda para rastrear.
Şüpheli öldü, ama hâlâ evin taranması gerekiyor.
Ahora todo el sistema está caído.
Bu yüzden şimdi tüm sistem çalışmıyor.
Yo solo... Se me ha caído el boli.
Kalemimi düşürdüm.
¡ Ba Sing Se ha caído!
İyi seyirler dilerim. Ba Sing Se düşmüştür.
Ha caído.
Öldü.
A los ingleses se les ha caído esto.
İngiliz aile bunu unutmuş.
Un caído.
Sıra halinde yürüyün.