Translate.vc / Espanhol → Turco / Encanto
Encanto tradutor Turco
4,556 parallel translation
Violaste a mi amiga, maldito encanto.
Arkadaşıma tecavüz ettiniz siktiğim canımın içi.
Tiene su encanto.
- O büyüleyici.
- Sí, es un encanto.
- Hoş biri.
Es un encanto.
O bir aşk tılsımı.
El acuerdo entre las partes, qué encanto.
Zihinlerin bir bulusmasi. Ne hos!
Eres un encanto, gracias.
Canım benim, teşekkürler.
Amado por sus estudiantes, con su encanto y apariencia, era obvio el favoritismo entre las mujeres.
... öğrencileri tarafından seviliyor, ayrıca çekiciliği ve yakışıklılığıyla kadın öğrenciler arasında da makul olarak revaçtaydı.
Eres un encanto.
Bir tanesin.
Sin embargo, tiene un cierto encanto.
Şüphesiz bir çekiciliği de yok değil.
Sois un encanto, mi señora.
Oldukça güzelsiniz leydim.
Sí, es un encanto.
Evet, o çok tatlı birisi.
- Se un encanto. ¿ Dolly?
- Uslu ol. Dolly?
" Y el encanto,
"Ve haykırışlarla,"
Es un encanto.
Hoş bir hanımefendi.
Eres un encanto.
Çok tatlısın.
Toda la vida siendo un encanto y cuando el abuelo murió se puso intratable.
Ömür boyu şeker gibi biri olduğu halde, dedem öldükten sonra aksileşti.
Me encanto.
Bayıldım.
El mecanismo de relojería pierde su encanto, una vez que miras sus engranajes.
Saat mekanizması parlaklığını kaybediyor. Bir bakışta yüzeyinin altındaki donanım görülüyor.
¿ No es un encanto?
Sevilmeyecek nesi var?
"La mitad de encanto que su predecesora"
"Selefinin zarafetinin yarısına sahip."
Recuerdo tu encanto, tu inocencia, tu fortaleza, esa bella, fresca y vibrante sinceridad.
Cazibeni, masumiyetini, gücünü bu güzel, enerjik samimiyetini hatırlıyorum.
Es un encanto, pero capitán Jackson, difícilmente vaya a entregarme a un...
Tatlı bir yüreği var, ama... Kaptain Jackson, kendimi Whitechapel'den bir ağırbaşlıya verecek değilim.
Esta bajo su encanto, no esta pensando con claridad
Onun etkisinde kalmış. Mantıklı düşünemiyor.
Eres un encanto.
Sen çok tatlısın.
Sí, pero es parte de tu encanto.
Bunun için aradın ama cazibenin bir parçası da bu.
Sí, pero con el encanto de súcubo de Bo, será totalmente manejable.
Evet, ama Bo'nun Succubus cazibesiyle, o bizim elimizde.
"Siempre conseguirás lo que desees a través de tu encanto y personalidad"
"Çekiciliğin ve kişiliğinle her zaman istediğine ulaşacaksın."
Enciende el encanto.
Etkile kızı.
¿ Por qué si no os enviaría aquí con un encanto de cara real?
Başka hangi sebepten sizi buraya gerçek yüz gösterme büyüsüyle gönderir ki?
Ya ves, tengo que confesar que tiene cierto encanto.
Evet, hacı. Adam baştan çıkarıcı. Sana öyle diyeyim.
Si fuera por falta de humor y encanto quizá, pero injusto implica que tenía un próposito y no consigo entender qué propósito podría ser.
Cazibe yoksunluğu veya espri anlayışınızın olmadığını düşüyor olabilirim fakat adil davranmadığınızı düşünmek, elinizde bir kara liste olduğuna delâlettir ancak böyle bir şey için bir sebebiniz olduğunu düşünmüyorum.
¿ No eres un encanto?
Ne kadar tatlısın.
Tiene el encanto que tenían cuando los Stumpo la poseían.
Stumpo'lar aldığında o kadar havası kalmadı.
Ella tiene... un encanto embravecido que ha despertado al profesor que llevo dentro.
Onda içimdeki öğretmeni uyandıran taşkın bir cazibe var.
- Es parte de su encanto.
- Cazibesi oradan geliyor.
Una audiencia cautiva para mi encanto de Indiana.
Indiana cazibem için zoraki dinleyiciler.
.. la vida te rodeo con su encanto una vez más.
Beni şaşırtıyorsun, memurbey.
Pero también es un filósofo. Cuando yo estaba en prisión usando mi encanto para seducir a la vida.
Ben cazibemi hayatı baştan çıkarmak için kullanıyordun...
Bueno, siempre me manejo con mi encanto.
Genelde güler yüzümle etkilerim.
Oh, bueno ahora, eres todo un encanto pequeño diablillo, tú.
Ne kadar sevimlisin öyle, küçük şeytan seni.
Oh, qué encanto.
Cok tatlisin.
- "La partitura de Levitt es una maravilla, llena de encanto y dinamismo en sus números pastiche y emoción en sus momentos introspectivos".
Levitt'in besteleri bütün parçalarda olağanüstü, büyüleyici ve canlıydı ve iç dünyaya ilişkin anlarda eşsiz duygularla doluydu.
Te vas acostumbrando, mientras su encanto se revela.
Alıştıkça güzellikler seni cezbetmeye başlıyor.
Según recuerdo, sólo el encanto de ella pudo traerte aquí.
Hatırladığım kadarıyla, seni buraya getiren sadece bir güzellikti.
Es un encanto, está muy bien dotado y tiene testículos grandes.
Herif çok tatlı ve ebesinin şeysi kadar penisi ve taşakları var.
En serio, encanto.
Ciddiyim hayatım.
Querida Kitty, dulces para un encanto.
'Sevgili Kitty, tatlı kıza tatlı bir hediye.'
Bueno, es el encanto informal.
Şey, sıradan, çekici.
Quiero decir, no me encanta, pero puedo ver el encanto. - El rincón del desayuno y...
- Evet.
- Se rompe el encanto.
- Havasi bozulur.
Buenos días, encanto.
Günaydın, hayatım.