Translate.vc / Espanhol → Turco / Fortuna
Fortuna tradutor Turco
7,300 parallel translation
Desde que estoy en Selborne Hall... he tenido la buena fortuna de ver lo que es una verdadera familia, lo que es tener hijos que te escuchan, padres que harían todo por ti, y un esposo que te hace una mejor persona.
Selborne Hall'da olduğumdan beri ailenin anlamını, sizi örnek alan çocuklara sizin için her şeyi yapacak olan ebeveynlere ve sizi daha iyi biri yapan bir eşe sahip olmanın ne demek olduğunu anlama şansına eriştim.
¿ El mismo chico que se esquinzó el hombro en la jura a la bandera? Si Milhouse gana la carrera, vamos a perder una fortuna.
Omzu burkulan aynı çocuk Bağlılık Yemini mi ediyor? Eğer Milhouse yarışı kazanırsa, servetten oluruz.
Sabes, cuando lo piensas, este auto es responsable por todo lo que tengo, la casa en la playa, mi jet y mi fortuna.
Biliyor musunuz, bir düşününce.. .. sahip olduğum pek çok şeyin arkasında bu araba var. Sahil evim, jetim, mal varlığım..
Mi boda con Lyndsey me costaba una fortuna.
Lyndsey ile düğünümüz.. .. bana bir servete mal oluyordu.
Bueno, cuando no estoy atendiendo mis numerosas organizaciones de caridad, uso mi fortuna para vivir al máximo.
Sahip olduğum birçok hayır kurumunun başında durmuyorum servetimi hayatı dolu dolu yaşamak için kullanıyorum. Vay canına!
Así que, incluyendo esta finca y la casa en Montauk y las acciones y los bonos mantenidos en fideicomiso de mi abuelo..... la fortuna que me quedó podría fácilmente mantener a un pequeño país.
Kısacası, bu ev ve Montauk'taki evle birlikte dedemin himayesinde bulunan marka ve hisseleri de hesaba katarsak kalan servetle küçük bir ülkeyi yaşatacak kadar paraya sahibim.
Donde tuve la buena fortuna de encontrarla.
Onu orada bulmam büyük şanstı.
Aunque algunas personas cuestionarían a Dios el que nos concede tanto poder, basado en nada pese a la fortuna de nuestro nacimiento.
Aynı zamanda bazı insanlar da hiç bir dayanağı olmadan, sadece doğumdaki talihimizden dolayı, Bize bu kadar güç bahşeden bir Tanrıyı sorgulayacaklar.
- Es tu fortuna de mierda.
- Şans falan değil, oğlum.
Tenía una fortuna familiar.
Şu aileden kalma gemicikleri olan kadın.
El año pasado se estimó la fortuna de la Sra. Brewster en 300 millones.
Geçen yıl, Bayan Brewster'ın serveti 300 milyon dolar olarak belirlenmiş.
- Vale, sé que va a parecer una locura, pero la semana pasada abrí una galleta de la fortuna, y ponía, "empieza de cero".
- Pekala, biliyorum bu biraz mantıksız gelecek ama, geçen hafta falımda, "Yeniden başla" yazıyordu.
- Y supe enseguida a lo que se refería. - ¿ Una galleta de la fortuna?
- Ve ben bunun ne anlama geldiğini biliyordum.
Mira, no es por la galleta de la fortuna.
Evet... bak, bunun falla ilgisi yok.
Porque con mi apariencia y tu cerebro, podemos hacer una fortuna.
Benim görünüşüm ve senin beyninle servet kazanabiliriz.
¿ Tú le dijiste? ¿ Que me gusta subir a la rueda de la fortuna en mi cumpleaños?
Doğum günümde dönme dolaba binmeyi sevdiğimi sen mi söyledin?
Porque para ellos... es la fortuna, no el legado, lo que cambia una vida.
Çünkü onlar için bu servet demek, miras değil. Bu bir hayatı değiştirir.
Logramos burlar a los guardias, la puerta, las montañas... y cada día que despertemos, agradeceremos nuestra buena fortuna.
Korumaları geçmeyi başarır, kapıları, dağları aşarız ve her uyandığımızda talihimize şükrederiz.
De la nada, uno de los hombres más prósperos que conocía me obligó a repartir y a diversificar su fortuna, de tal manera que cuando muera no quede nada de nada.
Hiçbir sebep yokken, tanıdığım en sağlıklı insanlardan biri benden tüm servetini dağıtmamı istedi böylece öldüğü gün, geriye hiçbir şey kalmamış olacaktı.
El resto de la fortuna de Cranfield, cerca de seis mil millones de dólares, se depositará en la cuenta de una extraña y oscura Sociedad de Caridad de más de cien años de antigüedad, con sede en Londres, llamada Sociedad Psicomántica.
Cranfield'ın geri kalan parası, yani yaklaşık 6 milyar dolar da "Ruhanilik Vakfı" isminde, Londra menşeli, yüz yıllık mütevazi bir hayır kurumunun hesabında depolanacak.
Así se repartirá la fortuna de Joseph Cranfield.
Bütün bunlar, Joseph Cranfield'ın hayrına yapılacak.
¿ La misma a la que Cranfield ha cedido el diez por ciento de su fortuna?
Cranfield'ın servetinin % 10'unu bağışladığı vakıf... -...
Vincent, heredera de una fortuna multimillonaria proveniente de unos grandes almacenes hasta que fue apuñalada dieciséis veces en la habitación principal de su mansión Gladwyne.
Ailesinin milyar dolarlık mağazalar zincirinin varisiydi. Ta ki Gladwyne Konağı'ndaki esas yatak odasında 16 kez bıçaklanana kadar.
¿ no fue la ceremonia simplemente asombrosa? Debe haber costado una fortuna.
Meh. Gerçekten bir servete maal olmuş olmalı.
Me costó una fortuna.
Bana bir servete mal oldu.
Ningún mocoso te patrocina, está haciendo tu fortuna con esto.
Kimse sana dayatmıyor, o sana burada bir servet yapıyor.
- Nuestra fortuna.
- Bizim servetimiz.
Así que puedes tener lo que quieras... fama, fortuna, que los Cachorros ganen el campeonato mundial.
Ne istersen sahip olabilirsin : Şöhret, servet, Cubs'ların dünya şampiyonluğu...
Debería poder obtener una fortuna por ellos mañana en la rifa de la iglesia.
Yarınki kilise çekilişinde onlarla bir servet elde edebilirsiniz.
Entra a tu torrente sanguíneo por contacto y experimentas un enorme dolor y sensación de quemazón en tu estómago, ampollas en los pulmones, hormigueo en los dedos, se te paraliza la cara y finalmente, por fortuna, mueres.
Verildiği an kan dolaşımına katılıyor, karnında son derece yüksek bir yanma hissi oluşuyor, akciğerlerinde su toplatıyor, parmaklarını karıncalaştırıyor,.. ... yüzün hissizleşiyor, sonrasında ise şanslıysan ölüyorsun.
La fortuna y el poder de la familia eran legendarios.
Ailenin serveti ve gücü dillere destandır.
Creo que Gloria veía su fortuna como una maldición, lo que la impedía amar.
Bence Gloria servetini onu aşkından ayıran bir lanet olarak gördü. Hayatını mahveden bir şey gibi.
Quería oro y lo encontré... Di con una fortuna de algún modo... Pero aun así la vida no es lo que pensé, pues está claro que el oro no lo es todo ".
"Altını istedim ve elde ettim." "Geçen sonbahar bir servet kazandım ama yine de hayat düşündüğüm gibi değilmiş ve niyeyse altından da ibaret değilmiş."
Su nombre era Eva Perkins, una joven viuda, heredera de una considerable fortuna... solitaria, rica, un objetivo perfecto para mi romántica estafa.
Adı Eva Perkins'di,... büyükçe bir servetin varisi olan genç bir duldu yalnız, varlıklı,... sevgili dümenim için mükemmel bir adaydı.
Pero ambos habíamos engañado con éxito a un experto artista estafador y eso podría valer una fortuna.
Ama ikimiz de usta bir dolandırıcı tarafından dolandırılmıştık,... ve bu paha biçilemez bir şeye dönüşebilirdi.
Qué fortuna.
Bu ne cesaret böyle.
Eso es una fortuna. Varias fortunas, de hecho...
Fazlasıyla aslında...
¿ Me pasas una galleta de la fortuna?
Fakülteye servis yapıyor. Bana bir şans kurabiyesi versene.
Prefiero pensar que ha sido la fortuna.
Bunu güzel bir tesadüf olarak görmeyi tercih ederim.
Sólo que se espera que la Sra. Crawley, una mujer decente, de clase media, sin cuna o fortuna, deba reemplazar a otra persona como una de los líderes del condado.
- Sadece orta sınıf, saygın, soy ya da servetsiz Bayan Crawley'in bölgenin liderlerinden birisi olarak birinin yerini doldurup işini yapabileceği bekleniyor mu ki diyorum.
¿ Podrías parar de hablar como una maldita galleta de la fortuna?
Kısmet kurabiyesi gibi konuşmayı kesecek misin?
Ahí estaba, viendo la Ruleta de la Fortuna, comiendo un paquete de patatas.
Orada oturmuş patates cipsi yerken Çarkıfelek'i izliyordu.
La fortuna favorece a los audaces.
Şans cesur olandan yanadır.
Yo no tengo tiempo para marcar Otra fortuna.
Başka bir servet yapacak vaktim yok.
Louis, esto ha debido de costarte una fortuna.
Louis, bu bir servete mal olmuş olmalı.
- Sí. Mi padre gastó una fortuna restaurándolo.
- Babam restore etmek için servet harcadı.
¿ La fortuna propia de Karabraxos?
Karabraxos'un kendi serveti mi?
Nos está costando una fortuna.
- Ondan nefret ediyorsun!
- No es por fortuna, amigo.
- Şans tabii
Es grande y poderoso y cuesta una fortuna, pero no puede preparar café.
Çok büyük, güçlü, pahalı ama bir kahve bile yapamıyor.
Vas a ganar una fortuna.
Bir servet kazanacaksın.