Translate.vc / Espanhol → Turco / Gá
Gá tradutor Turco
36,995 parallel translation
Mamá necesitaba espacio, y te dije que me parece bien.
Bak, annemin biraz yalnızlığa ihtiyacı vardı benim için de sorun yok.
Quiero decir, entiendo que hay una regla en contra de herirnos, pero también hay reglas en contra de la extorsión, lucrarse con las guerras y asesinato.
Ama dolandırıcılığa, savaş vurgunculuğuna ve cinayete karşı da kurallar var.
Mirad qué desastre, por favor.
Şu dağınıklığa bakın, lütfen.
A las zorras les encanta este negrito.
Karılar bu ufaklığa bayılıyorlar.
Pero antes de que Harrison se dé cuenta de su identidad física, aún tendrá su vida cotidiana que llenarán con discriminación y burlas.
Harrison fiziksel kimliğine tam anlamıyla kavuşana kadar gündelik hayatında ayrımcılığa ve alay konusu olmaya göğüs germeli.
Oh, eso para mí es un poco antihigiénico, me temo.
Benim için sağlığa fazla zararlı, korkarım ki.
'Desde el extremismo de los que utilizarían la democracia... para negar los derechos de las minorías al nacionalismo que dejó...'
Dindarından demokrasi yanlısına kadar. azınlık haklarını reddetmekten ulusalcılığa kadr...'
Este fin de semana se trata de ser consciente. Se trata de dejar la voz en la cabeza... y atrapar los pensamientos en el cráneo.
Bu hafta sonu farkındalığa odaklanacağız. düşüncelerinizi kafatasınıza hapsedin.
¿ Donny y tú están listos para luz verde?
Sen ve Donny yeşil ışığa hazır mısınız?
Le tienen que quitar la custodia protectora a Swagger y ponerlo con la población general.
Swagger'i koruyucu gözaltından çıkmalı ve kalabalığa karışmalı.
Pero antes de pasar a eso, aclaremos algo primero.
Ama buna geçmeden önce bir şeyi açıklığa kavuşturalım.
Necesito las comodidades de mi casa y... vivir un mes en un hotel, ya sabes, cansa.
Evimdeki rahatlığa ihtiyacım var. Bir ay boyu otelde yaşamak insanı bayıyor.
Quiero decir, todavía persiste la idea de que la familia, de algún modo, prescribe automáticamente la cercanía.
Ailenin, artık bir şekilde yakınlığa sebep olduğu fikrinden bir türlü kurtulunmuyor.
Déjenme aclarar eso : ustedes nunca han trabajado para los Moncada.
İzin verin açıklığa kavuşturayım. Sizler Moncadalar için hiç çalışmadınız.
Y a medida que creció el negocio, un joven ambicioso que quizá les resulte familiar, llamado Pacho Herrera, recaudaba tanto dinero que los hermanos lo hicieron socio.
İş büyüdükçe, sizlerin Pacho Herrera adıyla tanıdığınız iyi kazandıran ve hırslı Kolombiyalı genci ortaklığa terfi ettirdiler.
Este método de rastreo depende de la cercanía.
Bu şekilde telefon takip etmek, tamamen yakınlığa bağlı.
Sí, lo es. Pero teníamos que aclarar eso porque al contrario de lo que decían algunos, este programa va de coches.
Ancak bütün bunları açıklığa kavuşturmak zorundaydık çünkü bazılarının iddia ettiğini aksine bu gerçekten bir otomobil programı.
¿ Quieres darle pescado al pescado? Aquí está, ¿ lo ves?
Kalkık kalkığa ne dersin, tam burada!
Lo agradezco, Diane, pero en el horario de una madre no hay tiempo para ser mujer.
Doğru diyorsun Diane ama anne takviminde kadınlığa ayıracak vakit yok.
¡ Vale ya de mierdas, Sunny!
Bu saçmalığa bir son ver Sunny!
El Sr. Burns no puede recibir el impacto de tantos fotones.
Bay Burns ışığa dayanamaz.
¡ Espíritu impío... sal a la luz!
Seni kirli ruh çık ve aydınlığa gel!
Quiere descubrir todo y hacernos pagar por ello.
Bu işi açıklığa kavuşturup hepimizden hesap sormak istiyor.
Creí que sabían cómo pasar desapercibidos.
O tip adamlar kalabalığa karışmayı iyi becerirler.
¿ Por qué dejaría de importarle que lo vieran?
Şimdi birden bire neden açığa çıkmak istesin?
Tenemos que confiar en papá.
Babacığa inanmamız gerekiyor.
Ocasionada a veces por estrés, enfermedad mental.
Bazen stres, zihinsel rahatsızlığa neden olabilir.
La resonancia no muestra daño neurológico o anomalías estructurales.
MR sonucunda nörolojik hastalığa ve yapısal anomaliye rastlanmamış.
No necesitas esta mierda.
Bu saçmalığa ihtiyacın yok.
Sí, porque todo el mundo muere de forma natural hundido en un pantano.
Evet tabi, ne de olsa bataklığa atılan herkes doğal sebeplerden ölüyor.
Seguramente arrojada en las marismas hace unos 20, 25 años.
Muhtemelen bataklığa 20, 25 yıl önce atılmış.
Tengo que decir que tu tapadera ha volado, amigo.
Söylememe gerek yok, gizliliğin açığa çıktı.
Casi estábamos en el cementerio cuando ese idiota apareció acelerando de la nada.
- Birden bire ortaya çıkıverdi. Mezarlığa varmak üzereydik. Şerefsiz herif son hız ortaya çıktı.
No te cansas nunca de esta perlita.
İnsan bu ufaklığa doyamıyor.
Vamos, Franny, vamos a dar un baño a papi antes de que mami tenga que ir a trabajar.
Gel bakalım, Franny anne işe gitmeden babacığa banyo yaptıralım.
Las copias se te enviarán por correo, y tus informes se han enviado al fiscal. Bien.
Kopyası mail adresine gönderilecek ve bütün kayıtlar savcılığa verilecek.
- Es horrible, pero... Es bueno tenerlo sobre la mesa.
- Kötü bir durum ama açığa kavuşmasına sevindim.
Creo que enterrarlo en el cementerio es nuestra mejor opción.
Sanırım onu mezarlığa gömmek en iyi seçeneğimiz.
Así que, anoche, enterramos a Carter en el cementerio cerca de Knoll, y han sido un par de meses muy raros.
Dün de Carter'ın cesedini mezarlığa gömdük. Birkaç ayı böyle tuhaf geçirdim.
Te estoy hablando directamente.
Kulaklığa konuşmuyorum.
Ya lo veremos. Vamos al... vamos donde el relicario.
Kutsal sandığa gideceğiz.
Bien, necesito te calles con esa mierda ya.
Şu saçmalığa hemen bir son ver!
Zed, ¿ la expondrás a la luz?
Zed, kızı ışığa maruz bırakır mısın?
Hablaré yo mismo con Brotzman, pondré algunas cosas en orden.
Brotzman ile kendim konuşur, bazı şeyleri açığa çıkarırım.
- Esto tiene sentido.
- Mantığa uyuyor.
Todd creo que el hecho de que ambos compartáis la enfermedad y el que la hayas mantenido ha sido...
Todd, ikinizin de hastalığa sahip olması, ona destek olmanda...
Así que... cuando Amanda enfermó de la enfermedad que yo estaba fingiendo me di cuenta de que ella necesitaba el dinero más que yo. Así que dije que mejoré.
Benim rol yaptığım hastalığa Amanda gerçekten yakalanınca onun benden daha fazla paraya ihtiyacı olduğunu fark ettim böylece iyileştiğimi söyledim.
Bueno, digo, claramente... ¿ lo aclara todo?
Kesinlikle her şeyi açığa çıkaracak.
En ese momento, me enamoré de la cocina.
O anda aşçılığa âşık oldum.
No, es tener un restaurante con una filosofía donde la creatividad sea prioritaria.
Hayır, önceliği yaratıcılığa veren... felsefesi olan bir restoran olması.
El modernismo nunca llegó a la cocina de la forma que llegó a la pintura o la escritura y puede que sea hora de que la cocina se reinvente como movimiento artístico.
Modern akım resme ve edebiyata geldiği şekilde... aşçılığa hiç gelmedi... belki de bu aşçılığın kendini bir sanat olarak yeniden oluşturması.