English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Espanhol → Turco / Legó

Legó tradutor Turco

72 parallel translation
Este es el mar que Dios nos dio. Esto nos legó para hacer.
Tanrı'nın lutfu olan deniz için şükran duyun.
Me apetecía cambiar de aires y un primo mío.. que murió hace poco, me legó su plantación de café.
Geçenlerde ölen akrabalarımdan birinin, birinci derece kuzenim aslında kahve çiftliğine sahip çıkmak için.
Le legó su nombre a su único hijo, quien, aunque siguió siendo un viajero inquieto toda su vida, se benefició de los estudios que su padre le obligó a cursar de maneras que nunca hubiese imaginado.
Adını tüm hayatı boyunca gezgin olduğunu düşünen tek çocuğuna miras bıraktı, Babasının gitmesine zorladığı alanlardan, hiç hayal edemeyeceği şekilde yararlandı.
Pero no importa, no les legó nada.
Zaten fark etmez, bir şey alamadınız.
Nos legó, a ti y a mí, $ 50,000 a cada uno libres de impuestos.
Bize, sana ve bana vergiler düştükten sonra 50'şer bin Dolar bıraktı.
A propósito, Frank le legó 50.000 $ a tu hermana Edith.
Hazır söz açılmışken Frank, kız kardeşin Edith'e 50 bin dolar vasiyet etti.
Pansa me legó a ti en su testamento.
Pansa kendi isteğiyle beni sana verdi.
¿ Les legó su marido todo a Erich y a usted?
Kocanız tüm parasını Erich ve size mi bıraktı?
Y con Bob Hollins tienen un candidato para el congreso... que está en contacto con la gente... un hombre que hizo crecer el negocio que le legó su abuelo. Lo que una vez fue un carro...
Kongre için bir adayınız var, insanlarla arası iyi, büyükbabasının yarattığı büyük şirketleri ona kalmış olan bir adam ufak tekerleklerle giderken...
Sucedió algo extraño. Legó una pizza que ya estaba pagada
- Çok garip birşey oldu, bir pizza geldi ve parası ödenmişti.
Tu considerado padre te legó un nabo.
İnce fikirli baban, sana bir şalgam vasiyet etmiştir.
Sintetiza sus sentimientos hacia el terreno que les legó. ¿ Por qué no lo lee?
Arazi ile ilgili duygularını özetliyor. Neden okumuyorsun? Uh, tamam.Elbette
Para quienes ignoran el último capítulo de la saga Stevens... he heredado la mitad de los $ 60000 que mi padre legó a sus hijos... la cual ha estado reposando en -
Stevens destanındaki son bölümden haberdar olmayanlar için babamın oğullarına bıraktığı $ 60,000'ın yarısını hak etmiş bulunuyorum ki kendileri şeyde gün sayıyor, ee...
Mi abuelo hizo su fortuna fabricando material quirúrgico. El me legó un capital.
Büyükbabam cerrahi aygıtları satışıyla bir servet yaptı ve benim için bir fon oluşturdu.
Le legó todo su patrimonio a ella.
Tüm varlığını ona bırakmış.
Harvey nos legó su obra de modo que siguiendo sus pasos... pudiéramos descubrir muchas cosas aún desconocidas.
Harvey çalışmalarını yayınladı, böylece biz de aynı yolda ilerlersek... hala bilinmeyen şeyleri açığa çıkarabiliriz.
Se murió y me legó todo.
Eceliyle öldü ve her şeyini bana bıraktı.
Cuando mi padre nos legó esta extraordinaria casa a mi hermano Lars y a mí, ah no teníamos idea de la sorpresa que nos tenía reservada ni qué iba a pasar a continuación.
Babam bu olağanüstü evi bize bıraktığında kardeşim Lars... ve bana... bizi ne tür sürprizlerin beklediğini bilmiyordum... ya da sonradan neler olacağını.
Se nos legó a las tres. Sí, ¡ hace meses que ni la vemos ni hablamos con ella!
bu hepimizin isteği evet, aylar önceydi o zamandan beri onu ne gördük ne de konuştuk!
En su último testamento, Billy Shakespeare legó a su esposa, Anne Hathaway, su, y cito : "Segunda mejor cama".
Billy Shakspeare, son dileğinde ve vasiyetinde, karısı, diğer değişle "İkinci en iyi yatağı"
Legó dos éxitos importantes.
Mirası iki klasik, çok beğenilen plaktı.
Son suyas porque Alberto Vasco se las legó a su madre.
Onlar varisler, çünkü Alberto Vasco'nun anneleriyle bir ilişkisi vardı.
Tengo esta colección de instrumentos de granjero antiguos que mi padre me legó
- Ne aleti? Babamdan bana miras kalan antika tarım aletlerim var.
No sólo porque dejó peligrosos asuntos pendientes, sino porque legó al mundo un mensaje terrible :
Sadece yarım kalan tehlikeler bıraktığı için değil dünyaya berbat bir mesaj verdiği için.
Generosamente legó los fondos para realizar este sueño
Bu nedenle o rüyanın gerçekleşmesine yarayacak parayı miras bıraktı.
Con su último suspiro... su padre me legó la rectoría de su propiedad.
Son nefesinde, babası kiliseyi bana miras etti.
Este es mi brazalete de buena suerte que me legó la abuela.
Bu benim yakışıklı bulma şansı getiren bileziğim bana büyükannemden kaldı.
Legó su corona a su hermano derrocado y devolvió todas las tierras a sus compañeros de exilio.
Tacını sürgün ettiği ağabeyine bıraktı. Onunla birlikte sürgün ettiği insanlara topraklarını geri verdi.
Cristo nos legó este mundo cuando murió.
İsa, ölürken bu dünyayı size bıraktı.
El Sr. Rafiel le legó £ 500, pero hay aparentemente una condición adjunta, que quería decirle él mismo.
Ama bir koşula bağlı olarak. Onu da kendisi söylemek istiyor size.
El día que murió, Isaac Mendez legó su cuaderno de bocetos... a un humilde mensajero en bicicleta.
Isaac Mendez öldüğü gün karalama defterini birine miras bırakmış.
Bueno, legó la hora de usar la otra
O zaman diğer kısma geçme zamanı gelmiş.
Personalmente, no estoy a la altura del título que mi hermano me legó. Como alguien que huyó para salvarse a sí mismo.
kendime gelince, kurtulmak için kaçan birisi olarak ağabeyimin, karakteri bana geçmemiş.
Le legó el dinero la anciana a la que cuidaba cuando yo era pequeña.
Ben küçükken, ilgilendiği yaşlı bir kadın mirasını ona bırakmış.
Está usted rodeado de los dioses que ella le legó a Jean.
Etrafındakiler, onun Jean'e öğrettiği tanrılar ve ruhlar.
Le legó 5.000 dólares... al Fondo de Música para Niños en Peligro... y 10.000 dólares a Ud., Sr. Keats.
Bunun 5000 dolarını "Korunmaya Muhtaç Çocuklar Müzik Fonu" na 10.000 dolarını da miras olarak size bırakmış, Bay Keats.
El dinero de Jack se legó al Orfanato Ho Quang, en Xangai.
Jack'in parası Şanghay'da Kuang Ho diye bir yetimhaneye bırakılıyordu.
Le legó el cuadro a mi abuela, Pero cuando murió, el museo decidió ignorar su testamento
Tabloyu babaanneme bırakmış aslında ama öldüğü zaman müze, istediğini görmezden gelmiş.
Uno a uno, a medida que el mundo se despertaba, Legó la confusión.
Herkesin uyanmaya başlaması ile, karışıklık hakim olmaya başlamıştı.
Me legó la casa.
Bu ev ondan bana miras kaldı.
Legó toda su fortuna a su doliente esposa.
İmparatorluğunu dul eşine bırakmış.
Por supuesto que estoy al tanto. No soy un idiota. ¿ No fue en su insistencia de que la casa se legó como una tenencia conjunta?
Mülkün ortak kalmasını isteyen siz değil miydiniz?
Pero Tim legó primero, y si Julie se va, él se muere.
July'yi Tim önce buldu. July giderse o ölür
Por eso Dumbledore te la legó.
Bu yüzden Dumbledore vasiyetinde kılıcı sana bıraktı.
Cuando Benjamin Franklin terminó el segundo borrador de la Declaración de Independencia se le acercó una mujer y le preguntó : "Sr. Franklin ¿ qué forma de gobierno nos legó?"
2. Kıta Kongresi'nden sonra Independence Hall'den çıkışında sokakta Franklin'in yanına bir kadın yaklaşmış ve demiş ki : "Bay Franklin, bize hangi yönetim biçimini miras bıraktınız?"
Su testamento le legó su segunda mejor cama a su viuda.
Ünlü vasiyetnamesinde ikinci en iyi yatağını dul eşine bıraktı.
Le legó el reino, le dejó tomar la decisiones que no debería tomar.
Ona bir hükümdarlık verdi. Verilmemesi gereken kararları vermesini sağladı.
Pero parece que el dejó un testamento y le legó gran parte de su propiedades a usted.
Mal varlığının bir kısmını size miras olarak bırakmış.
Tengo por escrito que me legó la yegua.
Kısrak için elimde yazılı bir vasiyet var.
150 monedas de oro que legó al convento.
Manastıra 150 altın bıraktı.
En 5 años, mi ex marido malgastó lo que le legó el Emperador.
Gelişmeler oldu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]