English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Espanhol → Turco / Luz

Luz tradutor Turco

39,467 parallel translation
¿ Dónde está la luz?
Işık nerede?
Y sacaremos esto a la luz.
Ve bunu kamuya açacağız.
¿ Qué le ha pasado al interruptor de la luz?
Huh. Işık anahtarına ne oldu?
En tanto tengas una forma de ver mientras el resto está en la oscuridad... Dos cámaras de visión nocturna, algo de imaginación, y listo... Tienes tu propio par de gafas feas que aumentan la luz del ambiente y te permiten ver en la oscuridad.
Yani, benden başka herkes karanlıktayken görebilmemin bir yolu varsa- - iki tane gece görüş kamerası, biraz hayalgücü, ve işte- - kendi yaptığım çirkin görünümlü gece görüş gözlüğümle ortam ışığını güçlendirip karanlıkta görebilirim.
Se trata de la luz.
Bu da hafifmiş.
A años luz.
Işık yılları.
Las lámparas de luz solar amarilla la ayudan a recuperarse lentamente.
Sarı güneş lambaları onu yavaş yavaş düzeltiyor.
Las lámparas de luz solar amarilla la ayudan a recuperarse lentamente.
Sarı güneş ışıkları onu yavaş yavaş kendisine getiriyor.
Puedes acceder a su cajuela quitando la luz trasera con un destornillador.
Arka fardan tornavida ile bagajı açarız.
Nos seguiste hasta una tienda a plena luz del día.
Güpegündüz bizi dükkana kadar takip ettin.
No hay un modo fácil de describir la pérdida de alguien como Steven, alguien con tantas esperanzas y promesa de futuro, una luz que brilló con tanto fulgor y que pudo apagarse tan fácilmente.
Steven gibi birinin kaybını tanımlamak için kolay bir yol yok, Umut veren ve gelecek için söz veren biri. Parlak şekilde parlayan bir ışık,
¡ No importa lo que pase, asegúrate de estar siempre en la luz!
Ne olursa olsun, hep ışık altında olduğunuzdan emin olun!
Y, cuando se cortó la luz, me dio miedo que pudieran verme y me fui.
Ve sonra ışıklar söndüğünde, Çok korktum ki görüleceğim, o yüzden ayrıldım.
Es la luz.
Işık budur.
¡ Nunca jamás apague la luz!
Hiç ışığı kapatma! Hiç!
Ella, como la devota católica que era, decidió dar a luz a su hijo.
İnançlı bir Katolik olarak bebeği doğurmaya karar vermiş.
No, en lugar de eso Su Santidad rezó y Esther se quedó encinta y dio a luz un precioso niño.
Hayır, onun yerine dua ettiniz. Esther hamile kaldı ve dünyaya güzel bir bebek getirdi.
Creo que, a la luz de las preocupaciones del senador Healy debemos considerar abrir la sección del presupuesto de Agricultura.
Bence Senatör Healy'nin görüşü tarım kısmını bütçeden ayırmak.
Estaré contigo en la habitación cuando des a luz.
Doğumda ben de odada olacağım.
¿ Mucha luz aquí, cariño?
İçerisi fazla mı güneşli bebeğim?
Al final, sus secretos salen a la luz.
Sonunda bir şekilde sırları ortaya çıktı.
Te escuchamos, Luz del Norte.
Seni duyduk, Kuzey Işığı. Mount Casey.
Te contactaremos cuando lleguemos a Monte Casey, Luz del Norte.
Mount Casey'ye ulaştığımızda seninle temasa geçeriz, Kuzey ışığı.
Ciudadano Z, habla Luz del Norte. ¿ Me escuchas?
Vatandaş Z, ben Kuzey Işığı Duyuyor musun?
Ciudadano Z, Luz del Norte. ¿ Me escuchas?
Vatandaş Z, ben Kuzey Işığı Duyuyor musun?
Es cuando la pareja masculina de una mujer embarazada o una mujer que dio a luz recientemente también lactatos.
Hamile ya da yakın zamanda doğurmuş emziren kadının eşine olur.
Paige, busque la luz al final del túnel.
Paige, tünelin ucundan çıkacak ışığı gözle.
Puede gracias a su papel con Homeland la luz verde.
Yeşil ışık yaktığı için İç Güvenlik'teki görevinize teşekkür edebilirsiniz.
No pasará mucho tiempo antes de que sus acciones en este asunto salgan a la luz.
Bu konudaki eylemleriniz ortaya çıkmadan önce olmayacak.
Me temo que te pasaste una luz roja.
Korkarım ki kırmızı ışıkta geçtin.
Lo juro, Joe la luz seguía gris cuando me la pase.
Yemin ederim ki, Joe benim geçtiğimde ışık hâla griydi.
Te expulso y te ordeno ir hacia la luz, espíritu impuro.
Nura doğru gelmen için seni çağırıyor ve emrediyorum günahkâr ruh!
Luz verde, comandante. Adelante.
İzin veriyorum Kumandan gidin.
Ese psicópata me encerró en un agujero de cuatro por cuatro sin luz, ni reloj, sin manera de mantener la noción del tiempo.
O psikopat, beni minicik bir hücreye kapattı. Ne ışık vardı ne saat. Zamanı algılamanın imkanı yoktu.
Allí, donde aterrizó la luz...
Orası... ışığın indiği yer.
Lean un libro, corten una flor... enfurézcanse contra la muerte de la luz.
Bir kitap oku, bir çiçek seç hiddetlen, hiddetlen ışığın ölümü karşısında.
- y la luz fluorescente, pero... - ¿ Por estar junto a un centro comercial? ¿ Es parte del motivo de su aspecto empresarial?
AVM'nin yanında olduğu için de kurumsal görünüyor olmasın?
¿ por qué no llevarla al hospital donde pueda dar a luz sin peligro?
Kadını hastaneye götürün, sağ salim doğursun işte, olmaz mı?
En el comienzo, había luz.
- Başlangıçta sadece ışık vardı.
Los contraté una vez para recuperar un Patek Philippe vergonzosamente caro que olvidé tontamente en una mesa de luz en Ras Al Khaimah luego de un flirteo con una encantadora pero muy...
Bir defasında utanç verici derecede pahalı bir Patek Philippe saatimi... Ras Al Khaimah'de komidinin üstünde tatlı bir kadınla... cilveleşirken unuttuktan sonra almaları için... Boşver.
¡ Aram! La clavija con dos cables rojos justo debajo de la luz verde parpadeante,
- Şey, yeşil ışığın altındaki iki kırmızı kabloyu sök.
La jeringa hallada en la mesa de luz contenía heroína, según se supo luego.
Sonra da komodindeki eroin içeren şırınga bulundu.
¡ Luz roja! ¡ Luz roja!
Kırmızı ışık, kırmızı ışık!
Pero a la luz de las circunstancias, en este punto vemos esto como - un asunto de familia.
Fakat bu şartlar altında... bunu bir aile meselesi... olarak görüyoruz.
Están agitados por la luz blanca, Pero no rojo.
Beyaz ışıkta tedirgin olur ama kırmızı ışıkta olmazlar.
Eso golpeó el filtro rojo, Exponiendo la luz blanca.
Bu kırmızı filtreyi bozulmuş, beyaz ışık çıkartmış.
# No lo ves, hay una luz... # Ese es todo un rosario.
Güzel tespihmiş.
# Hay una luz, en mi vida #
Çeviri :
Luz del Norte, fuera.
Kuzey Işığı kapatıyor.
¡ Date a conocer y sal a la luz!
-... hepsi katli müstehak koyun sürüleridir.
- Es "Luz verde".
- Adi "Yesil Isik."

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]