Translate.vc / Espanhol → Turco / Muerto
Muerto tradutor Turco
79,604 parallel translation
Sé que he estado muerto, pero ¿ no te parece un poco loco?
Geçen sene öldüğümü biliyorum ben ama bu sana çılgınca gelmiyor ha?
Te pierdes de mucho estando muerto.
Ölünce insan çok şey kaçırıyor.
Theo Galavan está muerto.
- Theo Galavan öldü.
Debería desearlo muerto.
Onun ölmesini istemeliyim.
yo te quería muerto... sabiendo que eran incapaces de amar a otra persona.
Başka bir insanı... sevemeyeceğini... bilerek ölmeni istedim.
Pensé que estabas muerto.
Öldüğünü sanmıştım.
En las últimas semanas, ¿ seis miembros de la élite intelectual y artística de Gotham se han suicidado o muerto en extrañas circunstancias?
Son birkaç haftada, Gotham'ın zihinsel ve sanatsal seçkinlerinin altı üyesi ya kendini öldürdü ya da tuhaf kazalarda öldü?
* Seis maestros han muerto *
♪ Altı üstat gitti ♪
"Seis maestros han muerto".
"Altı üstat gitti."
Estás teniendo una conversación con tu amigo muerto.
Ölü arkadaşınla sohbet ediyorsun.
Caray, casi compensa estar muerto.
Vay, neredeyse ölümü telafi ediyordu.
Si este tipo tenía inflamación hepática crónica, con solo dar 0,1 en el test de alcoholemia, ya estaría muerto sin antes ponerse al volante.
Bu adamda kronik karaciğer iltihabı varsa.. ... kandaki alkol seviyesi 0.1 bile olsa araca varamadan ölmüş olurdu.
¿ Sabes que todo el mundo cree que estás muerto?
Herkesin öldüğünü sandığını biliyorsun.
Acabas de decir que me quieren muerto.
Şimdi ölmemi istedikleri söyledin.
En algún momento, una mujer llamada Kathryn va a llamar preguntando si estás muerto.
Belli bir noktada, adı Kathryn olan kadın arayacak ölüp ölmediğini soracak.
Nadie quiere a Nygma muerto más que yo.
Nygma'nın ölmesini kimse benden fazla isteyemez.
¡ No estoy muerto!
Ben ölü değilim!
No está muerto.
Ölmedi.
De cualquier forma, acabaré muerto.
Her türlü öleceğim.
Sobreviví... y entonces estaba muerto.
Yaşıyordum ve sonra öldüm.
Está muerto.
O öldü.
Y si no fuera por ella, Gordon me hubiera entregado, y seguramente estaría muerto.
O olmasaydı Gordon beni teslim ederdi ve muhtemelen ölürdüm.
No podemos dejar que Francisco se enfrente a Gypsy, porque si lo hace es hombre muerto.
Francisco'nun Gyspy ile dövüşmesine izin veremeyiz. - Çünkü dövüşürse onu öldürür.
Si lo hago, además de que perdemos por romper las reglas, HR es hombre muerto.
Edersem hükmen mağlup sayılırız, H.R. ölür.
A este paso, el muerto será Cisco.
Böyle giderse Cisco ölecek.
Así que ¿ este es el segundo policía muerto de Flashpoint?
- Yani bu Flashpoint'ten ikinci ölü polis.
¿ Sabes? , inicialmente quería a tu papá muerto.
Aslında başta babanı öldürmek istiyordum.
Está muerto.
Öldü.
Le dije al consejo que estabas muerto.
Konseye öldüğünü söyledim.
Oye, hombre muerto.
Hey ölü adam.
- ¿ Listo? - Esperando por ti, hombre muerto.
- Sen hazır mısın?
El tipo con el gato en la caja, vivo y muerto al mismo tiempo, el que, por cierto, parece crueldad animal la mitad del tiempo.
Kutudaki kedisi hem ölü, hem de canlı ki bu arada çoğunlukla hayvana eziyet çektiriyor gibi duruyor.
Ha muerto.
Gitti artık.
- No, está muerto.
- Hayır, öldü o. - Evet, şey...
¿ Entonces por qué es un muerto viviente?
O zaman neden zombi gibi duruyor?
¡ Damon está muerto!
Damon öldü!
Damon Salvatore está muerto, y si me preguntas, buen viaje.
Damon Salvatore öldü ve bana soracak olursan öldüğü iyi oldu.
Porque en la mente de Damon, ha vivido y ha muerto como humano.
Çünkü Damon'un zihninde, bir insan olarak yaşayıp öldü.
- Kai está muerto.
- Kai ölmüştü.
Pero hace falta que estés muerto.
Ama ölmen gerekiyor.
Estás muerto.
Ölüsün.
Damon está muy muerto.
Damon tam olarak öldü.
Eso es imposible, porque Cade está muerto y el infierno ya no existe.
Bu imkansız, çünkü Cade öldü, ve artık cehennem yok.
Calientas mi frío y muerto corazón.
Ölü ve soğuk kalbimi ısıtıyor.
No me obligues a decirle a ese niñas que has muerto porque pusiste a alguien por encima de ellas.
Sırf onlardan başka birini önemsediğin için öldüğünü onlara söyleyemem.
Estaría muerto pronto.
Yakında ölmüş olurdum.
Resulta que está muerto.
Amma velakin ölmüş.
No me di cuenta de que estaba jodidamente muerto.
Öldüğünü fark etmemiştim.
Y el tío Frank habrá muerto en vano.
Frank Amcam da pisi pisine ölmüş olur.
Debería estar muerto ya.
Şimdiye ölü olmalıydı.
Debería haber muerto, no ellos.
- Ölen ben olmalıydım, onlar değil.