English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Francês → Turco / Bridge

Bridge tradutor Turco

1,043 parallel translation
Elle risque sa vie, mais quant à être une dame, elle ne rivalise pas avec votre femme, qui joue au bridge au pays avec trois autres honorables dames.
Hayatını tehlikeye atıyor olabilir... ama iş hanımefendi olmaya gelince... karınıza mum bile tutamaz değil mi efendim... Washington'da oturup... başka yüksek onurlu ve değerli hanımefendiyle briç oynarken.
Avec son bridge géant, je pensais : jouer atout en l'embrassant.
Dişlerinde o kadar çok köprü vardı ki ne zaman öpmeye kalksam geçiş ücreti ödedim.
Du bridge, avec des amis de Park Avenue.
Park Avenue'daki arkadaşlarla kumar oynuyorum.
Avec le bridge, ça ne se voit plus.
- Peki ne sıklıkta... - Şimdi kaplandı. Farkedilmiyor.
Paola, tu veux nous gâcher le bridge?
Bricimizi bozmak zorunda mısın?
Parfois, elle organisait un bridge.
Bazen briç oynanırdı.
Quelques jours après, nous allions faire un bridge chez une statue de cire.
Birkaç gün sonra briç için mumyalardan birinin evine gidiyorduk.
Paris peut décider de ce que portent les femmes Lors d'une soirée ou pour une partie de bridge.
Paris, kadınların kokteyllerde veya yatakta ne giyebileceklerini belirleyebilir.
J'espère qu'il joue au bridge.
Umarım Nan'ın tanıdığı briç oynamayı biliyordur.
elles rentrent chez elles après leur partie de bridge.
Küme halinde, briç partisinden eve dönüyorlar!
- Vous jouez au bridge?
- Briç oynamayı biliyorsundur umarım.
Dîner suivi d'un bridge.
Akşam yemeği ve briç.
C'est plus drôle que de jouer au bridge.
Böylesi briç oynamaktan daha eğlenceli.
Le bridge vous occupe l'esprit, il vous préserve des fâcheux et arrondit vos fins de mois.
Briç harika bir oyundur. Zihni meşgul eder, insanı kötü arkadaşlardan uzak tutar ve küçük ama düzenli bir gelir sağlar.
Mais tu n'aimes pas le bridge, de toute façon.
Neyse ki sen briç oynamayı sevmezsin.
Sûrement pas! Ces tournois de bridge te rendent nerveuse.
Ve Catherine briçten sonra ne kadar sinirli olduğunu biliyorsun.
Et puis c'est différent. Père ne sort jamais, mère n'a que son bridge.
Babam hiç dışarı çıkmaz ve annem sadece briçe gider ve... ben de başına bela olmam.
On ne retarde pas un bridge!
Briç turnuvalarında bekleme olmaz, biliyorsun! Ben seni götürürüm.
Un bridge?
Biraz briçe var mısınız?
- Je vais pouvoir jouer au bridge.
- Hey, sonunda bir briç oyuncusu görebiliyorum.
Ma chère JuIia, j'ai disputé suffisamment de parties de bridge pour savoir quand quelqu'un a un atout en main.
Sevgili Julia, elinde iyi bir koz olan birini bilecek kadar briç masalarında yeterince vakit geçirdim.
Je préfère une bonne partie de bridge et la pauvreté.
Bir yük gemisindeymiş gibi davranmıyorum. İyi brici ve tasarrufu tercih ediyorum.
On prépare une partie de bridge.
Bir briç partisi düzenliyoruz.
La partie de bridge continue-t-elle, là-haut?
Yukarısı nasıl? Briç oyunu hâlâ devam ediyor mu?
Tu es l'espoir des Bridges.
Sen Bridge'lerin umudusun.
- Tu joues souvent au bridge?
Briç oynar mısın? - Hiç oynamam.
Et vous, je vous vois au Pont des Vachers demain matin.
Geri kalanların hepsi sabah Cattlemen's Bridge Kampı'nda olsun.
Vous deux, suivez le chemin du canyon jusqu'au pont.
Siz ikiniz, Cattlemen's Bridge'e giden kanyonu izleyin.
Il y a 520 bêtes prêtes à être marquées au Pont des Vachers.
Cattleman's Bridge'de damgalanmaya hazır 520 büyükbaş var.
Il en manque un pour le bridge.
İki masa oynayacaksak bir kişiye daha gerek var.
- J'ai joué au bridge.
- Briç turnuvası. Briç oynadım.
Je me demandais si vous voudriez vous joindre à nous pour une partie de bridge?
Karım, kızım ve ben briç oynayacaktık, bize katılmak ister miydiniz?
Et les piles en orme du London Bridge ont tenu six cents ans.
Ve de Londra Köprüsünün karaağaç kazıkları 600 yıldır dayanıyor.
Nous traversons le Triborough Bridge.
Hayır, hayır. Triboro Köprüsü'nden geçeceğiz.
Qu'on irait chez elle si elle organisait un bridge.
Briç oyununa dördüncü kişi olursa onu bir ziyaret edebileceğimizi söyledim.
Elle regarde maman jouer au bridge.
Annemin birç oyununu seyrediyor.
C'est l'heure du bridge. Les Chaville nous attendent.
Chaville'e görmeye gidelim..
" pour les distractions comme les déjeuners de bridge,
" ve Rockefeller Merkezinde rehberli turlara katılmak...
Elle joue au bridge chez une amie.
Arkadaşlarından birinde briç oynayacaktı.
On m'attend pour un bridge.
- Bozmuyorum. Briç partisine geç kalacağım.
Il ne parlait jamais rien d'autre que de la pêche et du bridge.
Sadece büyük balık tutma oyunu ve briçten söz ettiğini duydum.
Ah. Nous n'avons jamais joué au billard, mais au bridge.
Biz hiç bilardo oynamayız.
- Vous jouez au bridge? - Oui.
Briç oynar mısın?
Je parie six bouteilles de Bourgogne que Tom French, de notre régiment, l'a eue dans la taverne de Bridge Street.
Bizim birlikten o kadınla yatıp kalkmış yarım düzine adam sayabilirim!
Je suis excellente au bridge et je joue très bien du violoncelle.
Briçte mükemmelim. Çok iyi çello çalarım.
Des gens sautent de Southwark Bridge.
Southwark köprüsünde güzel bir yer. İntihar edenler oraya gider.
Marjorie m'a tout raconté au club de bridge.
MarJorie bana briç klübünde anlattı.
C'était sûrement un plaisir de jouer au bridge avec lui.
Onunla briç oynamak bir zevkti, değil mi?
Et n'oublie pas : C'était ton idée que nous jouions au tennis, au golfe et au bridge.
Unutma sevgilim tenis, golf ve briç oynamak senin fikrindi.
Avec son bridge demain?
Yarın briç toplantısı varken mi?
Si on faisait un bridge?
Briç oynamaya ne dersiniz?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]