Translate.vc / Francês → Turco / Chargé
Chargé tradutor Turco
15,044 parallel translation
Notre emploi du temps est chargé, mettons-nous au travail.
Dolu bir programımız var, o nedenle hemen başlamak istiyorum.
J'ai été chargé d'annoncer l'épisode suivant. Mais avant ça, l'histoire de ma vie.
Gelecek haftaki bölümü tanıtmadan evvel hafif bir kendimi tanıtmak istiyorum.
Je veux dire, on est un peu chargé, mais jamais trop chargé pour une société comme la vôtre.
Evet. Yani biraz yoğunuz ama sizler gibi işleri olanlar için değiliz.
Ton blazer s'en est chargé.
Altın rengi ceketin de o işi görüyor zaten.
Je suis Sytch, de l'Association, on m'a chargé de tout vous expliquer.
Birlik'tenim ve sizi ben bilgilendireceğim. Sitch diyebilirsiniz.
Un train chargé de fusils, de munitions et d'artillerie.
- Silah, cephane ve top var. - Bunun benim çiftliğimle ne alakası var?
Le plein est fait, chargé et prêt au lancement.
Görevin yakıtı doldu, yüklendi ve kalkışa hazır.
Mais Mike s'est chargé de tout.
Mike, herşeyi devam ettirdi
Geran nous a offert du fric pour voler un camion, chargé de cocaïne. Quoi?
Geran ; bana ve Matthias'a bu adamın golf topları içinde kokain getirdiği tırı çalmamız için para teklif etti.
- Garde-le chargé.
Şarjı her zaman tam olsun.
Je m'en charge.
Hayır. İzin ver.
Vous étiez en charge du système et maintenant, il est corrompu.
Bu sistemin sorumluluğu sendeydi... -... ve şimdi o sistem berbat oldu.
Aucune personne à charge.
Baktığı kimse yok.
ça veut dire que je suis en charge de tout contacter toute ma classe, préparer la table des anciens...
Her şeyden ben sorumluyum, arkadaşlarımla temas kurdum, mezun tabelasını hazırladım.
On s'en charge.
Herrmann, karavana bak.
Pourriez-vous me passer la personne en charge des juristes extérieurs?
Dış avukatlarla kim ilgileniyorsa beni ona aktarabilir misiniz?
Je m'en charge.
Kaplanla evlen, tavşanı öldür...
- OK, je m'en charge.
- Tamam, bırak ben halledeyim.
- J'ai dit, je m'en charge!
- Sana hallederim dedim.
Pour un tir à pleine puissance, il me faut 5 secondes de charge.
Yakma topumu tam güçte ateşlemek için bedenimin enerjisi ile beş saniye kadar yükleme yapmam gerek.
Vous prenez les déchets en charge jusqu'à la fin de la garde.
Vardiyanın geri kalanında çöp görevi sizde.
Avec lui en charge, on peut se détendre En sachant que l'entreprise est entre de bonnes mains.
O başa geçince, hepimiz şirketin iyi ellerde olduğunu bilerek rahat olabileceğiz.
Et pour être sûr que le Dr Portnow n'est pas trop occupé ou distrait pour établir ses dates d'audiences, il sera placé sous la charge du bureau d'application des peines du comté.
Dr. Protnow'un duruşma zamanlarını karıştırmaması yada meşgul olmaması için,... Cook İlçesi Cezaevinin himayesinde tutulacak.
J'en ai la charge pour la journée.
Bugün için koruma altına aldım.
En 2001, le Projet Innocence du Wisconsin prend en charge l'affaire de Steven.
2001 yılında Wisconsin Masumiyet Projesi Steven'ın davasını üstlenmeyi kabul etti.
J'ai regardé qui était le procureur en charge de l'affaire Gregory Allen, et c'était Denis Vogel.
Gregory Allen için kovuşturma açan savcının kim olduğuna baktığımda da Denis Vogel olduğunu gördüm.
D.E.C., Docteur en charge.
- S.D. Sorumlu doktor.
En charge.
Şarj.
Je ne suis pas sûr de... de faire ce qu'il faut quand je suis préoccupé par... si d'autres personnes qui ne sont pas à ma charge sont... en train d'être détruites par ce système judiciaire.
Şu anda, benim sorumluluğumda olmayıp da bu sistem tarafından çiğnenip tükürülen başka insanlar da olabileceğini düşünürken işimi hakkıyla yapabileceğimden emin değilim.
Dans la majorité des cas, lorsqu'on arrive sur les lieux... on nous donne le contrôle complet et on prend tout en charge.
Diyebilirim ki çoğu vakada, biz olay yerine gelince denetim bize devredilir ve oradakilere biz rehberlik ederiz.
Mais... la douleur... la charge qu'il porte... n'est rien comparée à ce que l'État du Wisconsin et les gens à son service ont fait subir à Steven Avery et sa famille.
Fakat yaşadığı hiçbir acı omuzunda taşıdığı hiçbir yük Wisconsin Eyaletinin ve onun için çalışanların Steven Avery'ye ve ailesine çektirdikleriyle mukayese edilemez.
Je vous charge de garder fermement votre devoir à l'esprit et, en tant que citoyens dignes de ce nom, de rendre un verdict juste et vrai.
Sizlerden vazifenizi hiçbir şekilde aklınızdan çıkarmamanızı ve dürüst yurttaşlar olarak adil ve doğru bir karar vermenizi istiyorum.
Je m'en charge.
Halledeceğim.
Là où on charge. Là où vous chargez...
Yükleme bölümü mü?
Tout le reste à bord essaie de récupérer la charge Mais la charge est trop lourde.
Geri kalan sistemler yükü devralmak istemiş ama yük çok ağırmış.
C2, c'est quoi la charge opérationnelle du PLS?
C-2, konumlandırma sisteminin operasyondaki ağırlığı nedir?
J'ai laissé une grosse charge de démolition dans ce métro.
O metroda bir yığın mühimmat bıraktım.
Les SEAL peuvent récupérer la charge, et nager sous les pieds de ce truc.
Donanma kuvvetleri mühimmatı alabilir ve o şeyin altından yüzebilir.
C'était un anévrisme. Le fait est que je faisais mon chemin jusqu'à ce que je sois en charge de toute la chaîne d'approvisionnement d'Amérique du Nord
Anevrizma oldu, ama söylemeye çalıştığım Kuzey Amerika tedarik zincirinin müdürü olana kadar hep böyle çalıştım.
Maintenant, l'objectif de cette expérience est de créer un revêtement uniforme, pas d'excès de charge, et pas de points froids.
Bu deneyin amacı bir yerinizi yakmadan bir yerinizi dondurmadan etrafında tabaka oluşturmak.
Je m'en charge.
Ben halledeceğim.
Mme Kennedy, on s'en charge.
Tabi ki Bayan Kennedy.
Avec moi en charge... Je vais vous servir troll Tous les jours de l'année.
Yönetimi ele geçirince yılın her günü sizlere Trol yedireceğim.
Je m'en charge.
Her şeyi ben halledeceğim.
Allez. Je m'en charge. Allez-y.
- Ben hallederim, siz gidin.
Oui, je suis son père et... je... je prends tout à ma charge.
- Evet, ben babasıyım ve sorumluluğu üstleneceğim.
Je m'en charge.
Bu işi halledeceğim.
Je m'en charge.
Hop! Ben bakarım.
On le charge de poudre.
Üstüne patlayıcı yerleştirdik.
Chargé de balles de golf bourrées de cocaïne.
Rotterdam'dan Köln'e geliyor tırın içinde ; içinde Şili'den gelen kokainin olduğu golf topları var.
Il est chargé.
İçinde mermi var.