English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Francês → Turco / Coinçé

Coinçé tradutor Turco

7,531 parallel translation
On... On a été coincé par la neige.
Karda mahsur kaldık.
Toutes ces années coincé entre ces murs.
Yıllarca bu duvarları bir arada tutmaya çalıştık.
Le problème, c'est que ce truc était coincé entre mes pieds.
Bacaklarımın arasında sıkışıp kalmıştı.
L'intello coincé Personne ne t'aime
Sıkıcısın Kimse seni sevmiyor
Tu me fais paraître coincé.
Tatlım, beni biraz içine kapanık gösterdin.
L'intello coincé
Sıkıcısın
- L'intello coincé
- Sıkıcısın
Ou on va finir par avoir ce gode géant coincé dans nos culs.
Yoksa bu devasa dildo dönüp götümüze yol alacak.
Je suis coincé.
Başka ne yapacağımı bilmiyorum.
Si tu avais écouté cet album, coincé avec T.I. dans un planeur en or, tu saurais que les chansons étaient pas les classiques.
Sen de benim gibi havada T.I ile mahsur kalarak bu şarkıyı dinleseydin o zaman bu şarkıların hiç birininin klasik olmadığını anlardın.
Il a été coincé dedans trop longtemps.
Içerde çok fazla kalmiº.
- Mon pied est coincé.
- Ayağım sıkıştı.
Mon pied s'est coincé!
- Ayağım sıkıştı, kurtaramıyorum!
Il est coincé.
- Kurtar!
C'est coincé.
Sıkışmış.
- Son ombilical est coincé.
Siktir! Takılmış.
- Il est coincé!
Kurtar onu. Siktiğimin şeyi takılmış.
Ça marche pas, il est coincé!
Kıpırdatamıyorum. Kıpırdatamıyorum.
J'étais coincé en mer.
Açık denizdeydim.
L'ombilical est coincé.
Sanırım hava hortumu takıldı.
Il était coincé à l'arrière. J'aurais pu le sauver.
En azından oğlanı kurtarabilirdim.
Ou un bout de persil ou je-ne-sais-quoi de coincé.
Aralarına azcık ıspanak mı ne sıkışmış.
- C'est toujours coincé.
- Hayır, hâlâ sıkışık duruyor.
Il l'a coincé, les crochets pleuvent.
Ama şimdi Rocky Balboa geliyor! Köşeye sıkıştırdı bir sol vurdu bir sağ vurdu.
C'est coincé.
Sıkıştı.
J'étais coincé car je ne pouvais pas lui dire : "Pardon Votre Altesse, je dois aller aux cabinets."
Ama ona "özür dilerim ekselansları, tuvalete gitmem gerek" diyemezdim.
Je suis coincé.
Kapana kısıldım.
Je suis coincé à Kaboul. Ronnie est partie. Elle a pris mon passeport, mon argent et mon billet d'avion.
Kabil'de kalakaldım, Ronnie pasaportumu paramı ve uçak biletimi alıp kaçtı.
Elle a appris l'anglais d'un soldat américain gravement blessé coincé dans son village.
Onun köyünde tutsak, ciddi yaraları olan bir Amerikan askerinden öğrenmiş.
Mon chéri, tu n'as pas de tante malade. Je sais, maman. Mais maintenant, je suis coincé.
Biliyorum, anne ama şu an aileyi Noel için bir araya toplamam ve hasta hala bulmam gerek çünkü bulamazsam bu kız bir pislik olduğumu düşünecek.
Je suis désolé, Je suis coincé sur l'incompréhension
Affedersin, aklım almıyor.
Mais je suis coincé à chanter et danser seul dans ma chambre, parce que je ne veux pas que quelqu'un pense que je suis gay.
Ama odamda yalnız başıma şarkı söylemeye ve dans etmeye mahkumum çünkü kimsenin eşcinsel olduğumu düşünmesini istemiyorum.
Il est coincé dans cet endroit, il est impossible que vous merdiez.
Adam zaten köşeye sıkışmış, isteseniz de içine edemezsiniz.
En haut, tu seras coincé.
Yukarı çıkınca başka bir yere gidemezsin.
Vous vous sentez coincé?
Belki sana başının büyük dertte olduğunu ve yapabilecek hiçbir şey olmadığını söylemişlerdir.
Désolé, mon pote. T'es coincé avec moi.
- Üzgünüm dostum, bana mecbursun.
Peut-être coincé dans un embouteillage.
Belki de trafik vardır.
Je te laisse vivre, coincé à ce boulot inutile et pathétique jusqu'à ce que tu meures.
Seni bu amaçsız ve acınası işinde canlı olarak bırakacağım. Bugünden, öleceğin güne kadar.
Pour un végétarien coincé et grincheux, il semble à peu près bien. Je crois que oui.
Öyle düşünüyorum.
Je suis coincé!
Sıkıştım!
On était pas supposé finir coincé à Mexico, ok?
Meksika'da çıkmaza girmemiz gerekmiyordu, tamam mı?
J'ai un nerf coincé dans le cou, ça me rend folle.
Boynumda galiba, küçük bi'sinir var. Adamı deli ediyor.
Tiens, pendant qu'on en parle : T'as l'air un peu coincé, Blanche-Neige.
Ha, bu arada söylemişken, bir Pamuk Prenses kızımız seni beğenmiş onun kıç deliğini ağartmak zorundasın.
Un nerf coincé me rend folle.
Boynumda küçük bir sinir var, adamı deli ediyor.
Mais le plus important... C'était très dur pour moi d'être coincé là-bas en sachant ce qui se passait pour toi ici.
Ama en kötüsü de orada sıkışıp tekrar geri dönmenin benim için ne kadar...
Mais... à chaque fois que je ferme les yeux, la seule chose que je vois c'est lui coincé dans la capsule.
Ama ne zaman gözlerimi kapatsam tek gördüğüm şey onun kapsülde tıkılıp kalması.
Il s'est retrouvé coincé entre le camion et la benne.
Ciple çöp konteynerinin arasında kaldı.
C'est toujours coincé.
Hâlâ yükseliyor.
J'ai connu une fille qui avait un tampon coincé, elle a dû aller à la clinique ambulante.
Tampon sıkışmış bir kız tanıyordum kliniğe abone olmak zorunda kalmıştı.
Sur un homme coincé entre deux mondes.
İki dünya arasında yakalanan bir adam hakkında.
Le pauvre, il est coincé.
Zavallı adam masum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]