Translate.vc / Francês → Turco / Concrète
Concrète tradutor Turco
141 parallel translation
Elle est aussi concrète que vous!
En az senin kadar gerçek.
En outre... la défense doit fournir une preuve concrète... pour justifier la requête.
Ve dahası, savunma bu mantıksız iddiayı... doğrulamak için, henüz tek bir somut kanıt... bile mahkemeye sunmadı.
S'il y eut un moment précis où mon rêve prit une forme concrète, ce fut celui-là.
Boş hayallerimin, somut bir amaç kazandığı kâti bir an var ise bu, o andı.
Mais si vraiment vous vous efforcez de réaliser, de voir ce... comment l'appeler... ce paradis comme une thérapie concrète, je vous assure que...
Dünya üzerinde hissedip yaşayabileceğin bir cenneti yaratabilirsin. Seni temin ederim ki bunu yapabiliriz...
l'idée, sans considération pour la réalité concrète.
Kesin gerçekleri göze almayan bir fikir.
- Sa menace est concrète?
- Tehdit ciddi mi,?
Aucune avancée concrète ce jour-là non plus.
Yine kayda değer bir şey olmamıştı.
Je n'ai pas d'explication concrète.
Somut bir nedeni yok.
Je ne peux offrir aucune explication concrète.
Onu açıklayabilecek belirli bir koşul veremiyorum.
Ma mission est très concrète :
Benim sorunum basit :
C'est la première preuve concrète.
İlk ciddi kanıtımız bu.
Il est donc recommandé d'éviter tout contact avec le fugitif et de transmettre à la police toute information concrète.
Halkın bu kişi ile irtibat kurmaktan kaçınmaları hakkında bildikleri bilgileri emniyet güçlerine haber vermeleri istendi.
Quelle preuve concrète as-tu de ton existence?
Var olduğuna dair elinde hangi somut kanıt var ki?
- Du calme s'il vous plaît! - Une discussion concrète. Monsieur!
Sadede gelin, bayım.
Pendant qu'à la mairie vous discutez, nous, nous avons besoin d'assistance concrète.
Siz belediyede bize yardım edeceğiniz yerde konuşmaktan başka bir iş yapmıyorsunuz. Nasıl yardımcı olabiliriz?
Je crois que ce vrai "Soi"... le "Soi" originel, est une chose concrète, mesurable, quantifiable... tangible et incarnée!
Bence, gerçek benlik, o ilk benlik... ta baştaki benlik ; gerçek, ölçülebilir, somut bir şey... elle tutulabilir, insani şekle sahip bir şey.
Tu veux une réponse concrète? Voilà!
Kesin bir tavır almaktansa düşünebildiğin tek şey bu mu?
- J'ai une question concrète à te poser.
- Evet? Ciddi bir sorum var.
Le ministre des Affaires étrangères a dit qu'il n'avait pas de nouvelles et qu'il ne peut d'émettre d'hypothèse sans information concrète.
Bu sabah Dışişleri Bakanı elinde bildirecek kesin haberler olmadığını ve... kesin bilgilere ulaşmadan yorum yapmanın faydasız olacağını söyledi.
On a une relation très concrète de ce voyage par le récit de son ancien chauffeur, OBERHAUSER.
Eski şoförü Oberhauser'in dediğine göre yolculuğun çok ağır bir faturası vardı.
Je n'ai aucune preuve concrète de tout ceci.
Bunlardan başka sağlam kanıtım yok
Tu ne dois pas penser à ce temps-là de façon trop concrète.
Gerçek şartlarda o günleri düşünme.
La nature est concrète et le temps constant.
Tabiat somuttur ve zaman da sabit.
Tu es si concrète dans ce monde abstrait.
Sen, soyut dünyada tanıdığım en gerçek kişisin.
L'amas étant bidimensionnel, je manque de preuve concrète pour entériner cette hypothèse.
Küme 2 boyutlu olduğu için bu varsayımı destekleyecek yeterince doğrudan kanıt yok.
Vous n'avez aucune preuve concrète pour les accuser.
Ama kurban için bir kanıtın olmadığını söylüyorsun.
Cependant, je n'ai pas de preuve concrète.
Her nasılsa, onun tarafından elle tutulur bir kanıt sunamıyorum.
Il existe une preuve concrète que, quand il était enseigne, il s'est saoulé à tel point que non seulement il s'est fait tatouer... mais tatouer sur ses parties génitales.
Teğmen Dodge'un fiziksel olarak zehirlendiğine kanıt dövme yaptırmak yasak olmasına rağmen cinsellik organına yaptırmasıdır.
Tant d'auteurs n'ont pas la satisfaction... d'une réaction concrète à leur oeuvre.
O kadar fazla yazar işlerinin karşılığını alamıyor.
- Il n'y a aucune preuve concrète.
- Çünkü somut bir kanıt yok.
Son ADN est la seule preuve concrète qui relie le violeur à la victime.
- Eee? - Bir şey yok.
Tu gâches tout ce que tu as bâti sans preuve concrète de ce qui est arrivé.
Elinde bir kanıt bile olmadan inşa ettiğin her şeyi bir kenara atıyorsun.
On a un témoin et il y a une preuve concrète... qu'on analyse en ce moment même.
En azından bir şahidimiz ve bir kaç fiziksel kanıt mevcut konuştuğumuz şu sırada da analiz edilmekte.
Oui, mais sans preuve concrète...
Biliyorum. Ama somut kanıt olmadan...
Ma société inflige ces conséquences aux parents de façon directe et très concrète.
Şirketimin yaptığı şey, bu sonuçları onlara gerçekçi ve direk bir şekilde zorla göstermektir.
Une chose concrète... un cadeau.
Somut bir şey.
Il suffit qu'on le tienne jusqu'à ce qu'on reçoive une proposition concrète. Fais moi confiance.
Sana nasıl bir teklif sunuyorlar öğrenene kadar onu buralarda tutmalıyız.
une preuve concrète de l'innocence de Teal'c, et elle est à vous en échange de la traduction.
Teal'c'in masumiyetini ispatlayacak somut bir delil. Sizin çevirinizle değiştokuşa hazırız.
Il n'y a aucune preuve concrète.
Kesin bir kanıt yok.
Je vous imagine, Madame, au réveil l'autre matin convaincue soudain et sans raison concrète que le camp était en danger.
Sizi, geçen sabah uyanıp ortada bir sebep yokken... kasabayı tehlikede olduğuna... ikna ederken hayal ediyorum.
Ca c'est de l'info concrète, pas vrai?
Hey, tamam!
Tu l'accusas, sans aucune preuve concrète...
Elinde kesin kanıt olmadan onu suçladın.
Il a permis à ces terroristes de mettre la main sur un neurotoxique militaire ce qui constitue maintenant une menace tout à fait concrète...
Bu teröristlerin, silah amaçlı sinir gazını ellerine geçirmelerine izin verdi. - Bu noktada... - Affedersiniz...
Je crois que je surcompensais en étant sèche et concrète.
Sanırım olduğu gibi ve kuru habere aşırı bir tepkim var.
On n'a aucune preuve concrète que les Marqués existent.
İşaretliler'in var olduğuna dair elle tutulur kanıtımız yok.
On n'a aucune preuve concrète pour impliquer Arnold Malone.
Elimizde Malone'nun bu soygunlara bulaştığını gösterecek somut kanıtlar yok.
Je parle d'une ligne d'arrivée on ne peut plus concrète.
Bitiş çizgisinden bahsediyorum Alex.
Faire l'autruche, est-ce une prise de position concrète?
Kendini içeri kilitlemek, gizlemek, evde olmamak?
Nous avions décidé de ne pas donner trop d'explications, car aucun éclaircissement, aucune explication concrète n'aurait été satisfaisante.
Başkasının da seninkiyle aynı saate sahip olması mı? - Biri bizimle oyun oynuyor. - Kahretsin.
Il me faut une preuve concrète.
Somut bir şeylere ihtiyacım var.
Je suis concrète.
Gerçekçi biriyimdir.