Translate.vc / Francês → Turco / Expose
Expose tradutor Turco
2,652 parallel translation
Jason a connaissance d'informations secrètes, et il les expose au public.
Jason çok gizli bir bilgi ele geçiriyor ve tüm dünyanın görmesi için resmediyor.
Non, on expose pas dans le métro...
Hayır, hayır. Yerüstünde gösteriyorlar ama onlar...
Si on expose notre couverture, on la met en danger.
- Açığa çıkarsak kızın hayatını da riske atarız. - Tamam, anladık. - Holman, ne durumdayız?
Que je m'expose en prenant un escabeau pour changer les règles?
Bir merdiven bulup hayatımı hiçe sayarak oraya çıkıp kuralları mı değiştireyim?
Un ministre qui cache une partie de sa vie s'expose au chantage. Tout comme ta propre vie privée représente une menace pour la sécurité de l'État.
Sırları olan bir bakan, şantajcılar için hedeftir tıpkı senin özel hayatının da hedef olduğu gibi.
On ne peut pas dire que votre première page d'aujourd'hui expose le Premier ministre.
Ama ön sayfanızdaki resimler...
Sinon, il s'expose aux mêmes dangers.
Yoksa aynı tehditleri alacak.
Question légitime. S'il a un artefact radioactif, on expose nos Teslas?
Mantıklı bir soru eğer radyasyon gönderen bir obje taşıyorsa Teslaları kullanabilir miyiz?
Ça a requis ruse et patience, il s'expose avec ces meurtres.
Bu kurnazlık ve sabır gerektirir, bunu da şu anki cinayetlerinde gösteriyor.
J'ai peur qu'elle nous expose.
Korkarım ki bizi ihbar edecek.
Oui, depuis qu'on l'expose.
Buraya geldiği günden beri.
Je suis exposé à la calomnie, aux humiliations, aux injures.
Ben ise sadece bir ölümlüyüm. İftiraya, alaya, şiddete müsaidim.
Vous savez, la corruption... et notre connaissance de celle ci, si c'est exposé, Ce sera aussi mauvais pour Isabella que pour le cabinet.
Biliyor musunuz, bu yolsuzluk ve bizim bunu bildiğimiz ortaya bir çıkarsa Isabella için de bizim şirketimiz için de felaket olur.
São Paulo n'a peut-être pas besoin de pub, mais mon film doit être exposé dans les médias.
Sao Paulo'da geleneksel reklamcılığa ihtiyacınız olmayabilir, ama bu ülkede 600 milyon medya izlenimi oluşturmam gerekiyor.
Le peintre humain? Il s'est enfui, et a tué un de nos Anciens. Et a exposé au public, des informations gênantes.
Karanlık Fae büyüklerinden birisini öldürdü ve hassas bir Fae istihbaratını umumi bir yere resmetti.
Le meurtre de Zephyr était très exposé, très désordonné...
Zephyr cinayeti herkesçe duyuldu, çok hassas bir durumdayız.
Si tout va bien au bloc, il congèlera le crâne pour préserver les os, puis il recoudra le scalp et le muscle - par-dessus le cerveau exposé.
Ameliyat başarılı olursa kemiklerin ölmesini engellemek için kafatasını donduracak, ve sonra da açıkta kalan beynin üzerindeki kası ve kafa derisini dikecek.
Ils ont exposé sa tête au forum.
Ellerini ve kafasını meydanda sergilediler.
Alors cet exposé?
Kesinlikle Nevada. Rüya görüyorsun. Alakası yok.
Et vous avez exposé votre foi.
Sizi inancınızı açığa çıkartmaya ittim.
C'est un endroit bien exposé pour avoir une conversation privée.
Özel bir sohbet için oldukça umumi bir mekân.
'Il a exposé la réponse du gouvernement britannique aux événements en Egypte'
"Avam Kamarası'ndaki konuşmasını henüz sonlandırdı."
Mr Madden vous présentera avant que vous fassiez votre exposé.
Siz sunumunuzu yapmadan önce Bay Madden sizi tanıtacak.
Le travail de Micah était très exposé.
Micah'ın işi çok göz önündeydi.
Il a dit qu'à cause de mes actes... l'hôpital était exposé à des poursuites judiciaires.
Hareketlerimin, hastaneye dava açılmasına neden olacağını söyledi.
Il est exposé?
Yaralınız hala açıkta mı?
Je désire une union purement défensive, dont nos ambassadeurs ont déjà exposé les termes.
Şimdi, temiz bir koruyucu birliktelik arzuluyorum. Her bir elçinin de belirttiği şartlar altında.
Je veux faire un exposé cassant sur la popularité.
Popülerliğe sert bir eleştiri getirmeyi düşünüyorum.
Un exposé sur la popularité.
Popülarite eleştirisi.
C'était pas un exposé mordant sur les Populaires?
Bunun bir popülerlik eleştirisi olması gerekmiyor muydu?
Donc voilà, la vérité n'a pas donné lieu à un exposé cassant sur la popularité, mais peu m'importe.
Evet, belki gerçek bir popülarite eleştirisi olarak sonuçlanmadı ama umurumda değil.
Alors quelqu'un a finalement exposé la reine?
Sonunda birisi kraliçenin lezbiyen olduğunu mu açıklamış?
Je veux dire, il a eu de la chance Il n'a été que peu exposé. Mais ce gaz attaque les voies respiratoires supérieures.
Gazdan çok hafif etkilenmiş ama bu gaz üst solunum yoluna zarar verir.
- Il a été exposé quand? - Environ 20, 30 minutes.
- En son ekspozür ne zaman gerçekleşti?
Donc, vous n'avez pas découvert que Daniel avait été infecté ni ne l'avez tué car il avait exposé votre femme?
Daniel'ın hastalıklı olduğunu öğrenmediniz ve karınıza da bulaştırmadığı için onu öldürmediniz?
Le mien est de 4 ce qui veut dire que tout le monde qui était dans la maison Hemington a été exposé à un composé d'acide volatile qui affecte nos muqueuses.
Benimki ise 4 bu da demektir ki Hemington'ların evindeki herkes uçucu bir asidik bileşime maruz kaldı bu da hepimizin mukoza zarlarını etkiledi.
Donc à quoi était-il exposé?
Peki, neye maruz kalmış?
Tout le quartier est exposé au poison.
Bütün muhit bu zehre maruz kalmış.
Tout sera exposé.
Hepsi galerisinde kullanabilmesi için.
Je veux juste être sûr Que ce chapitre du livre ne soit jamais exposé a la lumière du jour
Bu yüzden şimdi kitabın o bölümünün asla gün yüzüne çıkmadığına emin olmalıyım.
Je sais pas où il y a été exposé, s'il l'a ingéré ou inhalé.
Bunun vücuduna nasıl girdiği bilinmiyor. Yiyerek mi yoksa soluyarak mı belli değil.
Oui, il est exposé plein sud.
- Evet, güney cephesine bakıyor.
Pourquoi aurais-je exposé mon côté le plus faible, pour me défendre avec ma main droite plus faible?
Neden zayıf tarafımı ortaya çıkarıp kendimi zayıf sağ elimle korurum ki?
J'ai pas envie d'être exposé.
Gizliliğimi kaldırmaya hazır değildim.
Du tissu a été ponctionné et exposé à des charges électriques, mais ça ne les a pas tués.
Elektrik yüklerini belli bölgede sınırlamak için doku delinip açılmış. Fakat ölümlerine sebep olan bu değil.
Tu as exposé nos problèmes de famille au Dr Hart.
Aile içi işlerimizi Dr. Hart'a ifşa ettin.
Je sais pas où il y a été exposé.
Nerede maruz kaldığını bilmiyorum.
Elle a ton flingue exposé sur son bureau.
Ofisinde senin silahını sergiliyordu.
M. Hayes a même exposé une de mes sculptures ici.
Bay Hayes bir heykelimi sergiye bile koydu.
J'ai déjà exposé?
Hiç sergim oldu mu?
Je n'ai jamais exposé.
Bir sergim bile olmadı.