English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Francês → Turco / Gm

Gm tradutor Turco

501 parallel translation
J'ai besoin d'un kit carburateur pour une GM 1970.
1970 GM Quadrajet için karbüratör kiti lazım.
Si nous branchons le pilote optique, nous arriverons à GM 4, environ 6 heures pour toi.
Kordinatlar GEM492
Comme si Ford achetait une voiture à Chevrolet.
Ford'un GM'den araba alması gibi.
Tu plaisantes? C'est vrai? Ce n'est pas grave.
Eğer beni GM konserine davet ederseniz, sizinle ödeşiriz.
Les vieux modèles 1950.
50'lilerden GM ya da Chrysler.
Nouveau rapport sur la G.M. Et téléconférence demain à 7 h.
GM üzerine yeni rapor ve emniyet hissesi hakkında konferans görüşme yarın sabah 7'de ofisimde.
- Il est hors de contrôle.
O ele avuca sığmıyor matmazel.
Napaloni a mobilisé sur le front d'Osterlich!
Napaloni ordusunu Avusturya sınırına yığmış.
Notre nouvel éclaireur qui va aussi s'occuper du bétail.
İzcilikten ve canlı hayvanlardan sorumlu olarak işe aldığm kişi.
Il demande pourquoi nous versons de l'eau.
Niye bizim toprağı suladığmızı bilmek istiyor.
Mais je ne les aime pas.
İsimlerini unuttum ama onlardan hoşlanmadığmı unutmadım.
Il s'est barricadé.
Kapının önüne bir şeyler yığmış.
Stark devient trop gourmand et Ies péquenauds trop malins.
Stark kabına sığmıyor. Köylülerin gözü fazla açıldı.
Incroyable.
Akla sığmıyor.
Tu l'as couvert de feuilles pour que je m'allonge.
Üzerine uzanmam için yaprakları yığmıştın.
On ne peut pas dire qu'elle se soit cachée.
Bir kortejde apaçık görünmek pek sinsiliğe sığmıyor.
- Ai-je pas outrepassé mes fonctions?
- Bana yaptığmı söylediğin şeyi yapmadım mı?
- lls ont un vrai arsenal là-dedans.
Buraya oldukça fazla cephane yığmışlar.
Wouah, quel grand tas vous avez fait!
Vay, amma da çok odun yığmışsınız!
C'est une vrai jungle!
Buraya da çöpleri yığmışlar.
Je suis au-dessus de ça maintenant.
Artık o tutumun içine sığmıyorum.
.. dans votre assiette.
Bu sabah ikiniz de kabınıza sığmıyorsunuz.
Ce n'est pas grave si on sait tenir sa langue.
Sorun değil. Kimseye anlatmadığmız sürece tabi ki.
Une rose rouge.
Kığmızı biğ gül.
Tu as été impliquée dès que Richard et moi nous sommes mit ensemble y compris le temps que vous vous jeta sur lui comme une maniaque désespérée.
Ben ve Richard birlikte olmaya başladığmızda kendini ona umutsuz bir manyak gibi attığında çoktan dahil olmuştun.
TROISIÈME SUPER SEMAINE!
# İçim içime sığmıyor...
Je suis toute rayonnante
# İçim içime sığmıyor...
Toute rayonnante
# İçim içime sığmıyor...
Elle est très nerveuse, tendue, insaisissable.
Çok heyecanlı, istekli, ele avuca sığmıyor.
Elle donne du fil à retordre.
Korkarım, biraz ele avuca sığmıyor.
Je suis peut-être si intelligent... que je n'arrive pas à contenir mes propres pensées.
Belki de çok zekiyim ve tüm düşünceler kafama sığmıyor.
Je l'avais coupé à l'hiver, moi.
# Çiftliğimde bir kenara düzenli olarak yığmıştım.
Elle n'entrait pas dans l'ambulance.
- Cankurtara sığmıyordu.
C'est rien, quand tu vois ce qu'ils paient.
Aldğığm paraya bakarsan yaptığım hiçbir şey
Ce n'est pas du ginger ale que nous boirons si Sidney voit juste.
Deathtrap! Zencefilli gazozlarımızla kadeh kaldırdığmız günler gelecek...
Ils vous donnent un numéro, ça rentre même pas dans les cases.
Öyle bir numara veriyorlar ki, buraya sığmıyor.
- Ça rentre pas.
- Sığmıyor.
Tu ne tiens plus en place, pas vrai?
İçin içine sığmıyor, değil mi?
Il est à bout de nerfs!
İçi içine sığmıyor.
Ouvrir une américaine, c'est même pas du travail.
GM arabaları, davetiye gibiler.
- Sacrée armée.
- Büyük bir ordu yığmışsın.
La malle n'entre pas.
Bagaja sığmıyorlar.
- Elle ne rentre plus dedans, Sam.
- Hayır. Artık sığmıyor Sam.
Personne ne doit plus se souvenir d'eux, de toute manière.
Biz artık GM değiliz.
Ses pieds sont trop grands pour ses chaussures. "
Bazen ayakları ayakkabılarına sığmıyor. "
On se serait pas débrouillés sans toi ces 3 derniers mois.
Sensiz geçen 3 ay boyunca nasıl yaptığmızı bilmiyorum.
Je serai invivable si je ne l'ai pas.
İçim içime sığmıyor.
Pendant son agonie on joncha sa rue de paille, afin que le bruit des voitures ne le dérange pas.
Ölüm döşeğindeyken caddeye bakan pencerenin önüne saman yığmışlar. At arabalarının sesi rahatsız etmesin diye.
"Jeff Wode se sent mieux... et il est prêt à réintégrer la société."
"Jeff Wode artık daha iyi... topluma dönmeye hazır ve içi içine sığmıyor."
- Ils savent pour mon boulot.
- Aileme Burger World'deki işimden çıktığmı söyledim.
Et si ton oreille rétrécissait et que ton doigt ne rentrait plus.
Düşün ki bir gün kulağın daraldı ve parmağın artık içine sığmıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]