Translate.vc / Francês → Turco / Hardison
Hardison tradutor Turco
230 parallel translation
Jack, te souviens-tu de M. Hardison?
Jack, Bay Hardison'ı hatırlıyor musun canım?
Moi, Kadeem Hardison et C.T. Howell on s'était assis à la table de Hef entouré par des playmates.
Ben, Kadeem Hardison ve CT Howell Hef'in masasında oturuyorduk. Etrafımız Playmate'ler ile doluydu.
J'aime employer la méthode Kadeem Hardison. *
Kadeem Hardison metodunu anlatmak istiyorum. Biriyle çıktığınızda- -
Euh, je peux voir une question se former dans vos esprits. Si c'est "qui est Kadeem Hardison?" ou "comment on invite une fille à un rencard?" Baissez les doigts.
"Kadeem Hardison kim" ya da "çıkma nasıl teklif edilir" ise ellerinizi indirin.
Je veux que tu nettoies la zone.
Eliot senden Hardison'u yem olarak kullanarak onları temizlemeni istiyorum.
Ils seront bientôt là.
Hardison, neredeyse geldiler.
Oui, et Hardison meurt dans le plan M.
Evet. M planında Hardison ölüyor.
Allez, Hardison, vite!
Git, Hardison, Git! Git!
Hardison?
Hardison?
- Demande donc à Hardison.
- Neden Hardison'a sormuyorsun?
On les reconnaît avec les logos. Hardison en a contrefait une paire ce matin.
Bunları bir birinden ayırmanın tek yolu eğitici logolarıdır, yani Hardison bu sabah onlardan bir kaç tanesinin sahtesini yaptı.
Montre-moi ce que vous voyez.
Hardison, neye baktığını göster.
Une semaine de planque dans le coffre d'Hardisson pour y arriver?
Her hafta Hardison'un hattını kesip saklamak zorunda mıydın?
Hardison, appelle-les.
Hardison, ara onları.
Hardison.
Hardison.
Parker, Hardison, il est temps d'entrer dans son bureau.
Parker, Hardison, ofisine girmenin tam zamanı.
Ils font une ronde toutes les 10 minutes.
Hardison, Parker, güvenlik görevlisi her on dakikada çevreyi dolaşıyor.
Hardison, c'est quoi ce projet de loi dont ils parlent?
Hardison, konuştukları poliçe de ne?
Hardison, t'as quoi?
Hardison, neyin var?
Parker, Hardison, rangez tout, et retournez au bureau.
Parker, Hardison, virüsü bırak, ofise geri dönün.
Toi et Hardison?
Sen ve Hardison?
Vous êtes prêts?
Hardison, hazır mıyız?
Hardison, tu as tout ça?
Hardison, hepsini duydun mu?
Hardison, on veut ces billets.
Hardison o biletlere ihtiyacımız var.
J'ai pas besoin de billet.
Hardison Benim bilete ihtiyacım yok. Benim hava komiseri kimliğim var.
Et, Hardison?
- Ve Hardison? - Efendim?
- Où es-tu?
Hardison, nerdesin sen?
Hardison, on a besoin de toi!
Hardison sana ihtiyacımız var!
Hardison, ton rôle pour trouver les preuves n'est pas fini.
Hardison, senin adam dumanı tüten silahın henüz ölmediğini anlamak üzere.
Hardison m'a donné les grandes lignes.
Hardison olayı anlattı.
Comment vais-je sortir des bureaux du FBI avec un carton rempli de cassettes?
Hardison, sence elimde bir koli takip kasedi varken FBI merkezinden nasıl çıkacağım?
Hardison, le téléphone du bureau.
Hardison, ofis telefonu.
Sophie, Hardison, Paker, trouvez l'argent.
Sophie, Hardison, Parker, siz parayı bulun.
Moscone et Sergei prennent la sortie nord-ouest.
- Hardison Moscone ile Sergei kuzeybatı çıkışına gidiyorlar.
Hardison, on doit finir le mariage maintenant.
Hardison, düğünü bitirmemiz lazım.
Hardison, que donne la reconnaissance faciale?
Hardison, yüz tanıma programından bir şey çıktı mı, hadi bakalım
- C'est une blague? - Hardison!
- Sen benle dalga mı geçiyorsun?
{ \ pos ( 280,270 ) } Dites-moi, Hardison,
Söylesene, Hardison,
Défoncer des crânes, Eliot. Du porno sur internet, Hardison.
... hava borusunda sürünmeye ihtiyacın varsa Parker'a, adam dövmeye ihityacın varsa Eliot'a internet pornosu istiyosan Hardison'a ihtiyacın var.
Hardison, ça dit quoi?
Hardison, bu ne demek?
Hardison, tu vois ça?
Hardison, bunu görüyor musun?
Oh brillante tomate!
Hardison? Oh, parlak domates!
Remercie Hardison pour ça.
Onun için Hardison'a teşekkür et.
- Hardison?
Hardison?
Hardison va attaquer son plaidoyer.
Hardison kapanış konuşmasını yapmak üzere.
Penses-y, si tu le voulais vraiment tu pourrais faire tout ce que tu veux.
Ama düşünsene... Yani sen kendini aştın Hardison. İstediğin her şey olabilirsin.
Lui serrer la main n'aurait pas suffi. Et ça fait du bien. - Hardison, où es-tu?
Elini sıksam inanmazdı ve gerçekten daha iyi hissettirdi.
Où étais-tu quand il le fallait?
Hardison, bu karar alınırken sen neredeydin?
C'était un accident.
Hardison?
{ \ pos ( 280,270 ) } Reste par là.
Buralarda ol, Hardison.
On y va!
Hardison?