Translate.vc / Francês → Turco / Hayat
Hayat tradutor Turco
167,699 parallel translation
Mais toi, tu l'auras toute ta vie, Mlle Je Sens La Rose.
Ama sen... Hayatını onunla mı geçireceksin Bayan Çiçek Gibi Kokuyorum?
J'ai plus d'une centaine de meilleures façons d'occuper ma journée.
Can sıkıcı lanet hayatından kurtarmak için mi? Yaklaşık bin daha iyiim var Günlerimle ilgili şeyler.
Il n'y a... personne dans ta vie. Sérieusement?
Hayatında başka kimse yok.
Tu ne peux pas être un candidat efficace si ton mariage est dans les chiottes.
Evlilik hayatında bocalarken etkili bir aday olamazsın.
Fils, tu ne sais pas pourquoi tu as besoin d'elle?
Evlat onu neden hayatında tutman gerektiğini biliyorsun değil mi?
Ils sont les agents du chaos qui peuvent déstabiliser nos vies quand bon leur semble.
Onlar sırf canları istiyor diye hepimizin hayatını mahvedebilecek kaos temsilcileri.
Et comment leur vie va partir en vrille à cause de décisions prises en votre présence, dans un putain de manoir à Hamptons.
Hampton'da bir malikanede senin de dahilindeki kararların onların hayatını nasıl kontrolden çıkaracağını biliyorsun.
J'emmerde ton client, et je t'emmerde aussi.
Müvekkilin de, sen de hayatımdan siktir olup çıkın.
J'avance vite dans la vie.
Çok hızlı bir hayatım var.
On récupère la réduction fiscale, et ces enfants seront mieux que leurs parents, ou que nous avant.
Vergi indirimi yaparız. O çocuklar bizden de ailelerinden de daha iyi bir hayat sürerler.
Ruac a été gravement endommagé, et là, je mets toutes vos vies en danger.
Ruac kötü hasar aldı, şimdi de hepinizin hayatını riske attım.
Les scanners orbitaux ne révèlent aucun signe de vie.
Uydu taramalarına göre hayat belirtisi yok.
Allez, mec. Je viens de te sauver la vie. - Tu m'en dois une.
Haydi dostum az önce hayatını kurtardım bana borçlusun
- Et je t'ai sauvé sur cette station. On est quittes.
- Ben de istasyonda senin hayatını kurtardım, ödeştik.
Tu peux te réexaminer tant que tu veux, mais en réalité, toi et l'équipe du Raza menez des vies dangereuses.
İstediğiniz herşey olabilirsiniz ama gerçek şu ki, sen ve mürettebatın tehlikeli hayat sürüyorsunuz.
Récupérer le dispositif, d'accord. Mais risquer nos vies pour régler des comptes?
Cihazın peşinden gitmeyi anlıyorum ama bunun için hayatımızı tehlikeye atmak!
Il y a une chance significative qu'elle puisse en perdre certains Sinon tous. Et sans une empreinte vierge pour travailler, elles seront inaccessibles pour le restant de sa vie.
Hepsini değil ama bir kısmını kaybetme olasılığı büyük ve çalışacak sinirsel iz olmadığından kalan hayatında erişilmez olacaklar.
T'as une vie ici, une famille.
Burada bir hayatın var, bir ailen var.
Je leur confierais ma vie.
Onlara hayatımı bile emanet ederim.
La vie est bon marché, mais depuis la guerre, le Tarium a pris 20 %.
Hayat ucuz, ama savaş başladığından beri... Tarium % 200'e çıktı.
Quand j'ai sauvé vos vies sur cette planète?
Bizi neye bulaştırdın? Hayatınızı o gezegende kurtarmamdan mı bahsediyorsun?
- Désolé d'avoir foiré, mais ne laissez pas Ambrosia le payer de sa vie.
Başaramadığım için özür dilerim ama lütfen Ambrosia'nın hayatına mal olmasına izin vermeyin.
Mais risquer nos vies pour régler des comptes? Que proposes-tu?
Cihazın peşinden gitmeyi anlıyorum ama bunun için hayatımızı tehlikeye atmak!
Sinon tous. Et sans une empreinte vierge pour travailler, elles seront inaccessibles pour le restant de sa vie.
Hepsini değil ama bir kısmını kaybetme olasılığı büyük ve çalışacak sinirsel iz olmadığından kalan hayatında erişilmez olacaklar.
On vient de sauver vos fesses en neutralisant un missile avant qu'il ne rase
Bütün koloniyi yok edecek nükleer bombayı... kıçınızdan çıkarıp hayatınızı kurtardık.
[soupire] Nous avons interrogé beaucoup de ces gens, mais aucun n'a pu nous donner d'informations à propos de la tentative d'atteinte à votre vie.
Onun halkından bir sürü kişiyi sorguladık... ama kimse sizin hayatınıza kast eden saldırıya..
Ça fait vraiment réfléchir au sens de la vie.
Hayatını gerçekten gözlerinin önünden geçiriyor.
On peut en revenir à se menacer?
Birbirimizin hayatını tehdite devam edebilir miyiz?
Euh, même si j'admire ce que vous faites, ce n'est pas une vie pour moi.
Her ne kadar yaptığınızı takdir etsem de bu hayat bana göre değil.
Il y a quelques minutes, je me suis souvenu de ma vie, avant que j'entre en stase.
Bir kaç dakika önce dondurucuya girmeden önceki hayatımdan bir parça hatırladım.
Ne laisse pas ton désir de vengeance détruire les deux plus belles choses de ta vie.
İntikam hırsının, hayatındaki en güzel iki şeyi yok etmesine izin verme.
Je ne veux plus faire ça, risquer ma vie, être loin de toi et Dane.
Bu işi daha fazla yapmak istemiyorum hayatımı riske atmak, senden ve Dave'den uzak kalmak istemiyorum.
On est supposé parier nos vies en se reposant sur ça?
Buna dayanarak, hayatımızla kumar oynamalı mıyız?
On a perdu la salle des serveurs, tous nos processeurs, et nos systèmes de survie, et la moitié des quartiers habitables.
Server odasını kaybettik. Ve tüm işlemcilerimizi ve hayat destek sistemlerimizi ve yaşam alanlarımızın yarısını.
Elle se serait relevée... si elle n'avait pas risqué sa vie pour aider des insouciants.
Ve bunu yapmaya devam edecekti. Eğer hayatını hazır olmayanlar için... riske atmış olmasaydı.
Qu'est-ce que tu faisais? Dans le monde d'avant?
Eski hayatında ne yapıyordun?
C'est l'occasion de redémarrer à zéro, la possibilité de se racheter.
Bu bir fırsat. Yeni bir hayat fırsatı. Değişikliğe gitme şansı.
Il m'a sauvée.
Hayatımı kurtardı.
Une nouvelle vie dans un nouveau pays.
Yeni bir hayat, yeni bir ülke.
Et ma fille a toujours vécu auprès de moi sans que je lui raconte la vérité.
Ve kızım hayatı boyunca benim yanımda büyüdü... ve ona gerçeği hiçbir zaman söylemedim.
On s'est rencontrés aujourd'hui.
Bugün beni hayatında ilk defa gördün.
Je vous ai sauvés.
Hayatını kurtardım!
Il m'a parlé de l'accident.
Nasıl düştüğünü, babanı sırtında nasıl taşıdığını havanı paylaşıp hayatını kurtardığını! Kazadan da söz etti.
Jules-Pierre a beau être un géant dans le système, sa vie, ses souvenirs sont ancrés à ce rocher.
Jules-Pierre sistemin titan olabilir, Ama hayatını, anılarını o kayaya bağladı.
Et je peux donner le même ordre d'achever vos vies où vous respirez, aux coordonnées où je transmets ce message.
Ve aynı emri verebilirim Nefes aldığınız hayatı sona erdirmek Aynı koordinatlarda bu mesajı gönderiyorum.
Chacun d'entre vous savait, vous étiez certains, le jour de votre naissance, que notre vie est dure.
Her biriniz biliyordunuz, sen eminsin, Doğduğun gün hayatımız zor.
J'ai vécu en ville à une période de ma vie.
Hayatımın belli bir döneminde şehre gittim.
J'ai toujours aimé les pubs.
Hayatım boyunca pub'ları sevdim.
Ça me remplit de bonheur.
Hayatımın en mutluluk verici şeyi.
[musique dramatique]
Bu sen ve halkın için yeni bir hayat.
Il t'a sauvé!
- Senin hayatını kurardı.