Translate.vc / Francês → Turco / Hâter
Hâter tradutor Turco
136 parallel translation
Rappelle-toi, je t'ai créé un foyer et je le referai... mais tu dois me laisser avoir une aventure maintenant... parce que tu ne fais que hâter notre vieillesse, Sam.
Unutma, senin için bir kez yuva kurmuştum, ve bunu yeniden yapacağım. Sadece bu küçük kaçamağı yapmama müsaade etmek zorundasın çünkü yaşlılığa adeta kucak açıyorsun Sam.
Mon action n'est destinée qu'à hâter l'explosion de la vérité et de la justice.
Bu faaliyeti yapmamın sebebi, sadece gerçeklerin ve adaletin açığa çıkmasını sağlamak.
Je vais hâter la procédure.
İddianameyi sevk ederim, Henry.
Dites à Horatio et Marcellus de se hâter...
Horatio'yla Marcellus'a rastlarsan çabuk olsunlar, nöbete geleceklerdi.
Merci, ma mère, je dois me hâter.
Teşekkürler Rahibe. Acele etmeliyim.
Je dois me hâter maintenant.
Acele gitmem lazım şimdi.
Nous devons nous hâter. Ils viennent te chercher pour t'emmener au temple.
Seni tapınağa götürmeye geliyorlar.
Je dois me hâter de rentrer.
Hemen geri dönmeliyim.
La chute n'a fait que hâter les choses.
Düşmesi bunu hızlandırdı, o kadar.
Tu as vu cette rizière minuscule! Pas besoin de se hâter pour finir vite!
Bu kadar küçük bir pirinç tarlasını hasat etmenin acelesi yok bence.
Si tu dois être à Melbourne pour 11 heures, il faut te hâter.
11 : 00'de Melbourne'de olman gerekiyorsa acele etmelisin.
Plus de quatre mois de prison. La presse peut m'aider à alerter l'opinion et à hâter les formalités. Trop tardive, la grâce serait inutile.
Basın halkın görüşlerinde etkide bulunabilir ve süreci hızlandırabilir çünkü ya karar hemen çıkar... ya da her şey boşa gider.
Je conseille vivement d'oublier vos bonnes dames et de nous hâter avec diligence. Bien.
Şimdilik kadınları unutup bir an önce oraya varmaya çalışalım.
Si je vais à Osaka pour hâter les choses, vous contrôlerez National.
Osaka'ya gidip bu işi halledersem... şirketin kontrolü size geçecekti.
Inutile de vous hâter.
Acele etmenize gerek yok Senyor.
A trop se hâter, mon vieux, ce n'est pas une bonne chose.
Haste, benim yoldaşım... hiç uyanık bir öğütçü değil.
Dois-je hâter leur arrivée? Oui.
Onların girişlerini hızlandırayım mı?
Monsieur notre cousin dut écrire plusieurs fois à Sebastian et le déranger dans son repos et son contentement, afin qu'il voulût bien hâter son voyage.
Bu yüzden kuzenimiz, Sebastian'ın huzur ve rahatlığını bozmak pahasına, yolculuğunu kısa kesebileceğini düşünerek bir mektup yazdı.
Vous êtes prêts à tout pour hâter la victoire...
Hepiniz payınıza düşen görevi yapmaya hazırsınız...
A moins que vous ne vouliez hâter les choses.
Aceleye getirmek istemiyorsan. Seçimini yap.
Parfait, j'adore me hâter...
Acele etmeyi severim.
Et sans trop te hâter.
Ve aceleci olma.
Il faut hâter son départ.
Postalanması lazım yoksa hiç gideceği yok.
Mon trésor doit se hâter d'aller vers la porte de derrière.
Kıymetlims, hemencecik arka çıkışı kapatalım.
Perdre la Ruhr ne ferait que hâter l'inévitable.
Ruhr'un düşmesi sadece kaçınılmaz sonu daha da hızlandıracaktır.
" Je partis dans les bois pour vivre sans me hâter,
Bilinçli yaşamak için ormana gittim.
JE PARTIS DANS LES BOIS POUR VIVRE SANS ME HÂTER
Ormana gittim çünkü bilinçli yaşamak istiyordum.
Ainsi donc, mes seigneurs, ne perdons pas une seule heure propice... qui puisse hâter notre expédition.
Bu sebeple lordlarım... seferimizi aksatacak hiçbir mutluluğa geçit vermeyin.
Je dois me hâter, le temps m'est compté,
Elimi çabuk tutmalıyım! Zaman giderek azalıyor.
En lâchant un tant soit peu la bride à l'armée ainsi qu'à nos amis du renseignement, nous augmentons nos chances de hâter la résolution constitutionnelle de cette crise. Tout à fait.
İnsanları biraz rahat bırakacağız, böylece askeriye ve istihbarat cemiyetindeki arkadaşlarımız, bu soruna harika bir anayasal çözüm geliştirebilecekler..
Puis faites le nécessaire pour hâter son départ.
Ve sonra buradan gidişini hızlandırmak için gereken her şeyi yapın.
Poser son fardeau, se hâter vers la vie. Oui, j'espère qu'il sera vite chez lui.
Yükünü indir yeni bir hayata koş.
Poser son fardeau, se hâter vers la vie. Poser son fardeau, se hâter vers la vie!
Bu "Qi" kitabı her hangi bir dövüş sanatları hakkında bilgi içermez.
Il faut te hâter de trouver un nouveau maître.
Hemen yeni bir başkan bulmanız lazım.
Il m'a demandé de hâter mon retour.
Hemen dönmem için mektup yazdı.
Je ne peux pas demander au Sénat de hâter son processus de décision.
Kalkıp ta Ramulan Senatosuna bu iş için daha hızlı olmaları gerektiğini söyleyemem.
Priez mes compagnons de guet de se hâter. - Je les entends.
Horatio'yla Marcellus'a rastlarsan çabuk olmalarını söyle.
Décidons de qui devra se hâter vers Ludlow.
O hâlde kim en çabuk Ludlow'a gidip gelir görelim mi?
Elle pleure sans mesure la mort de son cousin, à tel point que son père considère avec quelque inquiétude, ce chagrin qui sur elle a pris un tel pouvoir, et que, dans sa sagesse, il veut hâter notre mariage,
Pek fazla ağlıyor Tybalt'ın ölümüne. Babası tehlikeli buluyor, efendim, Kızımın kendini kedere kaptırmasını
Les avocats vont hâter leur comparution.
Ephesian ve eşleri tehlikeli kimyasalları bulundurmak suçundan tutuluyorlar.
Xena, nous devons nous hâter.
- Zeyna... ne yapıyorsunuz?
- Nous devrions nous hâter.
- Gel. Acele etmemiz gerekiyor.
Mollari, on ne doit pas se hâter.
Mollari, acele etmemeliyiz.
La présence de la lame a pu hâter les conclusions sur la cause de la mort.
Jilet kesiği, ölüm sebebi ile ilgili anlaşılır sonuçlar ortaya koyuyor.
Nous devons hâter le mariage.
Hızlı bir nişan için baskı yapmalıyız.
Vous devez vous hâter.
Elinizi daha çabuk tutmalısınız.
C'est justement pour ça, pour hâter le processus
İşlemleri hızlandırmak için.
Nous devons nous hâter.
Gitmeliyiz.
Tu te défends bien pour hâter les choses.
- Gitmek zorundayım.
Et pourquoi faudrait-il hâter une prière?
Duayı neden çabuk okumam gerekiyor ki?
Il m'oblige à hâter notre départ.
Onun yüzünden yolculuğumuz aceleye gelecek.