Translate.vc / Francês → Turco / J
J tradutor Turco
1,739,772 parallel translation
Mais j'avais peur de refuser.
Ama hayır demekten korkuyordum.
Quand j'ai fini, il a dit : 'Tu vois?
İşim bittiğinde dedi ki'Gördün mü?
Et j'ai dit : " Je vis un enfer.
Dedim ki " Hayatım cehennem oldu.
Même si j'en avais, je ne donnerais aucun nom. "
Bilseydim bile kimsenin adını söylemezdim. "
Un jour, j'ai reçu un homme, un prêtre,
Ve bir keresinde, karşımda oturan adam bir rahipti.
Il a répondu : " Ce n'est pas ça, j'ai couché avec un enfant de 14 ans.
Dedi ki " Depresyon için gelmedim, 14 yaşındaki bir kızla seks yaptım.
J'ai prévenu l'évêque et il m'a envoyé ici.
Bunu piskoposa söyledim, o da beni buraya yolladı. "
J'ai appelé l'évêque :
Piskoposu arayıp dedim ki
et le frère Bob, dont j'ai été la victime.
Başka yetişkinler de vardı, o polis gibi veya Peder Bob gibi, onlar da beni taciz etmişlerdi.
J'essayais encore d'être la bonne petite fille et de leur donner ce qu'ils voulaient.
Hâlâ iyi bir kız olup istedikleri şeyleri yapmaya çalışıyordum.
Le 9 décembre 1992, lors d'une rencontre, j'ai donné le nom d'autres agresseurs.
9 Aralık 1992'de toplantımıza Keough'daki diğer tacizcilerin isimlerini götürdüm.
Le lendemain, j'ai appelé mon avocat, Steve Tully.
Ertesi gün avukatım Steve Tully'nin ofisini aradık.
Ce soir-là, j'ai appelé Rick Woy et je lui ai annoncé que Mike avait viré Steve Tully
O gece, Rick Woy'u aradım ve ona Mike'ın Steve Tully'yi kovduğunu söyledim.
et j'espérais pouvoir le rencontrer à la sacristie où on pourrait prier parce que la prière m'aidait à mieux comprendre et que ça pourrait nous inspirer pour une suite à donner à tout ça.
Benimle kutsal eşya odasında buluşup dua etmesini rica ettim. Çünkü duayla hep sezgilerim güçlenirdi, doğru yolu bulurdum ve belki de bu konuda ne yapacağımızı düşünebilirdik.
J'étais anéantie.
Ve bu beni kahretmişti.
J'ai grandi dans une petite ville du Kentucky.
Kentucky'deki küçük bir kasabada büyüdüm.
J'ignorais le mot "païenne".
Kafir ne demek, bilmiyordum.
J'avais demandé à Maria, une amie qui avait fréquenté le lycée avec moi, si elle accepterait de me voir.
Ben de, Maria adlı bir okul arkadaşımdan benimle buluşmasını istedim.
Pendant qu'elle me parlait, j'étais dans le brouillard, comme détachée.
Bu sırada sanki bir sis içindeydim, bir boşluktaydım, sanki...
Sur le chemin du retour, je me suis dit... que j'aimais vraiment cette religieuse.
Eve dönüyordum ve birden bir şey hissettim. Cathy'yi seviyordum.
J'étais un peu... Je le sentais.
Ve sanki bir şeyler hissedebiliyordum.
Je le sentais. J'étais...
Hissedebiliyordum.
" J'ai tué...
" Öldürdüm...
J'ai tué Cathy Cesnik. "
Cathy Cesnik'i ben öldürdüm. "
Un bref instant, j'ai pensé :
Aslında ilk başta hemen şunu düşünmüştüm :
J'étais impatient.
İşe koyulmaya hazırdım.
Dans mon souvenir... J'ai encore beaucoup de mal à l'accepter...
Anıları hatırlarken bu gerçekten kabullenmesi çok zor bir şey.
C'est comme si j'avais arraché tous les masques sur mon visage pendant que je regardais dans le miroir. C'était très douloureux.
Sanki suratımdaki maskeleri çıkarıyorum ve bu sırada aynaya bakıyorum, bu çok acı verici.
Finalement, j'ai invité ma sœur Cass et Mike à s'asseoir avec moi.
Nihayet, kardeşim Cass'i ve Mike'ı benimle oturmaları için davet ettim.
On était assis tous les trois et je me suis focalisée sur les souvenirs que j'avais d'avoir tué Cathy Cesnik.
Oturduk ve sessizliğe büründüm, Cathy Cesnik'i öldürdüğümü hatırlayan tarafımla.
J'ai essuyé son visage couvert d'asticots.
Suratındaki kurtçukları temizleyişim.
J'avais fait comprendre à Cathy qu'il se passait des choses qui m'affectaient.
Cathy'ye, beni üzen bir şeyler olduğunu anlatmıştım.
J'ai eu l'impression qu'ils ne me croyaient pas, et je doute qu'on me croie aujourd'hui.
O anda bana inandıklarını hissetmedim, bence şu anda da bana inanmayan insanlar var.
J'aimerais savoir qui l'a portée.
Kimlere aitmiş, bilmek isterdim.
J'ignorais tout de cette affaire avant 1993.
1993'e kadar bu dosya hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
À ce moment-là, j'avais dit beaucoup de choses sur cet homme, Joseph Maskell.
O noktada Joseph Maskell hakkında çok şey söylemiştim.
J'avais dit qu'il m'avait conduite au cadavre.
Beni bir cesede götürdüğünü hatırladığımı söylemiştim.
J'avais peur pour ma famille.
Ailem için çok korkmuştum.
J'avais peur qu'on entre chez moi par effraction.
Biri arka penceremden evime girecekmiş gibi hissediyordum.
Ma femme dit : " Je suis une ancienne de Seton et j'aimerais pouvoir écrire à des camarades pour l'organisation d'une réunion.
Eşim dedi ki " Ben Seton'dan mezun oldum ve birçok kişiye ulaşmaya çalışıyorum.
J'aime faire de la pâtisserie disons, trois fois par semaine. Ça me calme.
Haftada üç kez falan tatlı yaparım, bu beni sakinleştiriyor.
En 1993, j'ai reçu une lettre anonyme.
1993'te, imzasız bir mektup aldım.
Quand j'ai lu cette lettre, j'étais tellement excitée.
O mektubu okuduğumda çok heyecanlandım.
Je suis sortie dans le jardin et... J'étais tellement heureuse.
Bahçede koşturdum, çok mutluydum.
J'ai composé le numéro d'une cabine téléphonique parce que j'avais peur d'appeler de chez moi.
İmzasız mektuptaki numarayı bir telefon kulübesinden aradım çünkü kendi evimden aramaktan korkmuştum.
" J'ignore qui vous êtes, mais je sais des tas de choses sur Keough.
" Kim olduğunu bilmiyorum ama Keough hakkında çok şey biliyorum.
J'ai dit que je pouvais lui raconter des choses inimaginables à son sujet.
"O adamın bana yaptığı şeylere inanamazsın" dedim.
Quand je suis arrivée au lycée, j'étais première de classe.
Liseye gittiğimde bütün notlarım çok yüksekti.
J'avais toujours voulu être médecin ou avocate.
Hep doktor veya avukat olmak istemiştim.
J'étais une vraie intello en troisième.
Dokuzuncu sınıfta inektim.
Quand j'étais enfant...
Ve küçükken iki yakın dostum bana gelip şöyle dedi :