Translate.vc / Francês → Turco / Leçon
Leçon tradutor Turco
6,204 parallel translation
J'ai pas besoin de leçon de moi étant le problème, ok?
Ne kadar sorunlu olduğumu söylemene ihtiyacım yok.
Prends ce demi-penny et achète-moi une baguette que je puisse donner la leçon à ton frère insolent.
Bu yarım peniyi al da git bana bi'değnek al ki senin şu terbiyesiz kardeşine güzel bir dayak atayım.
Une récente leçon d'humilité servira à l'illustrer.
Daha yeni bir tevazu dersi bize örnekler sunacak.
Le savoir devient perspicacité. La compréhension devient une répétition puis elle peut être regardée comme une leçon.
Bilgiyi kavrayıp kavramı tecrübe ettiğinizde öğrenme tamamlanmış olur.
Cela s'appelle Gyeongyeon. Une vraie leçon.
Doğru tartışma ve öğrenme budur.
Il y a une leçon à tout.
Her şeyden çıkarılacak bir ders var.
Ce n'est pas une leçon.
Burada ders vermiyorsun.
Une leçon de vie va venir pour toi, mon cher Marcus...
Sana bir hayat dersi vereceğim, sevgili Marcus.
Une leçon de vie.
Bir hayat dersi...
Leçon du jour : la prochaine fois que vous voyiez une menace, petit ou grande, vous la couper à la base comme une mauvaise herbe.
Günün dersi : eğer bir tehdit görürsen, büyük yada küçük, hemen bir ot gibi biç.
Pas d'autre leçon de morale, Lisbeth.
Başka bir ders daha istemiyorum, Lisbeth.
Sortir avec un bi est une leçon sur l'insécurité.
Biseksüel biriyle çıkmak sakadatsizlik dersi almak gibi.
Il y a une leçon à ça.
Bundan ders çıkarmalısın.
Merci pour la leçon de vie.
Hayat dersi için teşekkürler.
Ne pas me faites la leçon sur la cupidité, M. Compton.
Bana açgözlülük dersi vermeyin, Bay Compton.
Première leçon.
Hadi bakalım. İlk ders.
Ne me fais pas la leçon à propos d'être un vrai new yorkais avec ton eau au citron et ton chauffeur de limousine.
Limonlu suların ve şoförlü Limuzininle bana nasıl gerçek New Yorklu olunur diye ders verme.
Nous sommes désolés de vous extirper de la leçon de golf, M. Burns.
Sizi golf sahasından getirdiğimiz için özür dileriz Bay Burns.
Tu le fais la leçon pour que je me fiche du regard des autres mais tu cours et te caches parce que ton visage est rouge.
Çekingenlik ediyorum diye beni azarlıyorsun sonra da suratın kızardı diye gizlenip kaçıyorsun.
Mais il m'a appris une leçon très importante que vous devriez apprendre aussi, les filles... l'approbation vient de l'intérieur.
Ama bu bana çok önemli bir ders verdi. Siz de bu dersi almalısınız, kızlar. Onaylama insanın içinden gelir.
Une leçon et tu penses que tu es prêt pour ça?
Tek dersle araba kullanmayı öğrendiğini mi sanıyorsun?
- Eh bien, personne ne sait que je suis là, et... Je suis sûre que les gars ont appris leur leçon.
- Kimse burada olduğumu bilmiyor ve eminim beylerde derslerini almışlardır.
Loin de là, mais je crois qu'il y a ici une leçon à retenir... sur l'orgueil démesuré.
Olmadım, ancak burada kibir ile ilgili alınması gereken bir ders olduğuna inanıyorum.
J'ai appris cette dure leçon lorsque j'ai poignardé leur colonel Marsh avec un coupe-papier.
Albay Marsh'ı mektup açacağıyla bıçakladığımda öğrendim bunu.
Est-ce supposé être une sorte de leçon de vie familiale, que tu essaies de m'enseigner?
Bu bana vermeye çalıştığın o garip aile hayatı derslerinden biri mi yoksa?
- Si tu avais appris ta leçon, tu ne t'inquièterais pas, Max.
Eğer dersini alırsan, endişelenecek bir şeyin de olmaz, Max.
L'important est que Brick a compris la leçon.
Önemli olan şu, Brick kesinlikle dersini aldı.
Brick, tu as compris la leçon?
Brick dersini aldın mı?
J'ai une leçon sur la nature de la vraie foi.
Doğru inancın doğası hakkında bir dersim var.
En fait, ce n'est pas juste une leçon pour lui, mais pour vous, vos disciples, et le monde entier.
Aslında, ders onun için değil senin, takipçilerin ve tüm dünya için.
C'est parce que maman perd exprès, ce qui n'est pas une bonne leçon de vie.
Çünkü anneniz bilerek kaybediyor ki bu hiç iyi bir hayat dersi değil.
Il a utilisé mon nom en vain pour augmenter ses revenus, donc j'ai pensé lui donner une leçon et montrer au monde, ce que la religion représente vraiment.
Kasasını doldurmak amacıyla benim adımı boku bokuna kirletiyor ve bu yüzden ben de, bu adama bir ders vermenin ve dinin, aslında neyi ifade ettiğini göstermek gerektiğini düşündüm.
Elle m'a donné une leçon.
Bana yepyeni şeyler öğretti.
J'ai durement appris ma leçon.
Zor yoldan öğrendim.
Là où mes filles ont presque appris une leçon.
Kızımın uygulamalı olarak bir ders alacağı bir yere gidiyoruz.
"Et quelle leçon, Theodore?"
"Nedir bu ders, Theodore?"
Une leçon, ma chère fille, qui démontre ce que sera le futur de Whitechapel, maintenant que nous sommes réconciliés.
Whitechapel'in geleceğinin nasıl olacağını ve artık barışık olduğumuzu gösterecek bir ders, canım kızım.
Parce que, vous voyez, c'est une leçon.
Hayır. Çünkü görüyorsun, ders bu.
Tu n'a pas appris ta leçon de la dernière fois
Son seferden dersini almadın mı?
Le fu-da-no à l'académie nous a très bien appris cette leçon.
Akademideki fu-da-no bize bu dersi çok iyi öğretmişti.
Et encore, laissons nous dire que la dure leçon de l'emprisonnement lui a aussi appris à respecter sa place dans un plus grand schéma.
Ve de hapiste çektiği ceza ona bulunduğu konuma saygı duymayı öğretti diyelim.
Tu ne retiendras jamais la leçon, pas vrai?
Asla akıllanmayacaksın değil mi?
Il essaye juste de nous apprendre une leçon.
Sadece bize bir ders vermeye çalışıyor.
T'es en train de tout ruiner en essayant d'en tirer une leçon ou... autre chose... peu importe.
Bunun dışında ders çalışıyor ya da başka şeyler yapıyorum.
J'apprends ma leçon, Al.
dersimi öğreniyorum Al. İyi.
- Reagan... - Pas besoin de leçon.
- Nutuğa gerek yok.
Vous n'avez pas retenu la leçon d'hier soir?
Dün gece dersini öğrenemedin mi?
On doit lui donner une leçon.
Ona haddini bildirmeliyiz.
La journée parle. Le crépuscule parle. Troisième leçon...
Yalnızca Kalsikler'i incelemekte ısrar ediyorsunuz!
Ça... c'est une dure leçon.
Bu zorlu bir ders.
Tu ne crois pas que j'ai appris ma leçon avec les chèques?
Ne?