Translate.vc / Francês → Turco / Lumiére
Lumiére tradutor Turco
280 parallel translation
Il n'a jamais vu la lumiére du jour.
O hiç gündüzleri dışarı çıkmaz ama.
Votre déposition fait plus que la lumiére sur l'affaire.
Joey Doyle olayını çözmekten çok daha fazlasını yaptınız.
Ma chaise était contre le mur pour prendre la lumiére.
Ama iyi ışık alabilmek için duvarın yanındaki sandalyede oturuyordum.
- As-tu peur de la lumiére?
Işıktan korkuyor musun?
Si on hait la lumiére, on hait la vérité.
- Işıktan nefret edenler genellikle gerçekten de nefret ederler.
Baisse un peu la lumiére.
Lambanın ışığını biraz azalt.
Baisse encore la lumiére, Rune.
Lambanın ışığını iyice azalt, Rune.
Je vois une petite lumiére mouvante.
Az bir ışığın sisteymiş gibi hareket ettiğini gördüm.
Une petite lumiére?
Az bir ışık mı?
J'ai vu une lumiére sur la lande quand vous avez pris la bougie.
Sen mumu kaptığın gibi çalılıkta bir ışık söndüğünü gördüğüme yemin ederim.
- Nous suivons la lumiére.
- Işığın geldiği yerin yönündeyiz.
La lumiére va revenir dans un instant.
Işıklar bir dakika içinde gelir.
Je n'y vois rien. Allons dans la lumiére.
Burda göremiyorum Işığa gidelim.
Elle campe derrière ces arbres. - Vous voyez la lumiére?
Sessiz olmsan iyi olur.Bu ağaçların arasında kamp yapıyor.
Sadatsugu YOSHIDA Lumiére :
Sadatsugu YOSHIDA Işık :
La lumiére, un peu plus tamisée et un peu de musique pour l'ambiance.
Ve müziği de biraz yükseltelim.
Lumiére!
Işıklar!
Et la lumiére fut.
Jeton düştü demek.
"Ici, dans la ville lumière, je pense à vous, affectueusement. " Sincères salutations, Ottavio. "
Ville Lumiére'den sevgiler.
Je peux éteindre la lumiére? Bon appétit.
Kahvaltınızın keyfine bakın.
La lumiére marche pas.
Işık yanmıyor.
La lumiére marchait pas.
Banyonun ışığı yanmıyordu, tamam mı?
Tu n'as plus cette lumiére d'autrefois.
Zayıflamışsın da, nedense!
la glorieuse île d'Atlantic City brillant comme un phare dont la lumiére a failli s'éteindre.
Işığı neredeyse sönmüş olan bu muhteşem... Atlantic City adası yine bir fener gibi parlıyor.
Six personnes qui passent leur temps a blaguer et a parler de films pendant que je paie le gaz, Ie loyer, la lumiere, les taxes et leurs salaires!
Ben burada elektriği, kirayı, ısınmayı ve onların maaşlarını öderken 6 kişi burada bütün gün durmuş birbirine fıkra anlatıp filmler hakkında konuşuyor.
La lumiere du jour commence a poindre, et vous vous posez des questions.
İçeriye azıcık gün ışığı sızmaktadır ve sen merak etmeye başlarsın.
C'est si simple. Il faut le saisir par des détails... comme la lumiere du petit matin frappant l'étain gris... de la gouttiere devant sa maison.
Öyle basittir ki, onu ayrıntılara inerek anlatman gerekir tıpkı sabah güneşinin, evinin önündeki yağmur oluğunun tenekesine çarpması gibi.
Eteins cette lumiere.
Kapat şu ışığı.
J'eteins ta lumiere.
Lambayı söndürüyorum, Büyükbaba.
Parfois, je reste pres de chez toi et je regarde la lumiere.
Bazen tepelerden inip kulübenin yanina geliyorum ve iºigini izliyorum.
Et puis, j'ai toujours aimé, la nuit, regarder le désert et voir ta lumiere briller sur la colline.
Ayrica, geceleri çöle dogru bakip... tepelerde senin iºiklarini görmek beni rahatlatiyor.
Éteins cette lumiere.
ªu iºigi söndür.
ÉTEIGNEZ LA LUMIERE
Işığı Söndürün Holland!
Ensuite vint la decouverte de l'hyper-espace... qui, dans un premier temps, egala la vitesse de la lumiere... puis, la depassa largement.
Neredeyse hemen ardından hiper hızın keşfi geldi. Bununla önce ışık hızına erişildi sonra da fazlasıyla geçildi.
On sera en dessous de la vitesse-lumiere dans trois minutes.
Şef, üç dakika sonra ışık hızının altına düşeceğiz.
Bon, on est a 38,96 % de la vitesse-lumiere.
Pekâlâ. 0.3896 ışık hızına indik.
Ou est la lumiere? Et le chauffage?
- Ya ışıklar ve çöp asansörü?
Grand Karna, dieu de lumiere et des tenebres!
Büyük Karnak, bütün aydınlık ve karanlıkların tanrısı...
LUMIERE D'URGENCE
ACİL DURUM IŞIĞI
Il a appris les nuances de la lumiere, de la couleur, des ombres, des formes.
Işığın, şekillerin, renklerin ve gölgelerin tüm nüanslarını öğreniyor.
LUMIERE
lŞlK AYARl
Et une etrange lumiere blanche est apparue.
Ve tuhaf, beyaz bir ışık odama doldu.
- La lumiere, Paul.
- Lşığı aç, Paul.
Je vais te donner de la lumiere.
Sana biraz ışık vereceğim.
Y'a plein de lumiere.
Çok aydınlık.
et cela doit être montré par le fait que quand vous les mettez en solution, et les éclairez par une lumiere polarisée, les molécules droites doivent tourner la lumière vers la droite, et les molécules gauches doivent diriger la lumière vers la gauche.
Şu şekilde gösterebiliriz ; Onları solüsyona koyduğumuzda ve... polarize ışığı üstüne yansıttığımızda, sağlak moleküller ışığı sağa,... solak moleküller ise,... sol yöne doğru yansıtıyorlar.
Maintenant, naturellement, le fait que le prisme vous donne une lumiere colorée est au moins aussi vieux qu'Aristote.
Prizmanın renkli ışık oluşturduğu Aristo kadar eski bir bilgidir.
J'ai placé mon prisme à son entrée ce qui a réfracté la lumiere de ce fait sur le mur opposé
... ışığın karşı duvara dağılarak yansımasını istedim.
Supposons que ce tram s ´ éloigne de cette horloge, sur le même faisceau de lumiere avec lequel nous voyons ce que l'horloge indique.
Sanırım, tam da saatin gösterdiği ışığın yönünde,... tramvay saatten uzaklaşıyordu.
NEW YORK, VILLE LUMIERE
IŞILTILI NEW YORK
Cette bataille met en lumiere Ia strategie, Ie courage, Ies erreurs et Ie hasard, qui decident souvent de l'issue de grands evenements.
Bu çarpışma, büyük olayların kaderlerinin çoğu zaman planlama, cesaret, hata ve rastlantı tarafından birlikte belirlendiğine bir örnektir.