English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Francês → Turco / Marché

Marché tradutor Turco

62,658 parallel translation
Ce qu'a fait Tony n'a pas marché.
Tony her ne yaptıysa işe yaramamış.
Ça a tellement bien marché.
Çok işe yaradı da sanki.
On a passé un marché avec les autres, comme Ezekiel.
Kalanlarla da Ezekiel gibi bir anlaşma yaptık.
Ça a marché dans le mauvais sens?
Yoksa tersi bir durum mu yaşandı?
Ça avait déjà marché la fois d'avant.
Önceden işe yaramıştı, şimdi de işe yaradı.
Nos armes, maintenant. Notre marché tient toujours.
Silahlar bizim oldu, anlaşmamız hâlâ geçerli.
Ils ont conclu un marché?
Bir anlaşma yaptıkları doğru mu?
On avait un marché.
- Bir anlaşma yapmıştık.
Conclu un meilleur marché.
Daha iyi bir anlaşma yaptık.
Je l'ai eu au marché. Il est plein.
Pazardan aldım, şarjı tamamen dolu.
Eh, j-je ne suis pas fier de l'admettre, mais la vérité c'est que, J'ai juste bien ramé... Et ça a marché.
Bununla pek gurur duymuyorum ama emekleye emekleye geldim ve işe yaradı.
Marché conclu, merci.
Bu bir anlaşma, teşekkür ederim.
Je devrais te découper en filets et te vendre au marché.
bir bıçağı kendine bırak diyerini pazarda sat bu şekilde benim için daha kolay olur.
Mais c'est un marché déjà conclu.
Ama olan oldu artık. Eyalet tarafından denetleneceksiniz.
Vous savez, au début, on nageait, puis on a rampé, puis marché, puis couru, et maintenant...
En başa yüzdük, sonra emekledik yürüdük, koştuk ve şimdi...
C'est le principal, c'est juste, c'est le prix du marché pour ce qu'il a pris, le timbre.
Prensibimiz bu, piyasa değeri bu kadar. Aldığı şeyin, pulun.
Ici, les hommes de la planète Terre ont marché sur la Lune pour la 1re fois en juillet 1969.
Dünyadan yola çıkan insanlar, aya ilk kez adım basıyorlar. Temmuz, M.S. 1969
" Il était un homme tordu qui a marché un kilomètre tordu.
"Eğri bir adam eğri bir yol yürüdü"
Mais ça a marché.
Ama işe yaradı.
Des horreurs. Des merdes inutiles, moches et bon marché.
Berbat, ucuz, aptalca ve çirkin şeyler.
Maintenant, nous voyons seulement la barge de la prison. Ou les transports pleins de touristes cherchant du jeu bon marché ou du sexe bon marché, ce qui est bien, parce que nos enfants ont du boulot.
Şimdi de tek gördüğümüz hapishane mavnası ya da ucuz kumar ve ucuz seks peşindeki turistlerle dolu ulaşım gemileri.
Du bourbon de Ganymède, pas de la merde bon marché.
Hem de ucuz boklardan değil Ganymede kanyağı!
Ils ont assiégé ce marché noir de lait au neuvième niveau.
9. seviyedeki karaborsa süt ürünleri karteline baskın yapmışlardı.
Le gouvernement a offert un marché de plaidoyer.
Hükümet itiraf indirimi sundu.
Pas de marche arrière!
Sözünden dönmek yok!
Comment ça marche?
Bu anket işi nasıl işliyor?
Je suis nouvelle, mais la combinaison ne marche pas.
Yeni geldim, şifreyi giremiyorum.
Il marche, il marche...
Yürüdü de yürüdü.
- Ça marche.
- Tamam.
Je marche, comme toi.
Evet. Tıpkı senin gibi.
En état de marche? Toutes?
Hepsi çalışıyor mu?
Oui, mais en état de marche?
Tamam da hepsi çalışıyor mu?
Je marche, mais personne doit mourir.
- Yaparım ama kimsenin ölmesine gerek yok.
Je sais comment ça marche dans la Bible.
- İncil'de nasıl olduğunu biliyorum.
Nous devons aller de l'avant, pas faire marche arrière.
Zevk almak yerine, geride bırakıp, önümüze bakmalıyız.
- Responsabiliser, ça marche.
İnsanlara değer verdiğinde ne olduğunu görüyor musun?
Ça marche.
Anlaşıldı.
Si c'est gros, ça marche.
Durum kötü de olsa ona inanmayacaklar.
Ça marche.
Anlaşıldı mı?
Il faudra que ça marche.
Yapsan iyi olacak, patron.
Tu vois comme ça marche?
Ne kadar iyi işe yarıyor?
- Il ne marche pas?
- İşe yaramıyor mu?
Un mauvais câble et plus rien ne marche.
Kötü bir kablo varsa bu şey oynamayacak.
Ils t'ont fait du mal? STUSSY REMPORTE LE MARCHÉ DES PARKINGS LOCAUX
Canını yaktılar mı?
Ah, voilà comment ça marche!
Demek dünya böyle işliyor!
Oui, le monde marche comme ça.
Aynen, dünya böyle işliyor.
Je sais comment ça marche.
Bu işler nasıl yürür bilirim.
Radars en marche.
Sensörler açık!
Il veut que ça marche.
Bunun yürümesini istiyor.
Dîne seul, marche seul sur la plage.
Yalnız yiyor, sahile yalnız gidiyor.
Il a lancé les négociations nucléaires, il veut que ça marche.
Nükleer anlaşma Saul ile başladı. Bunun bozulmasını istemez.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]