English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Francês → Turco / Marqué

Marqué tradutor Turco

9,760 parallel translation
" Quand James a marqué pour la première fois en Ligue Junior, J'était en réunion de vente.
James küçükler liginde ilk kez strikeout yaptığında ben bayi ziyaretindeydim.
Tout ça car Boyle a marqué le mauvais conduit.
Hepsi yanlış havalandırmayı işaretleyen Boyle'un suçu.
J'ai marqué tous les coins où du Taxi a été repéré sur cette carte.
Haritada taksinin nerelerde görüldüğünü işaretledim.
À ton avis, pourquoi c'est marqué "Professeur TBD"?
Hey. Neden "Professor duyurulacaktır"? yazıyor
Bon, tu as marqué un petit point.
Tamam, mantıklı bir argümanmış.
C'est la marque avec que j'ai été marqué dehors en arrière dans votre stylo de l'esclave... quand j'avais onze ans.
Köle kafesinizin hemen arkasında damgalandığımın işareti henüz 11 yaşındayken.
Mlle Diallo, que vous font dites à témoignage précédent ces hommes et femmes étaient ne marqué pas dans les usines
Bayan Diallo daha önceki şahitliklerde Afrika'nın kıyısındaki tesislerde insanların damgalanmadığının söylenmesine ne diyorsunuz?
J'ai été marqué en 1761 sur Île Bance, au large des côtes de Sierra Leone.
1761'de Sierra Leone açıklarındaki Bance Adası'nda damgalandım.
Même si ce n'est pas ce qui est marqué dessus, c'est un poisson!
Sizinki gibi üzerinde yazmıyor ama bir balık!
Westchester a mis un signalement sur la voiture d'Eva, et ils ont marqué ses cartes de crédit.
Westchester'da Eva'nın arabası için bülten çıkarıldı ve kredi kartları takibe alındı.
C'est marqué "rempli de crème" au dos.
Arkasında "krema dolu" yazıyor.
J'adore. C'est comme si j'avais marqué un but.
Buraya bayılıyorum, Rae.
Caïn a toujours la marque.
Kabil'de mühür vardı değil mi?
La marque est puissante.
Mühür güçlü.
- Je sais que la marque t'inquiète.
Mühür için endişelendiğini biliyorum.
On lui fait dire comment enlever la marque.
Sonra ona mühürden nasıl kurtulacağımızı soracağız.
C'est à propos de la marque?
Peki ya mühür?
Tu es unique, Gary, et la mort de cet homme marque ta renaissance.
Sen özelsin, Gary ve bu adamın ölümü, senin yeniden doğuşunu simgeliyor.
C'est une marque de flirt.
Bu kur yapma belirtisidir.
Dieu a enfermé les ténèbres, et il a crée une marque qui les enfermerait,
Tanrı karanlığı hapsetti. Sonra mührü anahtar ve kilit olması için yarattı.
La marque ne peut être enlevée, sinon les ténèbres seront libérés.
Mühür asla kaldırılamaz yoksa karanlık serbest kalır.
Je veux dire, si, tu as dit le sortilège, mais j'avais la Marque, donc le verrou et la clé.
Evet büyüyü sen söyledin ama mühür bendeydi, yani kilit ve anahtar.
Maintenant, dis-moi- - la Marque...
Sen söyle mühür...
Retirer la Marque a ouvert un espèce de verrou.
Mührü kaldırmak bir çeşit kilidi açtı.
Tout comme je ne peux pas sauter dans une machine à remonter le temps pour dire à Cain de se foutre sa Marque dans le cul ou t'empêcher de libérer les Ténèbres.
Aynı zaman makinesiyle geriye gidip Kabil'e o mührü bir tarafına sokmasını ya da senin karanlığı serbest bırakmanı engelleyemediğim gibi.
Marque sa tombe.
Mezarını işaretle.
La perceuse et le choix d'arme... c'est la marque de fabrique d'une personne.
seri numarası yok. Matkap kutusu ve silah seçimi... bunlar bir distribütörün işareti.
C'est ma marque de fabrique.
Evet, bu benim tarzım.
Elle marque notre temps ensemble.
Birlikte geçirdiğimiz zamanı gösteriyor.
c'est une marque rare.
O gaz maskesi, genel bir ürün değilmiş.
Ce n'est pas une marque de canon.
Bu bir namlu izi değil.
Pourquoi tu n'as pas de marque?
Nasıl oluyor da sende o işaret yok?
Depuis que cette marque est apparue sur ton dos, il vous a gardé séparés tous les trois.
O iz sırtında ilk göründüğü andan beridir, üçünüzü bir arada tutmadı.
Bouteille de rouge, pas de marque visible.
Kırmızı şişe, görünen etiket yok.
nous laissera une marque sur cette ville.
Bu şehre imzamızı bırakacağız.
Ça te laisse une marque.
İşte bu iz bırakacak.
Eh bien, ce n'était pas une marque ordinaire.
Evet, üzerindeki sıradan bir damga değilmiş.
Il marque un point.
Haklı.
Elle marque un point.
Haklı konuştu.
Cette couleur distincte et cet étiquetage... c'est la marque de fabrique de quelqu'un.
Bu belirgin rengi ve etiketleme... Bu, birisinin ürünü.
Des soldats hessois avec une marque sur leurs mains, il faut m'en parler.
Elinde işaret bulunan Hessian askerlerini görmek istiyorum.
Parce qu'on m'a dit que vous aviez des informations à propos d'un soldat hessois avec une marque sur la main.
Hessian askerleri ile ilgili bir şeyler bildiğini söylediler.
Marque les mesures, atténue les quarts de ton.
Çizgilerde dur ve çeyrek tonlarda sus.
Ma vieille chaise avait la parfaite marque de fesses.
Eski koltuğum popo izimi mükemmel almıştı. Eskiye saygı da mı kalmadı?
le papier de toilette fait un très très bon marque-page.
Yaşam hilesi : Tuvalet kağıdından çok iyi kitap ayracı oluyor. Yaşam hilesi :
- Tu parles de la marque?
Bu mühürle ilgili mi?
J'essaie de garder les yeux sur l'affaire, pas sur la marque.
Burada iş yapmaya çalışıyorum. Gözün işte olsun mühürde değil.
Mais je crois pas une seconde que la marque soit un diagnostic terminal.
Mührün ölümcül bir teşhis olduğunu bir an için bile düşünme.
Je vous suis reconnaissant de cette marque de respect.
Gösterdiğin saygıyı takdir ediyorum Walt.
La perforation sur la cinquième phalange marque la largeur de la lame.
Beşinci parmak kemiğindeki yara, bıçağın ucunu gösteriyor.
Le lac Havasu en Arizona marque le bord de l'écusson Vagos.
Arizona'daki Havasu Gölü Vagosların en uç noktası..

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]