Translate.vc / Francês → Turco / Nay
Nay tradutor Turco
615 parallel translation
Regarde, je suis tout seul.
Bak, tek başınayım.
Testez-le mesdames et messieurs, posez-lui vos questions.
Onu sınayın lütfen. Bayanlar baylar, sorularınızı sorun..
Faits d'histoire, de géographie, d'articles de journaux de textes de revues scientifiques et des millions et des millions comme ça, jusqu'au plus petit détail.
.. gazetelerden, bilim kitaplarından.. .. milyonlarca bilgi, en ufak detayına kadar. Onu sınayın bayanlar baylar.
Venez admirer l'orage.
Gelip fırtınayı seyredin.
Tout seuls.
Tek başınayız.
Vous, mon fils, vivrez au-delà de la tempête.
Sen evladım, fırtınayı atlatacaksın.
Elle va amener cet orage ici.
Fırtınayı buraya getirecek.
Il est trop tard. Tu verras.
Bundan böyle tek başınayım.
À travers la neige ou la grêle, à travers le blizzard ou les tornades, à travers le vent et la pluie, par-dessus les montagnes et les plaines, se jouant des éclairs et du tonnerre, toujours confiant, toujours dévoué, rien ne l'arrête.
Kar, dolu ve sulusepkeni tipiyi, fırtınayı rüzgar ve yağmuru dağların tepesini, düzlükleri çakıp duran şimşekleri ve göğün gürlemesini aşar gider hep güvenilir, hep doğru hiçbir şey durduramaz onu.
Je vais faire un tour.
Peki, sadece etrafa bakınayım.
Ils font n'importe quoi! Ils sont prêts à tout pour vendre une police. Et moi, j'ai des déclarations bidon à gogo et je dois me débrouiller avec.
Satış sayfasına geçirmek için herşeyi yazmaları ben de burada boğazıma kadar taleplerle kapıdan giren parayı pencereden kaybetmesinler diye yırtınayım.
T'as vu cette belle tempête, Paisà?
Gönderin. Gönderin. Bu fırtınayı gördün mü, hemşo?
Je m'y installerai.
Hatırlatın da buraya taşınayım.
- Comme tu vois.
- Tek başınayım, görmüyor musun?
Partout de l'obscurité... Je lutte pour m'accrocher... Il n'y a que vous.
Ne kadar çırpınırsam çırpınayım tutunacak hiç bir şey yok senin dışında.
Profitez de la tempête de sable pour attaquer.
Fırtınayı kullan.
Ça me rappelle un orage qu'on a eu au...
Biliyor musun, bu bana geçirdiğimiz bir fırtınayı hatırlattı...
Je suis toujours seule.
Hep tek başınayım.
Je tire ma révérence?
Uzanıp önünde tapınayım mı?
Vous apportez toujours votre propre tempête avec vous.
Sen gittiğin yere fırtınayı da götürürsün.
Ça veut dire qu'on est seuls maintenant.
Tek başınayız gibi görünüyor.
- D'octobre en avril, on est à peu près seuls.
- Ekim den Nisana kadar, neredeyse tek başınayız...
- Au diable la tempête.
- Boş ver fırtınayı.
Je vais aller en chercher.
Gidip biraz etrafa bakınayım.
Allez vous renseigner sur l'enfant. Dites-moi quand vous l'aurez trouvé afin que moi aussi, j'aille l'adorer.
Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulduğunuz zaman bana haber verin, ben de gelip ona tapınayım.
Rien Palagna. J'ai dévié la tempête.
Fırtınayı başka tarafa yönlendirdim.
Je me souviens de la tempête.
Neler oldu? Ben... ben fırtınayı hatırlıyorum.
Isk-kay-nay... C'est pareil.
İş-kay-nay'i, ya da adı her neyse.
Neutralisez les phaseurs.
Fırtınayı suçlayacaklar.
Non. Je m'appelle Tah-Soh-Nay.
Ben Yu-Rang.
Puisque nous sommes associés, détendez-vous Mlle Tah-Soh-Nay.
Madem ki ortağız... neden rahatlamıyorsunuz Bayan Yu-Rang?
En plus... j'ai été très efficace au téléphérique avec Tah-Soh-Nay.
Ayrıca teleferikte Yu-Rang konusunda son derece başarılıydım, hatırladın mı?
Tah-Soh-Nay est ici?
Yu-Rang burada mı?
Il faut trouver Tah-Soh-Nay et la cuisiner.
Yu-Rang'ın nerede olduğunu bilseydim... onunla iki laf etmek isterdim.
Je sais où Tah-Soh-Nay pend son kimono.
Yu-Rang'in kimonosunu nereye astığını biliyorum sanırım.
"La Maison des 7 Joies", là où perche Tah-Soh-Nay.
House of 7 Joys mu dedin? Orası Yu-Rang'in yeri.
Vous ne savez pas où est l'or, sinon vous n'auriez pas essayé de soudoyer ma loyale Tah-Soh-Nay.
Altının nerede olduğunu bilmiyorsunuz... yoksa sadık hizmetkarım Yu-Rang'i kandırmaya çalışmazdınız.
Tah-Soh-Nay et ses singes sont ici.
Yu-Rang ve arkadaş canlısı maymunları burada.
Tah-Soh-Nay! Interceptez Matt Helm.
Matt Helm'e engel olun.
Mais, pourquoi devrais-je souffrir de tes offenses?
Hem sonra, ne diye sözlerinizden ötürü alınayım ki?
Oui... Non... Oui...
Yea nay, yea nay, yea!
Il n'y a que moi, monsieur.
Tek başınayım efendim.
Je passe le week-end seul.
Bayan La Sanka. Bu hafta sonu tek başınayım.
Semblable à une mer déchaînée, mais figée.
Denizdeki bir fırtınayı andırıyor ama "katılaştırılmış".
On est toutes seules, Bette.
Şimdi tamamen tek başınayız, Bette.
Je me défais aussi?
- Ben de ısınayım mı?
Je me sens seul.
Bir başınayım.
A la maison, je l'ai ramené Jiggidy-jig
Eve dönelim, eve dönelim, şınanay nay.
J'ai vu cette tempête.
Bu fırtınayı daha önce yaşamıştım.
Tah-Soh-Nay.
Yu-Rang.
- Viendrez-vous chez moi, ou moi chez vous?
- Bana mı taşınırsınız yoksa size mi taşınayım?