Translate.vc / Francês → Turco / Occasions
Occasions tradutor Turco
1,009 parallel translation
- Le sens des grandes occasions.
- Çok yerinde bir şey olacağını hissettim, canım.
C'est de la violette, je le garde pour les grandes occasions.
Menekşe esansı. Özel günler için saklarım.
Plus tard, vous regretterez les occasions manquées.
Zamanla yapmadığın şeyler için pişman olduğunu fark edeceksin.
Chez M. Cadell, le champagne ne sort que pour les grandes occasions.
Sadece Bay Cadell'in lüks kutlamalarında şampanya ikram ederdik.
Mais bien sûr, il y aura d'autres occasions.
Ama tabii ki, başka şanslar da olacaktır.
Ici à Damas il y a des occasions.
Şam bir fırsat.
Je vais vous faire voir un truc... que je mets dans Ies grandes occasions,
Dur, sana bir şey göstermek istiyorum. Bunları sadece özel durumlarda çıkarırım.
On n'aura pas d'autres occasions.
Davet etmek için başka bir şansımız olmayacaktı.
J'en deux occasions différentes.
Şey şehirde adım Ernest, kasabada Jack.
On ne s'offre ces bonnes choses... que dans les grandes occasions.
Ginnie ve ben, özeI bir sebep oImadıkça... ... asIa bu tür yemekIeri yemeyiz.
Vous aurez d'autres occasions d'être un héros! Les Japs seront un peu partout d'ici ce soir!
Daha sonra Japonların karşısında kahramanlık etmek için çok fırsatınız olacak.
Seulement lors d'occasions spéciales.
- Sadece özel zamanlarda.
J'ai raconté deux ou trois anecdotes que je réserve pour ce genre d'occasions.
Böyle toplantılarda anlatmak üzere hazırladığım birkaç anımı bile anlattım.
Les occasions comme le pique-nique se feront rares.
Ama bu geceki piknik gibi bir fırsat bir daha karşına çıkmayabilir.
J'ai eu des occasions, mais... J'ai toujours pensé à ma mère.
Pekâlâ, fırsatlarım olmuştu ama şey, her zaman annemi düşündüm.
Ce ne sont pas les occasions qui m'ont manqué.
Yapamayacağımı sanmayın. Yapabilirdim, birçok kez.
Sinon, les occasions de le faire ne manqueront pas.
Eğer takılmadıysan, çok fırsatın olacak.
Avec les occasions qu'il y a ici?
- California mı? Burada bu kadar para varken mi?
- Il faut que tu rates toutes les bonnes occasions!
Niye bunu baştan göstermediniz? Benim bileceğim şey. - Bunu bir düşüneyim.
les jours de nos fêtes et des leurs. Et en d ´ autres occasions aussi. Notamment pour l ´ arrivée et le départ de nos bateaux.
Bizim ve onların tatil günleri ile gemilerimizin gelip gitmesi gibi bazı belirli durumlarda.
Et qui n'a pas eu maintes occasions de le faire sans être soupçonné?
Ama bir kocanın asla şüphe edilmeden karısını öldürebileceği binlerce fırsatı da vardır.
Où alliez-vous á ces occasions?
O zamanlar nereye gitmiştiniz?
Quelle que soit la raison qui porte à vivre comme ça, ce n'est pas facile de changer de vie, et les occasions sont rares.
Siz, birçok sebebten dolayı bu hayata başladıysanız, başka bir hayata dönmeniz o kadar basit değildir... ve çok da şansınız yoktur.
En certaines occasions spéciales, ceux qui me plaisent... pourront même savourer la compagnie d'une femme.
Belli özel günlerde, beni hoşnut edenlerinizin yanına... genç bir kız da verilecek.
Tu parles toujours du théâtre et des superbes occasions que tu manques, à la télévision.
Sürekli oynayabileceğin oyunlardan ve televizyon dünyasından bahseden sen değil misin?
Seul un homme ne souhaitait pas saisir les occasions.
Niyetim yok. Burası son derece cana yakın bir ada, efendim.
Je les garde tous pour les bonnes occasions.
Altınım gibi, sözlerimi de en değerli olduğu yerde harcarım.
Le monde est plein d'occasions à saisir.
Dünya fırsatlarla dolu. Sadece etrafına bak.
il s'agit là d'une de ces rares occasions qui se présentent d'inaugurer un vaste complexe de services publics destiné à rendre indépendant ce nouveau quartier de la ville.
Bugün burada, kentin bu güzel bölgesinin artık kendi kendine yetecek yeni tesislerinin temelini atmak için bulunuyoruz.
C'est ton nom qui t'évite la prison. Par deux occasions, les magistrats...
Sırf Ashby adını taşıdığın için bugüne kadar hapse girmedin.
Vous lui avez donné trop d'occasions.
Keşke ikisinin bu kadar kaynaşmasına izin vermeseydiniz.
Pour d'autres occasions, nous ne vous aurions pas revus.
Böyle bir sebep olmasa kesinlikle görüşemezdik.
"J'aurai 30 ans mercredi prochain " et n'aurai plus beaucoup d'occasions dans la vie. "
Önümüzdeki çarşamba 30 olacağım..... ve hayatta pek fazla şansım kalmamış olacak. "
Les occasions, je sais en profiter.
Fırsatı fark etme konusunda beni merak etme. Hank.
L'objet du traité je l'ai répété en maintes occasions... est de nous forcer à abandonner peu à peu une position offensive.
Bu anlaşma meselesi, ki defalarca tekrarladığım üzere... her bakımdan mantığa uygundur. Kendimizi, saldırgan bir pozisyondan ağır ağır uzaklaşmaya zorluyoruz.
Les enfants, il y a encore des occasions!
Hey, çocuklar, şuraya geçip "Hop, hop, hop Hopper'a buyurun" diye bağırın.
Elle a si peu d'occasions de rencontrer la bonne société.
Seckin insanlarla tanışmak kolay değil.
M. Bennett, puis-je vous rappeler que ce masque et ces habits que vous portez ne sont utilisés qu'en de grandes occasions cérémonielles, hum?
Bay Bennett, size hatırlatmak isterim ki giydiğiniz cübbe ve maskeler sadece resmi törenlerde kullanılıyor.
Il n'y a pas d'occasions ici.
Burada kelepir bulunmaz.
L'art de l'auto-défense est utile dans bien des occasions. Et même chez vous, si votre mari vous embête.
Kendini koruma ve saldırı sanatı evde elle kullanılabilir olmalı, kuzen.
Avec mon métier, on a des occasions, tu sais.
Mesleğim icabı epey fırsat çıkıyor aslında.
Vous vous laisserez peut-être tenter par les occasions.
Belki de fırsatların kaybolmasına izin verdiniz.
Vous ratez des occasions.
Fırsatları kaçırıyorsun.
Ces occasions sont extrêmement rares.
Bu tür fırsatlar çok enderdir.
Pour quelqu'un de votre compétence, on peut créer les occasions, et cela se fera.
Senin gibi yetenekli birisine, fırsatlar verilir ve yaratılır.
Et j'essaie juste de lui créer des occasions de faire le genre de choses qu'il veut faire.
Ona istediği şeyleri yapma fırsatı vermeye çalışıyorum.
L'extase, la douleur, les transgressions, les occasions désespérées, les échecs et les victoires éclatantes.
Aşırılıklar, sırlar, ihlal edilen kurallar, ümitsiz fırsatlar, muhteşem başarısızlıklar ve muhteşem zaferler.
Je suis sortie en maintes occasions avec Dinsdale, et c'était le plus charmant et érudit des compagnons.
Pek çok vesile ile Dinsdale'le çıktım. Son derece hoş ve kültürlü bir kavalye olduğunu düşünüyorum.
"Monsieur"... et dans les grandes occasions
- Hayır, hayır. Bayım deyin.
C'est en ces occasions qu'on connaît ses amis.
Bu gibi zamanlarda gerçek dostlarının kim olduğunu anlarsın.
"En maintes occasions, il a engagé l'ennemi..."
"Birçok olayda düşmanla göğüs göğüse çarpıştı..."