Translate.vc / Francês → Turco / Pointe
Pointe tradutor Turco
5,403 parallel translation
Jusqu'à ce que le passé se pointe à votre porte.
Geçmişin gelip de karşına dikilene kadar.
Maintenant elle se pointe comme professeur remplaçant dans une école?
Şimdi bir ilköğretim okulunda yedek öğretmen olarak karşımıza çıktı.
Dr Sanders est à la pointe sur la virologie.
Dr. Sanders, viroloji alanında öncülerdendir.
Apparemment il a été poignardé avec une pointe empoisonnée.
- Evet. Vücuduna zehirli keskin bir nesne saplanmış.
Nous attendons toujours Harper pour obtenir le rapport toxicologique de notre victime, mais la pointe dans la poitrine est la même.
- Belli değil. Kurbanımızın toksin testi sonuçları için Harper'ı bekliyoruz ama göğsündeki iz aynı.
Il a aussi une queue de scorpion qui pourrait dépassée de sa colonne vertébrale, qui possède une pointe au bout.
Ayrıca omurgasından çıkan akrep benzeri bir kuyruğu vardı.
Alors qu'il mourait, le gouvernement souhaitait préserver chaque goutte de son précieux savoir sur la technologie de pointe du verre optique.
Fraunhofer ölüm döşeğindeyken hükümet, onun optik camların yüksek teknolojisine ilişkin değerli bilgilerini en ufak ayrıntısına kadar muhafaza etmek istiyordu.
Où je pointe le fait qu'il ne peut pas gagner si son chef de cabinet et sa femme vont en prison avec Sally Langston!
Eğer, O'nun Personel Şefi ve eşi Sally Langston ile birlikte hapise girerse hiç bir şey kazanamaz dediğim kısma!
Mais supposons que je savais, qui ce Dimitri était... un terroriste travaillant peut-être pour Ivan Yushkin qui se pointe à Baltimore il y a trois jours...
Farzedelim ki Dmitri'nin kim olduğunu biliyorum... ve farzedelim ki O, Ivan Yushkin için çalışan bir terörist ve 3 gün önce Baltimore'a geldi...
- Ouais. Tu dis que Monroe va sortir demain matin et que je devrais être prêt au cas où il se pointe.
Monroe'nun sabah serbest kalacağını ve buraya gelirse hazır olmam gerektiğini söylüyorsun.
Ouais, c'est comme ça tu te fais attraper le weekend. Ils te gardent jusqu'à ce que - le juge se pointe le lundi.
Hafta sonu tutuklanırsan, Pazara kadar yargıcın gelmesini beklersin.
Maintenant... pointe-le sur ma tête.
Şimdi başıma doğrult.
Il se passe quoi quand il se couchera à 19 h 30, et qu'on doit passer le reste de la nuit sur la pointe des pieds dans le noir?
Peki ya akşam 7'de uyursa, akşamın geri kalanında karanlıkta ne yapacağız?
Helena a été créée par l'homme, non en son nom, mais Dieu pointe sa lumière sur elle.
Helena, bir insan tarafından yaratıldı, onun adına değil. Ama Tanrı onu nuruyla aydınlattı.
Ne pointe pas cette chose sur moi!
O şeyi bana işaret etmeyin!
C'est un travail d'impression de qualité qui vient d'une imprimante digitale à la pointe.
Bu kaliteli bir yazdırma işi bir top-of-the-line dijital yazıcıdan.
Si la Chasseresse se pointe, botte-lui le cul.
Avcı ortaya çıkarsa kesinlikle canına okuyacağını düşünüyorum.
Lâches. Qui voudrait le détruire inutilement à la pointe de la technologie scientifique et médicale dont le seul but est de faire de Starling City un endroit plus sain et plus sûr?
Başka kim nedensiz yere tek amacı Starling City'i daha sağlıklı ve güvenli bir yere getirmek olan son moda bilimsel ve tıbbi teknoloji kurumunu havaya uçursun ki?
Où est situé la plus grande technologie de pointe à Starling City?
Starling City'de en ileri seviye teknoloji nerede var?
Ou Markos avait déjà mis les bouts avant qu'on se pointe.
Ya da Markos, biz buraya gelene kadar çoktan gitmiş.
Et Holder se pointe.
Holder'ı da geçecek.
Je suis à une entreprise de pointe au centre ville.
Şehir merkezinde bir teknoloji şirketindeyim.
Ils se mettent même sur la pointe des pieds.
Soğuktan kaçmak için parmak uçlarında dururlar hatta.
52 hectares de maisons à la pointe de la technologie, excellente sécurité, trois parcs publics, et c'est juste la première étape. Impressionnant.
Eyalette devlet tarafından yapılmış 52 dönümlük arazideki evler en yüksek seviyede güvenlik, üç tane park ve bu sadece ilk aşama.
Oui, tous les modules de pointe ronronnent. Même sur mobile.
Evet tüm kenar modülleri vızır vızır çalışıyor.
Quand tu es à la merci de la pointe d'une lance.
Yani ya öldür, ya öl ve mızrağın ucuyla senin aranda hiç mesafe yok.
Ne pointe pas d'arme sur elle!
Silah mı sallıyorsun?
Peut-être que je... ressens une pointe d'optimisme ces derniers temps.
Belki ben son zamanlarda üzerimde bir iyimserlik hali var.
Quelque chose ou quelqu'un se pointe toujours pour me trainer en arrière.
Bir şey ya da biri sürekli beni geride tutuyordu.
Patrice a son propre programme radio aux heures de pointe.
Patrice'in en çok dinlenen saatlerde yayınlanan bir radyo programı var.
Chaque pointe de jalousie ou ennui ou incertitude qui se mettait sur notre chemin, Je me suis toujours rappelé cette leçon.
Her kasiste karşımıza çıkan her kıskançlık, bıkkınlık ve kuşku anında bu dersi aklımdan çıkarmadım.
À chaque difficulté, à la moindre pointe de jalousie. En période d'ennui ou de doute, je me suis souvenu de cette leçon.
Her kasiste karşımıza çıkan her kıskançlık, bıkkınlık ve kuşku anında bu dersi aklımdan çıkarmadım.
En voulez-vous une pointe?
Bir parça isteyen var mı?
Widener a mis le nom de Gibson dessus, et a pointé un sniper sur la tête de sa fille pour le faire taire.
Widener suçu Gibson'un üstüne yıkmaya çalıştı ve kızını sniper ile öldürmekle tehdit ederek sessiz kalmasını sağladı.
Tu es sûr que c'est où pointe le GPS?
GSP'in burada gösterdiğine emin misin?
Alors Merle a pointé son arme sur lui.
Merle de ona silah çekti.
Je suis désolée d'avoir pointé mon arme sur toi.
Sana silah doğrulttuğum için özür dilerim.
Lisa sera là dans 5 minutes, et le seul gamin à s'être pointé est ce foutu Gus Huebner.
Şey, Lisa 5 dk. içinde burada olacak ve gelen tek çocuk Gus ucube Huebner.
Laser... pointé droit sur ta poitrine.
Lazer... Göğsüne doğru çekti.
Mais toi, tu as pointé l'arme.
Ama sen silahı sen doğrulttun.
Vous avez pointé l'arme sur elle?
- Silahı ona böyle mi doğrulttun?
Mais toi, tu as pointé l'arme.
Ama silahı sen doğrulttun.
Je me demande souvent quelle tête tu faisais, quand il a pointé l'arme sur Shado.
Sık sık Shado'ya silahı doğrulttuğunda yüzündeki ifadeyi ve onu benden alışını merak ettim.
Mais quand le gouvernement des États-Unis s'est pointé...
ABD ortaya çıktığında, onlarla nasıl başa çıkmışlardı?
Vous avez pointé une arme sur un employé de sécurité privé au cours de l'enlèvement de Bo Adams.
Bo Adams'ı kaçırırken özel bir güvenlik şirketi elemanına silah doğrultmuşsun.
La nuit dernière il a pointé son arme droit sur moi pour protéger un vampire.
Dün gece, bir vampiri korumak için kafama silah dayadı.
Je peux contrôler ton corps entier depuis ce point de pression et ce couteau est pointé directement sur ton artère radiale.
Bütün vücudunu bu basınç noktasından kontrol edebilirim ve bıçağın ucu da direkt radyal arterine bakıyor.
Il squatte le trône alors qu'il devrait être sur la route pour la prochaine station-service, où l'employé normal n'a pas un pistolet pointé sur sa couille gauche.
Bana söylediğin şeyi yapıyorum. Bir sonraki benzin istasyonunda durup, sol taşağına silah doğrultulmamış olan biriyle konuşması gereken adam, şu anda senin tuvaletine sıçıyor.
{ \ pos ( 192,220 ) } Vu que j'ai appris que je faisais l'accueil, pile quand il s'est pointé, j'ai admirablement réagi.
Randevusuz gelenlerden sorumlu olduğumu randevusuz biri gelince öğrendiğimi göz önünde bulundurunca, bence çok iyi idare ettim.
Quand ce gars, Kemp, s'est pointé, TC lui a dit que je faisais les sandwiches.
Boktan tavırlarıyla Kemp denen adam gelince T.C. ona sandviççi olduğumu söyledi.
Les gens ont une drôle de manière de dire la vérité avec un flingue pointé sur eux.
Onları ateşe verdiğinde insanların doğruları söylemek gibi komik huyları vardır.