Translate.vc / Francês → Turco / Pointer
Pointer tradutor Turco
1,507 parallel translation
Ou bien je vais me pointer, t'en coller une, et atomiser ton plan.
Şöyle de olabilir ; gelip seni bulur, dünyanın kaç bucak olduğunu gösterir ve seni kendi gösterinden dışarı atarım.
L'ours a été super sympa de se pointer.
Evet, bence ayının o şekilde içeriye dalması mükemmeldi.
Alors sachez qu'il y a un agent du FBI en train de pointer son arme sur votre tête, en ce moment-même.
Öyleyse şu an kafana silah doğrultmuş bir FBI ajanının tam arkanda durduğuna inanmalısın.
Je peux pas me pointer à la plage, ni chez moi.
Sahilde utançtan suratımı gösteremem.
Ne t'avise plus de te pointer ici et te lier avec elle contre moi.
Ama buraya gelip iki başınıza bana karşı çıkıyorsunuz.
Tu dois jamais le pointer sur quelque chose que t'as pas l'intention de tuer.
Öldürmek istemediğin bir şeye asla silahını doğrultmamalısın.
Je dois aller pointer.
Mesai kartımı basmam lazım.
Il vous suffit de pointer l'article et d'appuyer sur la gâchette.
Tek yapmanız gereken tabancayı istediğiniz ürüne doğrultmak ve tetiğe basmak.
Je peux pas me pointer avec un commis d'office.
Sıradan bir avukat ne işime yarar?
Si t'es allé chez Allie Boy pour une raison, tu peux aussi bien pointer une arme contre ta tempe.
Herhangi bir şey için Allie Boy'a gidersen alnının ortasına mermiyi yersin.
Mais on s'est assis et on en a parlé... comme deux adultes et - et maintenant, elle ne pourra plus jamais... me pointer du doigt.
Ama, biz, oturduk ve güzelce tartıştık bu konuyu olgun insanlar gibi ve - ve - ve şimdi bir daha, bu parmağını sallamıyor.
Salut, je vais pointer.
Ben arada bir kontrol ederim.
Vous aurez un salaire, sans pointer.
Düzgün bir maaş, çalışma saatleri serbest.
Alors, je dois me pointer au temple le jour le plus religieux, pour parler business?
Ne yani yılın en önemli dini gününde bir tapınağa gidip iş mi konuşmalıyım?
Il est en probation pour avoir frappé un flic et doit pointer tous les matins, sinon, prison.
O polise vurmaktan çalışma cezası aldı ve her sabah gitmezse hapse geri dönecek.
Jusqu'au jour où il décidera de ne pas aller pointer.
Evet, bunu yapmamaya karar verdiği sabaha kadar her sabah.
Tu te fous de ma gueule, à te pointer comme ça?
Buraya gelerek benimle dalga mı geçiyorsun?
Faites bien attention à ne pas pointer ce truc sur quelqu'un que vous voulez pas tuer.
Tamam. Bu ucun sana ya da öldürmek istemediğin birine dönük olmadığından emin ol.
Il y a un problème! Mon copain va se pointer!
Erkek arkadaşım şimdi geliyor!
Tu vas pointer ton arme sur moi?
Suratıma silah mı doğrultursun?
Et me faire pointer un flingue dans la tête?
Uğrayayım da, suratıma bir silah mı dayansın?
Pour ne pas pointer à un de mes cours pour le reste de l'année.
Burada kalan zamanın boyunca hiçbir dersime katılmamak şartıyla.
Tu ne peux pas juste te pointer dans nos vies, pas maintenant.
Öylece hayatımıza giremezsin, olmaz.
Tu ne peux pas juste te pointer dans nos vies... pas maintenant... sans ne rien faire que rendre les choses plus déroutantes pour tout le monde.
Öylece hayatımıza girip hiçbir şey yapmadan her şeyi karmakarışık hale getiremezsin.
Jerrod Pointer.
Jerrod Pointer.
Il vient de se pointer chez moi, je te dis.
Birden kapımda belirdi... Ben sana ne diyorum.
Garde les yeux grand ouverts. Peut-être que des flics en pause... pourraient se pointer pour payer leurs prêts ou un truc comme ça. Qui sait?
Ama devriye gezen polisler var.
Il y a cette nouvelle logeuse, qui n'arrête pas de se pointer à ma porte, le peignoire grand ouvert et une bouteille de Gin.
Yeni bir ev sahibem var, ayyaş, yaşlı bir kadın. Sürekli önü açık sabahlığı ve bir şişe ciniyle kapıma geliyor.
Le directeur va bientôt se pointer et il n'y a pas beaucoup de temps.
Yönetici adam gelecek, fazla vakit yok.
Tu ne peux pas te pointer et me balancer ça.
Böyle durup dururken birden ortaya çıkamazsın.
Tu as encore de la famille qui va se pointer ici, ou quoi?
Buraya gelip ortaya çıkacak daha çok mu akraban var?
Je ne vais pas le pointer sur vous mais sur eux.
Silahı sana doğrultmayacağım. Onlara karşı doğrultacağım.
La police commence à se pointer, lui poser des questions, lui montrer des photos.
Polis ortaya çıkıp, sorular sorup, ona resimler göstermeye başladı.
Greeley pourrait se pointer n'importe quand.
Greeley, her an ortaya çıkabilir.
On peut mettre la maison en vente, pointer un endroit sur la carte.
Evi satılığa çıkarır ve istediğimiz yere gidebiliriz.
Je me demandais quand t'allais te pointer.
Kahretsin! Ne zaman ortaya çıkacağını merak ediyordum.
Je sens qu'un "mais" va pas tarder à pointer le bout de son nez.
Ve ben yine de köşede büyük kıllı bir "ama" nın ortaya çıkmak için beklediğini seziyorum.
Non, je devais être sûr avant de pointer du doigt.
Hayır, onu suçlamadan önce emin olmam gerekiyordu.
Ecoutez! Je devais pointer à Forth Griffith, mais j'ai...
Fort Griffith'e rapor vermem gerekiyordu ama ben...
Brandon risque de pas se pointer.
Brandon ortaya çıkmayabilir.
Si on bouge, Pauly va se pointer en me traitant de tapette.
Eğer bu yeri bırakırsak, Pauly koşarak dışarı çıkıp bana ödlek diye bağıracak
Quelque chose va se pointer avec un peu de chance.
Bir şey çıkacaktır umarım. - Evet.
Un clodo vient de se pointer.
Bir ucube geldi.
Il devrait se pointer... maintenant.
Şimdi gözükmesi lazım.
Tu n'as pas à pointer cette arme sur moi.
Bana silah doğrultmana gerek yok.
Comme je suis ton amie, je vais me pointer à ta maison 45 minutes après le début du dîner avec un faux problème à régler.
Senin arkadaşın olduğumdan dolayı, yemekten 45 dakika sonra uydurma bir krizle evinize gelirim.
Voyons, un pour voler la machine, un pour la programmer, et tous pour pointer du doigt le gars de la maintenance ex-taulard.
Şimdi... Makineyi biri çaldı. Biri de onu programladı.
Eh bien, regardez qui décide de se pointer.
Bakın kim gelmeye karar vermiş.
Faut pointer!
Mesain bitti!
Bien sur par pointer, je veux dire mettre vos chevilles sur ses ép...
Tabii "hemencecik" derken, Senin ayak bileklerinden...
Vous n'êtes pas le premier à vous pointer au bureau!
- Peşinde olduğum sizin kızlarınız değil.