Translate.vc / Francês → Turco / Solitaire
Solitaire tradutor Turco
2,623 parallel translation
J'étais une sorte de Lancelot, un loup solitaire qui ne sait pas vraiment
Ben ise Lancelot konumundaydım. Gidecek yeri olmayan bir çeşit... yalnız kurt durumundaydım.
Ou l'anthropologue solitaire qui combat les pythons au Congo!
Veya Kongo'da pitonlarla savaşan serseri bir antropolog olabilirim.
L'agent solitaire qui traque malveillance et malfaisance.
Yalnız bir devriye olarak kargaşa ve suistimale karşı çok dikkatliyim.
La Prairie impose une existence solitaire.
Bozkırlarda tek başıma bir hayat.
Henry, son plus jeune fils est devenu, comme le disent ses maîtres, "un solitaire".
Küçük oğlu Henry, öğretmenlerinin dediği gibi "ıssız" kaldı.
Tel un dragon solitaire.
Yalnız bir ejderha gibi.
Mon père a navigué en solitaire autour du monde.
Babam dünyayı gemiyle tek başına dolaşmıştı.
Petit gars amer et solitaire, apprends à penser comme Sven.
Zavallı, buruk, yalnız adam. Sven gibi düşünmeyi öğrenmelisin.
En solitaire.
Olduğunu düşündüğünde
Ça m'a l'air bien solitaire.
Öyle kendini çok yalnız hissedebilirsin.
LE SOLITAIRE - ANTHONY HESTER Élève surdoué Q.I. de 145
YALNIZ ADAM-ANTHONY HESTER Lise birincisi, I.Q. 145.
On fait la brouette, les lunettes arabes, la colombe solitaire, l'Arsenio Hall, le beignet à la gelée, le sandwich au bœuf, le Wolfgang Puck.
El Arabası, Arap gözlüğü, Yalnız Güvercin, Arsenio Hall, Jöleli Donut, Pastırmalı Sandviç, Wolfgang Puck...
Descendant les marches d'onyx il vient, entendez notre appel sur les ailes de la nuit, loin par-delà l'espace, loin par delà la dernière porte à Cela dont Yuggoth est la dernière née, roulant solitaire dans l'éther noir sur la bordure pour nous apporter la bonne nouvelle...
Onun ötesinde en küçük yavrusunun Yuggoth olduğu, sınırda siyah eterin içinde dönüyor.
Un peintre solitaire
Kimsesiz bir sanatçı
Un artiste solitaire...
Kimsesiz bir sanatçı...
Elle joue encore au solitaire?
Solitaire mi oynuyor?
Je pensais à un tireur solitaire.
Tek bir nişancı tarafından sıkıştırıldığımızı biliyordum.
T'as jamais voulu de quelqu'un qui t'aime, qui se demande où tu es, qui t'attende le soir et t'embrasse le matin. T'es un solitaire.
Sen hiçbir zaman sana duygusal olarak bağlı olan, nasıl ve nerede olduğunu merak eden, sabah işe gelirken seni öpen, akşam seni evde bekleyen birini istemedin.
J'ai besoin de me rappeler que j'erre pas solitaire dans ce monde, que je ne finirai pas seule.
E herhalde benim de, Dünya'daki tek kişi olmadığımı kendime hatırlatmam lazım. Hiç yalnız kalmayacağımı bilmeliyim.
Le film tourné par votre studio comporte une scène où la petite amie de M. Edelstein le quitte, en le qualifiant de "farce solitaire".
Şimdi, stüdyonuzun yaptığı filmde, Bay Edelstein'in kız arkadaşının kendisinden ayrıldığı bir sahne vardı kız ona "yalnızlık düşkünü zavallı" diye hitap ediyor.
Il a détruit votre vie, mais n'allez pas vous venger en solitaire.
Şimdi, Johnny, sırf hayatını mahvetmiş olması, Tek tabanca gidip onu aklına estiği gibi öldürmen için bahane değil.
Le garçon solitaire saura-t-il jamais que S. ne compte pas son temps, en particulier quand elle le fait perdre aux autres?
Yalnız çocuk B.'nin özellikle başkasının zamanını harcarken zaman veremeyeceği hiç öğrenecek mi?
Ce gars est un célèbre solitaire.
Adam ünlü keşişlerden.
Le célibataire, le solitaire, les beaux-parleurs, le palichon, ceux qui puent de la bouche, les gros au fond... les potelés devant,
Bekâr, yalnız, yakından konuşanlar, inanılmaz solgun, ağzı kokanlar, arkadaki şişmanlar, Göbekliler, kendileriyle yalandan mutlu olanlar.
Désolée, garçon solitaire, mais ça ressemble à une
Üzgünüm yalnız çocuk. Ama görünen o ki bu senin için
L'ours est un animal solitaire.
Ayı, yalnız yaşayan bir hayvandır.
Mais c'est trop solitaire.
Ama çok yalnız bir iş o.
Mais ça ne fait pas de moi une solitaire avec un mécanisme de défense hautement sophistiqué.
Bu beni gelişmiş savunma mekanizmalı yalnız kişi yapmaz.
Un solitaire?
Yalnızsın demek.
Il est très solitaire, tu sais.
Biliyorsun çok yalnız.
Un homme qui ne fait pas cet effet solitaire, n'a pas de consistance.
O çok sevdikleri oyuncaklarından vazgeçemeyen erkeklerin hiçbirinden iş çıkmaz.
Tu penses que le succès m'a rendue solitaire?
Başarının beni yalnız bıraktığını mı düşünüyorsun?
Nous vivons une expérience incroyablement triste et solitaire, je ne comprends pas pourquoi vous aggravez les choses en ignorant quelqu'un qui vit le même calvaire que vous.
Bu deneyim yeterince sefilce ve bizi insanlardan uzak tutuyor. Aynı çileyi çeken birini neden görmezden geldiğini anlayamıyorum. *
Tu passes d'une vie de solitaire à celle avec un Chinois.
Yalnız yaşamaktan, Çinli biriyle beraber yaşamaya. Tuhafsın Roberto.
Tu es râleur, solitaire... sensible, bon... et courageux.
Sen öfkeli, içine kapanık duygusal, nazik ve cesursun.
Cette créature solitaire ne verra peut être jamais un autre de son espèce.
Bu yalnız yaratık kendi türünden birisini asla tekrar göremeyecek.
Il a rencontré quelqu'un, et le bateau est devenu solitaire.
Babam yalnız biriydi, sonra biriyle tanıştı ve tekne yalnız kaldı.
Et c'est un endroit solitaire.
Geçmiş yaşamak için ıssız bir yer.
Le passé est un endroit solitaire... sauf si quelqu'un d'autre le dit.
Geçmiş ıssız bir yerdir... Bunu söyleyen çok az kişi var.
Exister en pure conscience est... solitaire.
Bir bilinç olarak varlığımı sürdürmek... Çok yalnızım.
L'espace peut être vraiment solitaire.
Uzay epey yalnız olabiliyor.
Elle est solitaire ; mais elle tient le coup.
Bir başına kaldı fakat bir şekilde başa çıkıyor.
Je suis devenu un jeune solitaire et très agressif...
Anti sosyal ve agresif biri olmuştum.
Depuis qu'Adriana de Mila nous a quittés, Lucrezia est distraite, solitaire, enfermée dans le silence.
Adriana de Mila gittiğinden beri Lucrezia iyice dalgınlaştı.
On recherche les 20 meilleurs parmi des centaines de candidats. Vous êtes un solitaire.
Başvuran 100 kişi arasından en iyi 20'yi seçmeye çalışıyoruz.
Je n'ai pas eu une nuit solitaire ou un mauvais jour depuis.
- O zamandan beri ne yalnız bir gece ne de berbat bir gün geçirdim. - Anladık.
L'autruche sait que le guépard solitaire est presque inoffensif.
Bir devekuşu yalnız bir çitanın endişelenmiyecek kadar küçük ve zayıf olduğunu bilir.
Ces oiseaux s'envolent donc au printemps vers le nord, pour se revoir après un hiver long et solitaire.
Her bahar bu güzel kuşların birbirlerini bulabilmeleri için tekrardan kuzeye uçmaları gerekiyor.
C'est le McNally Solitaire.
Bu McNally Solitaire.
Un solitaire qui n'aime pas les foules.
Yalnız biri. Kalabalıktan çekinen bir adam.
Il était solitaire.
Benim fikrimdi.