Translate.vc / Francês → Turco / Sphère
Sphère tradutor Turco
537 parallel translation
Dans la dernière partie du Moyen âge, la terre était considérée comme une sphère immobile au milieu de l'Univers.
Orta Çağ'ın son bölümlerinde dünya evrenin ortasında sabit bir küre olarak düşünülmüştü.
Chaque planète étant attachée à sa sphère transparente et mobile. A l'extérieur de ces enveloppes planétaires étaient fixées les étoiles.
Her gezegen şeffaf ve hareket edebilen kürelerine bağlanmıştı ve gezegensel kürelerin dışında sabitlenmiş kendi başlarına duran yıldızlar vardı.
Au-dessus de tout cela, dans la dixième sphère de cristal siégeait le Tout-Puissant entouré de neufs choeurs d'anges... garant du rigoureux cycle des sphères.
Hepsinin üstünde onuncu kristal kürede dokuz melek tarafından kuşatılmış yüce Tanrı oturuyordu ve kürelerin dönmesini sağlayan da oydu.
Les siècles ont passé, et le Tout-puissant de l'ère médiévale ne se repose plus dans sa dixième sphère.
Asırlar geçti ve Orta Çağ'ın Tanrı'sı onuncu kristal küresinde artık oturmuyor.
La nation philippine sera intégrée dans la Grande Sphère de Co-Prospérité de l'Asie de l'Est.
Filipin ulusunun da içinde yer alacağı... Büyük doğu asya, Ortak refah alanı sözünü veriyoruz..
Or, ma vie est liée à celle de la Reine. Ma vie n'existe que par la sienne, comme une étoile ne se meut qu'en sa sphère.
Bense iyiliğimden mi, belamı aradığımdan mı, öyle vermişim ki kraliçeye kendimi, çevresinde dönen bir yıldız gibi, her hareketimde bağlı kalıyorum ona.
Il manque d'air dans sa sphère. Ça lui tourne la tête.
Yükseklerde fazla oksijen yok ya, insan sersemliyor.
C'était un vrai passionné, attiré par tout ce qui évoque une sphère.
O işine çok bağlı bir adamdı, her türlü balonla ilgilenirdi.
Chacun dans sa sphère..
Herkes doğru bildiğini yapsın.
La sphère de la vie.
Yaşam kuşağında.
Selon moi, le phénomène doit être rattaché à la sphère des transpositions médiumniques.
Bence bu fenomeni daha çok, psişik bir seyahat gibi düşünmeliyiz.
La sphère est assez grande.
Burada iki kişiye yetecek yer var.
La sphère.
Küre.
Et la voilà. La sphère...
Ama işte burada.
- On dirait pas! - Ca propulsera la sphère!
Küreyi kaldırmaya yetecek kadar güç!
Il n'y a pas de pression dehors. Si on ouvre le sas, il n'y aura plus d'air dans la sphère... et Kate mourra.
Dışarıda basınç yok,... yani kapak açıldığında, küredeki vakum, Kate için ölümcül olur.
La sphère est partie!
Küre gitmiş!
- Ils démontent la sphère.
- Küreyi parçalıyorlar.
Nous avons essayé de reproduire... cette substance qui est sur votre sphère mais n'avons pas pu.
Kürenizdeki maddeyi taklit etmeye çalıştık ama yapamadık.
Allons à la sphère!
Küreye!
La sphère a disparu sans laisser une trace.
Küre, iz bırakmadan kayboldu.
Il semble avoir une sphère défensive.
Savunma alanı var gibi.
Toute source d'énergie à l'intérieur de cette sphère est attaquée.
O alana giren herhangi bir enerji kaynağı saldırı hedefidir.
Il était dans la sphère d'influence klingonne il y a quatre mois.
Dört ay önce Klingon etki sahasının içinde bulunmuş.
Par exemple, je suis convaincu que c ´ est en raison de la section 12 sur "comment une sphère attire une particule?" - nous voyons les immenses difficultés mathématiques qu'il a dû surmonter, avant qu'il puisse l ´ éditer.
Örneğin ; 12. bölümde açıkça belli ki,... "Bir küre bir parçayı kendisine nasıl çeker?" kısmında kitabı yayımlayabilmesi için üstesinden gelmesi gereken devasa matematik sorunlarını görebiliyoruz.
La sphère lucide au creux de la main.
Ve uyurdun tahtında, huzur içinde.
Barry se sentait à présent dans sa vraie sphère... et décida de ne plus jamais déchoir du rang de gentleman.
Barry doğru yolda olduğunu hissetti. Bir daha asla centilmenlik derecesinden aşağı düşmemeye kararlıydı.
A présent, Barry avait atteint le summum de la prospérité. Et par sa propre énergie, s'était élevé vers une plus haute sphère.
Barry artık refahın doruğuna ulaşmıştı... ve kendi çabalarıyla toplumda daha yüksek bir konuma sahip olmuştu.
Je sentais la sphère.
Bir şey hissettim.
Je ne parle pas de sphère d'influance.
Sosyal anlamda değil.
L'astronomie dit que Saturne... est une énorme sphère d'hydrogène et d'hélium... encerclée par un anneau de boules de neige... de 50 000 kilomètres de diamètre... et que la "grande tache rouge" de Jupiter est une tempête qui gronde... depuis un million d'années.
Astronomlara göre Satürn, hidrojen ve helyumdan oluşan, 50.000 km büyüklükteki buz toplarının oluşturduğu halkalarıyla, kocaman bir gezegendir. Ve Jüpiter'deki büyük benek ise, belki de milyonlarca yıldır süren çok kuvvetli bir fırtınadır.
La sphère tourne, la petite roue pivote.
Küre döndüğünde küçük tekerlekler Mars'ı aynen,
Ce trait les fit s'unir... pour former une sphère minuscule... dont l'intérieur était isolé.
Bu onları birbirlerine sürükleyerek, sabun köpüğüne benzeyen küçük küresel koruyucu bir kılıf altında bir araya gelip yoğunlaşmalarına neden oldu.
Mais sur un petit objet, un monde minuscule... la gravité étant faible... sa forme peut être très différente d'une sphère.
"ama küçük bir nesne iseniz ufak bir gezegen..." "... yer çekimi zayıftır... " "... ve küreden farklı bir şekil ortaya çıkabilir. "
Pythagore est le premier dans l'histoire humaine... à dire que la Terre est une sphère.
Pisagor dünyanın küre olduğunu düşünen tarihteki ilk kişidir.
C'est peut-être une sphère, ou autre chose qui leur échappe totalement.
Belki bir küre gibi ancak tamamen tanımadıkları bir boyut.
Il ne sait pas que son univers tout plat... est en réalité incurvé, et forme une énorme sphère.
Düz evreninin devasa bir küreye dönüştüğünün farkında bile değil.
Parce la gravitation exercée par la matière déforme l'espace... et le fait se recourber en une sphère.
Çünkü bu evrende yerçekimiyle bükülüp boşluğa dönen ve tekrar kendine doğru kıvrılan birçok madde var.
S'il y a assez de matière pour exercer une attraction... l'univers est alors fermé comme une sphère.
Maddeleri birleştirecek yeterli evrensel çekim varsa bir küre gibi kendi etraflarında toplanıyorlar.
Le Soleil est l'étoile la plus proche. C'est une sphère qui brille parce qu'elle est chaude... comme un tisonnier rougi.
Kırmızı küre şeklinde gaz yığınının, bize en yakın yıldız olan Güneş'in parlamasının nedeni O'nun sıcaklığındandır.
Je suis dans un espace clos sans portes ni fenêtres, mais sans toit ni murs, sans doute une sphère ou une ellipse, je ne sais pas très bien.
Penceresiz ya da kapısız kapalı bir odadayım ama çatısı ya da duvarları da yok. Belki bir küre ya da elipse kilitlendim.
- L'ardente sphère que possède la Reine.
- Kraliçenin ışıldayan küresi, salak.
C'est seulement une transition vers une différente sphère de conscience.
Bu yalnızca başka bir bilinç düzlemine... geçme durumu.
Et pourtant, dans sa démence incontrôlée... la race humaine cherche à détruire ce bijou étincelant... cette sphère bénie que les hommes nomment la Terre.
Ve henüz, onun kontrol edilemeyen çılgınlığında insanoğlunun yarışı, bu parlayan mücevheri yok etme çabası içinde, bu yüce küreye, Dünya dendi.
Et alors à ce moment-là, notre sphère sera programmée comme il se doit et cette bande de maudits terriens sera vaincue une bonne fois pour toutes.
Savaş küresi hazır olduğunda... şu her işe burnunu sokan dünyalı ahmaklar sonsuza kadar yok olacaklar.
Il faut que vous sachiez que notre sphère ordinateur sera complètement opérationnelle dans 36 heures.
Lider'in bilgisayarlı Savaş küresi. 36 saat içinde tamamıyla işler duruma geçecek.
Je peux diriger leur vaisseau rien qu'en parlant avec leur maudite sphère.
- Nasıl gidiyor? - Yön belirleme sistemlerini bozdu. Tüm bir gökyüzü avcısı filosuna havada daireler çizdiriyor.
Une sphère parfaite.
Görüyor musun? Mükemmel bir küre.
Ces données doivent venir d'un point hors de la sphère céleste.
Atmosfer dışından bazı sinyaller alıyorum.
On a quitté la sphère mathématique pour parler mode!
İleri matematiği geçtik, temel terzilikteyiz.
Mais cette sphère m'a coûté l'équivalent d'une vie de travail.
Gevezelik ettiğini söylediğim için üzgünüm. Ama ediyorum efendim.