English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Francês → Turco / Tek

Tek tradutor Turco

175,320 parallel translation
On était cinq, et je ne peux pas être la dernière.
Beş kişiydik. Tek başıma kalamam.
Comme si vous alliez chier des licornes et des arcs-en-ciel.
Kıçından tek boynuzlu atlar ve gökkuşağı çıkaracakmış gibi.
Cette avocate est la seule personne que cette gamine écoute.
Kızın dinlediği tek kişi o avukat.
On se prend les mains pour sentir qu'on est ensemble.
Birbirimize dokunuruz. Tek bir vücutmuşuz gibi hissederiz.
Tout ce que t'as à faire c'est regarder.
Tek yapman gereken yukarı bakmak.
Artilleur à la guerre. Il était sourd d'une oreille.
Savaşta topçu mermisi yüzünden tek kulağı sağır oldu.
La terre est la seule planète de notre système solaire non baptisée d'après un Dieu.
Güneş sistemimizde bir Tanrı adı verilmeyen tek gezegen Dünya'dır.
Quand je suis arrivée ici, ce que je voulais c'était t'avoir.
Buraya geldiğimde tek yapmak istediğim seni kurtarmaktı.
Parfois je dois me dominer pour ne pas crier.
Çığlık atmamak yapabildiğim tek şey oluyor bazen.
Qui nous apprend à être normal quand on est comme nous?
Eğer türümüzün tek örneğiysek, bize normal olmayı kim öğretecek?
Mais n'avons trouvé que mensonges.
Ama tek bulabildiğimiz yalanlar.
C'est la seule chose que je ne peux pas arranger.
Burada düzeltemediğim tek şey bu.
Et on cherche une chambre ou avec deux chambres?
İki odalı mı yoksa tek odalı mı bakıyoruz? Çocuklar.
Mais je ne peux que... regarder.
Ama elimden gelen tek şey izlemek.
Comment quelqu'un pourrait, avec le bon dosage, la bonne thérapie, tenir sur une jambe, toucher ton nez, on pourrait tous revenir à... quoi?
Bir şekilde, uygun dozajla, uygun terapiyle tek ayağının üstünde durur, burnuna dokunursun ve neye dönersin?
On t'a adopté par devoir, mais au fond, c'est tout ce qu'on peut faire pour éviter de vomir à ta vue.
Seni evlat edindik çünkü edinmek zorundaydık ama özünde sen ortalıktayken kusmamak için elimizden gelen tek şey buydu.
Quand les gens disent amour, ça m'y fait penser.
İnsanlar aşktan bahsedince tek düşünebildiğim o oluyor.
Un seul être compte, dans la vaste multiplicité de l'espace.
Tüm bu evrende önemli olan tek kişi var.
Le seul but.
Tek amacı.
D'un saint qui abandonne son fils unique.
Hep yüce biriymiş gibi davranır, sonra tek oğlunu başkasına verir.
Je commence à croire que je dois me débrouiller seule.
Tek başıma gitmem gerektiğini düşünmeye başladım hafiften.
Et honnêtement, tout ce que je veux de toi c'est ton corps.
Dürüst olmak gerekirse senden ihtiyacım olan tek şey bedenin.
Et le seul moyen de m'exclure sans le tuer, c'est que je décide de le quitter moi-même.
Ve onu öldürmeden beni çıkarmanın tek yolu ayrılmaya karar vermem.
Le seul moyen de m'exclure sans le tuer c'est que je décide de le quitter.
Onu öldürmeden beni çıkarmanın tek yolu ayrılmaya karar vermem.
Tout ce qu'on doit faire, c'est distraire le monstre... Qui ressemble à Lenny sans l'être... on sauve nos corps, sans qu'elle le sache, puis on trouve comment stopper le rêve
Yani tek yapmamız gereken Lenny gibi görünen ama Lenny olmayan canavarın dikkatini başka yöne çekmek ki o farkına varmadan bedenlerimizi kurtaralım..
Le seul être qui compte dans l'univers est Dieu.
Evrende önemli olan tek şey Tanrıdır.
Je ne crois pas que vous ayez passé un seul jour ailleurs que là où vous vouliez être.
İstemediğin bir yerde tek gün dahi geçirmemişsindir.
C'est le seul moyen mon frère.
Tek çıkar yol bu kardeşim.
Votre... votre animal spirituel est la dinde.
Tek önemsediğin fırında tavuk.
Et quand la musique s'arrête et que les balles tombent, tout ce qu'il reste c'est la personne dans votre tête.
Her şeyden vazgeçip başarısız olduğunda kafanda tek şey kalır.
Tu es tout seul, frère.
Artık tek başınasın kardeşim.
Je ne peux pas faire cela tout seul.
Bunu tek başıma yapabileceğimi sanmıyorum.
Tout son "Je vais tuer le monde pour sauver mon fils"...
Tek düşündüğü "Oğlumu kurtarmak için tüm dünyayı öldüreceğim." fikriydi.
C'est la seule trace du Témoin... où il est allé, ce qu'il a fait.
Tanıkla ilgili tek bilgi nerede olduğu ve ne yaptığı.
S'il elle lâche encore un centime chez vous... 75 000, 75 000!
Sizin yerinize tek sent daha verirse... Evet! 75 bin!
Je l'ai seulement résolue à moi seule.
Aslında davayı tek başıma çözdüm.
Je t'apporte un accord unique incroyable.
Sana tek seferlik inanılmaz bir teklif getirdim.
Je ne peux pas aller dehors tout seul.
Tek başıma çıkmama izin yok.
Les trois victimes sont mortes d'une balle dans la tête.
Üç kurbanda kafalarına sıkılan tek kurşunla ölmüş.
Mais dans cette maison, on mange des cerveaux entier et on résolve des meurtres.
Ama bu evde biz tek beyin yer ve cinayetleri çözeriz.
Mais Stan oui, on doit juste...
Tek yapmamız gereken...
Elle a dû le dire à Ken, c'est le seul moyen pour qu'il le sache.
Ken'in bunu bilmesinin tek yolu Winslow'un ona söylemiş olması.
Je ne suis pas le seul qui savait que j'avais des mangeurs de cerveau vivant à côté.
İkincisi beyin yiyicilerin yanında yaşadığımı bilen tek kişi ben değilim.
Tout ce qui m'importe, c'est Amy.
Tek umurumda olan şey Amy.
Tous mes ennemis dans une même pièce.
Tüm düşmanlarım tek yerde.
Si elle n'a pas déjà eu lieu c'est parce que que Lexa l'a ordonné.
Önceden bunların yaşanmamasının tek nedeni Lexa'nın öncülük etmesidir.
La seule chose qui est inévitable est Praimfaya.
Kaçınılmaz olan tek şey Praimfaya.
Je ne peux pas les laisser combattre à cause de la seule chose qui puisse nous sauver.
Onların bizi kurtarabilecek tek şey için savaşmasına izin veremem.
La seule chose qui est inévitable, c'est Praimfaya.
Kaçınılmaz olan tek şey Praimfaya.
C'est tout ce dont je me souviens.
Tek hatırladığım bu.
Ou étaient-ils le même?
Yoksa tek ve aynı kişi miydiler?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]