Translate.vc / Francês → Turco / Torrents
Torrents tradutor Turco
61 parallel translation
Quand j'ai dansé pour le Tsar au Palais Impérial, il a pleuré des torrents de larmes. J'ai dû continuer en galoches.
Çar'ın huzurunda sarayda dans ettiğimde göz yaşları yerleri yıkadı.Sonraki numaramı galoşla yapmam gerekti.
Dès que je sortirai, il pleuvra... à torrents.
Ama ben dışarı çıktığım anda bardaktan boşanırcasına yağmaya başlar. - Senyor Foster!
Laisse-les retomber comme des torrents sur tes sublimes épaules.
Onları özgür bırak. O güzel omuzlarının üzerine dökülsünler.
Notre héros libéra chez lady Bellaston des torrents d'affection et un flot de présents.
Kahramanımız Lady Bellaston'ın yanından bir sevgi seli ve hediye yağmuruyla uğurlanmıştı.
J'ai écumé, tempêté... versé des torrents de larmes... mais je n'ai jamais vraiment réfléchi... jusqu'à aujourd'hui.
Üzüntüden kahroldum, endişeye boğuldum ağlamaktan gözlerim şişti ama hiç düşünmedim. Bugüne kadar.
Les montagnes, leurs torrents de larmes claires, et les élégants nuages qui passent, solennels, légers comme l'air.
Dünya da iyidir... Dağlar, akarsular, nehirler... Ve heybetli ve parlak hareket eden büyük bulutları.
C'était notre seule arme... je fuyais à travers les torrents gonflés par la pluie en me redisant sans cesse :
Bizim tek silahımız... Yağmur yüzünden kabaran bataklıktan kurtulmaya çalıştık. Kendi kendime tekrarlayıp durdum :
Il pleut à torrents.
Dışarıda yağmur var.
Il pleut à torrents!
Yağmur yağıyor, muhallebi kafalı!
C'est des torrents froids qui vous glacent les os et un repas chaud qui vous réchauffe.
İliklerinizi donduran soğuk ırmaklar ve içinizi ısıtan sıcak bir yemek.
Les maisons ne sont plus que des brasiers et les rues, des torrents.
mahalleleri fırına... caddeleri akan lav nehirlerine çeviren lazerler kullandılar.
Il pleut à torrents depuis deux jours.
İki gündür yağmur yağıyor.
des torrents de sang!
Kanlı nehir akacak.
L'eau des rivières ne perturbe pas le cours des torrents.
Nehir suyu deniz suyuna karışmamalı!
D'abord il pleut, puis ça tombe à torrents.
Önce çiseliyor sonra bardaktan boşanırcasına yağıyor.
Je lui apprendrai. Faut aimer nager dans les torrents. Faut aimer cuire le pain sur la pierre.
Ona, nehirde... yüzmeyi... sıcak taşta ekmek pişirmeyi... şarap içmeyi... sarımsak yemeyi öğreteceğim!
Elle a versé des torrents de larmes.
Zavallı kadının göz yaşları sel oldu.
Sept torrents, deux chutes d'eau.
Yedi akarsu, iki şelale.
Que leur sang tombe à torrents sur l'empire!
Gökyüzünde kan yağmasını emrediyorum!
Ils traversèrent monts et torrents.
# Yavaş yavaş yürüdüler ve karıştılar yağmura # Sonra?
Quand la pluie tombe à torrents
Neşeli yağmur yağınca
Quand j'avais ton âge, les idées me venaient à torrents!
Bilirsin, senin yaşındayken, düşünceler benden çıkarmaya alışıktı.
Il y a une heure environ, après avoir versé depuis disons dix heures du matin, inlassablement, des torrents de lumière rouge et blanche, il s'est mis à perdre son éclat, à devenir pâle, pâle, toujours un peu plus, un peu plus jusqu'à ce que...
Bir saat önce... aşağı yukarı tepemizde sabahın onundan beri... kızıl beyaz ışık sağanaklarını hiç azaltmadan... boşalttıktan sonra parlaklığını kaybedip... soluklaşmakta... solmakta... hep biraz daha... biraz daha solar tâ ki...
Quand la pluie tombe a torrents
Neşeli yağmur yağınca
Je vois des torrents d'émotions qui me déplaisent un peu, Larry.
Beni rahatsız eden, salıncakta sallanan duygular var, Larry.
Non, pas des torrents.
Salıncak yok.
"Le colonel se tenait devant ces torrents de lumière, fasciné par les ondulations de l'horizon des événements."
"Albay yanardöner ışıklı havuzun yanında durdu, ufuk çizgisinin dans eden dalgalarıyla büyülenmişti."
Vous lancez des tonnes de pavés et abreuvez de torrents d'injures les pauvres gens qui descendent des bateaux!
Gemiden inen her şahsa lütfunu suratlarına fırlatırken.
ii est 3h55 du matin, il pleut à torrents... sur le capital et la banlieue, des orages éclatent ici et là.
Saat 03.55 ve Buenos Aires'de sağanak yağış var.
SARCASME CENSÉ TORRENTS DE VOMI
ANLAMLl ACl SÖZ KUSMUK SELİ
Une guerre entre Shinobi déverse des torrents de sang.
Shinobi arasındaki bir savaş... kandan bir göl gibidir.
Oui, des torrents de sang.
Evet, gerçek bir kan gölüdür.
Vous qui vous échauffez auprès des chênes et sous chaque arbre vert, vous qui immolez les enfants en sacrifice dans les lits des torrents et les creux des rochers.
Meşelerin arasında ve kökleri yayılan her ağacın altında şehvetle yanıyorsunuz. Nehir ağızlarında ve yamaçların altında çocuklarınızı kurban ediyorsunuz.
J'ai vu des débordements de joie et des torrents de larmes, mais jamais je ne pensais voir un charlot en bleu de chauffe, laveur de vomi, sans répartie et sosie de Frankenstein lever une Barbie.
Dizginlenmemiş mutluluklar ve insanları zayıflatan acılar gördüm. Ama senin gibi tulum giyen, minibüs kullanan, kusmuk temizleyen, beş para etmez, Frankenstein görünümlü bir salağın Barbie gibi bir kızla olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi.
Bien, J'ai traversé déserts et montagne... torrents et autres... pour lui ramener... ceci.
Onun için çölleri, dağları ve gürleyen nehirleri... onun gibi şeyleri geçtim işte. Ona bunu götürmek istiyorum. İşte.
Comme tous les torrents et toutes les rivières
* Ömrünce bir kere olan, paylaşılacak bir anı gibi
Et ces averses et torrents d'eau.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyormuş.
Un monde de fleurs et d'arbres, ou enflammé par le feu et des torrents de lave en fusion?
Çiçeklerden ve ağaçlardan oluşan bir dünya mı yoksa alev alev, erimiş lavlar ve ateş selleri olan bir dünya mı?
Pourtant, l'un d'eux est venu de l'océan pour coloniser ces torrents.
Ama bir balık okyanustan buraya, bu akarsularda kolonileşmek maksadıyla geliyor.
Ce fameux nuage va éclater à torrents!
Şu bulut bir delinirse, kovayla boşanır yağmur!
Les gens venaient par centaines randonner ou se baigner dans les torrents.
İnsanlar aileleriyle gelip derelerde yüzebiliyor patikalarda yürüyüş yapabiliyorlardı. Gerçekten özel bir yerdi.
Aux frontières de l'Imperium, des races aliens rôdent et complotent, et les démons du Chaos s'introduisent dans notre réalité, venant des torrents du Warp.
Egemenliğin sınırında, yaratık ırkı pusuya yatıp kumpas kuruyor Kaos şeytanları da Warp'ın işkencesinden kaçıp hayatımıza sızıyor.
Et il pleuvait à torrents.
Yağmur yağıyordu.
Comment vous relevez-vous des torrents de champagne de la nuit?
"Dün akşam" denilen şampanya dolu hendeğin bu tarafında olmak nasıl bir his?
" Tel le cerf qui se languit de torrents, mon âme se languit de Toi, mon Dieu.
Akarsuların özlemini çeken bir geyik gibi, ruhum da seni özlüyor.
Elle a affronté des braconniers, des torrents déchaînés et même la tuberculose.
Fildişi avcılarıyla, taşkın nehirlerle hatta tüberkülozla mücadele etti.
Les femmes sont des créatures dont les larmes sont des torrents sans fin.
Bu kadının gözyaşları, şelale gibi tükenmek bilmiyor.
Les gens seront absorbés dans des torrents d'informations.
İnsanlar bilgiyi oluk olu emecek.
Il pleuvait à torrents, mais ça ne m'a pas arrêté.
Ve yağmur yağıyordu ama ben devam ettim.
Les URL doivent être normalisées et les torrents, relayés.
URL'lerin standartlaştırılması... ve torrentlerin paylaşılmaya ihtiyacı var. Bizim...
il pleuvait à torrents et... il y avait... une grosse flaque.
Ve birden benim ayağım takıldı ve yere düştüm.