Translate.vc / Francês → Turco / Tribune
Tribune tradutor Turco
448 parallel translation
La tribune au travail.
Emekçi Meclisi.
Polly sera à la tribune d'honneur.
Polly miz sahnedeki onur konuklarından.
Il leur faut cet endroit pour la tribune principale... juste ici.
Şeref tribünü yapmak için tam bu yeri almak zorundalar.
Je reçois deux balles dans le Tribune.
Tribune'de iki kurşun yediğim yazıyor.
Le représentant personnel d'Hitler, Rudolf Hess monte à la tribune
Führer vekili Rudolf Hess podyumda
Le représentant personnel du Führer Rudolf Hess monte à la tribune
Führer vekili Rudolf Hess podyumda
Si vous aviez crié plus, il aurait sauté la tribune!
Bir kere daha bagirsan, tribünü bile atlardi. - Stuffy!
- Où est la tribune de presse.
- Basin bölümü nerede?
Puis un page l'emporte à la tribune où un huissier ennuyeux la lit, puis la passe à la commission légale.
Yardimcilardan biri tasariyi kürsüye götürüyor, baskan yardimcisi da okuyor. Sonra da ilgili komisyona gönderiyor.
- Ball, et me regarder dans la tribune?
- Fut. - Beni tribün'de nasıl izliyor?
Reprenez-le, Mlle Plupp, à votre descente de la tribune.
Tribünden çıktığınız sahneden devam edin, Bayan Plupp.
- Bensinger, de la Tribune.
- Bensinger, The Tribune'den.
- La Tribune?
- The Tribune?
Combien gagnez-vous à la Tribune?
The Tribune'de ne alıyorsun?
Arrêtez les violons. Gardez ça pour la Tribune.
Nutukları The Tribune'e sakla.
Le Tribune vous trouve meilleur Président que moi... dans la pièce.
Herald Tribune, Haklı Olmayı Tercih ederim isimli gösterinizde benden daha iyi başkan portresi çizdiğinizi yazmış.
Pour y accéder, il faut passer par la tribune où il y avait dix-huit personnes.
Öğrendiğime göre, üst balkonda 18 kişi bulunuyormuş.
Cherchez dans la Tribune et les autres journaux. Ecoute, Kelly.
Tribune'u ve öteki gazeteleri araştırmak için birini bul.
Pour prêcher, il vous faut une tribune.
Vaaz vereceksen sana bir kürsü lazım.
Même après avoir tiré sur le Président et sauté sur la tribune... il n'a pu s'empêcher de se tourner vers l'asssistance pour faire sa révérence.
Lincoln'u vurduktan ve Başkanlık mertebesine çıktıktan sonra bile sahnede... seyircilere karşı dönemedi ve kimseyi selamlayamadı.
- Va à la tribune!
- Çık, kürsüye çık Brutus!
Cela me suffit, outre que j'aimerais présenter son corps sur la place, et de la tribune, en ami, dire quelques mots.
Benim bütün istediğim de bu. Bir de şu dileğim var sizden. Ölüsünü ben götüreyim meydan yerine ve kürsüden, bir dosta yaraşan şekilde konuşabileyim cenaze töreninde.
Tu parleras de la tribune où je me rends, juste après moi.
Bir de benim konuştuğum kürsüden konuşacaksın sen de, ben sözü bitirince.
À la tribune!
Kürsüye çıksın!
Lampe, New York Herald-Tribune.
Lampe, "New York Herald Tribune".
Les porcs avaient naturellement choisi les meilleures places, juste devant la tribune.
Domuzlar, derhal kürsünün önündeki... en iyi yerlere oturdular.
Dans le Herald Tribune?
Herald Tribune gazetesinde mi?
Herald tribune, 10 nov. 1950, page 39.
"Herald Tribune, 10 Kasım, 1950, sayfa 39".
Peg, le Tribune Index. Montrons-lui ce qu'est un cerveau humain.
Peg, Tribune dizini, son dört arka kopya.
Pour autant que nous sachions, le Herald Tribune du 10 nov. 1950.
Bildiğimiz kadarıyla Herald Tribune, 10 Kasım, 1950.
Nous avons même un correspondant suédois.
Herald Tribune İsveç'ten bir muhabir getirtmiş.
Tu ne voulais plus quitter la tribune, monsieur le député.
Seni kürsüden indiremediler kongre mensubu.
De The Times, The Tribune, Daily News et bien d'autres.
The Times, The Tribune, Daily News ve diğerlerinden gelenler oldu.
Merci, tribune.
Sağol kumandan.
On demande Orphée à la tribune du jury.
United Babylon'un temsilcisi Orfeo'nun acilen jüri kürsüsündeki yerine gelmesi gerekmektedir!
On m'appelle à la tribune.
Şimdi olmaz.
- New York Herald Tribune!
New York Herald Tribune!
Cessez de diffuser ici vos idées obscènes comme à une tribune et de pervertir les jeunes esprits.
Burdaki genç insanların dimağlarını iğrenç fikirlerinle kirletmek için mahkemeyi bir platform olarak kullanmayı bırak.
Je n'admettrai pas que ces scientifiques agnostiques testent leurs idées sur ce tribunal et l'utilisent comme une tribune où ils hurleront leurs hérésies, relayées par la presse.
Ateist bilim adamlarının bu mahkemeyi sapkınlıklarını manşetlere çıkarmak için seslerini duyuracak bir platform olarak kullanmalarına izin verilmesini reddediyorum.
Par correction, je ne mentionnerai personne... mais au dernier Thanksgiving dans la tribune d'orgue...
Ben isimlerini söylemeyecek kadar beyefendi biriyim ama geçen şükran gününde, org galerisinde bir olay oldu.
Vous savez que nos chefs d'état-major et les missions seront ensemble sur la tribune?
Ordu kurmay başkanlarımız ve yabancı ülke ordu komutanlarının tribünde birlikte oturacaklarını da biliyor musun?
La tribune éditoriale.
Baş makale.
C'est le Wolf City Tribune d'avant-hier.
Bakın, bu iki gün önceki Wolf City Tribune.
Y a des mômes à la tribune de presse.
Basın salonunda çocuklar var.
Ils viennent de passer devant la tribune, côte à côte.
Pitlerin önünden yan yana geçtiler ve liderlik için savaşıyorlar.
Je suis fier d'être ici aujourd'hui et j'ai le grand honneur d'appeler sur cette tribune notre banquier, M. Walcott.
Bugün burada olmaktan çok mutluyum ve size baş bankerimizi tanıştırmaktan şeref duyuyorum : Bay Walcott.
Pas de place à la tribune.
Hiç yeni şov gördünüz mü? Hayır. Rutin.
On célébrait quelque chose, la tribune était pleine d'hommes d'État, la place scandait et criait. Vous savez comme c'était.
Bir yıldönümünde politikacılar tribünde oturuyordu ve herkes bağırarak bildiğin sloganları atıyordu.
C'est la Tribune, hein?
Tribune iş teklif etti değil mi?
Je ne travaillerai pas pour eux...
Tribune için çalışmayacağım...
Voici vos billets pour la pendaison.
Bunlar infaz biletleriniz. Tribune.