Translate.vc / Francês → Turco / Verité
Verité tradutor Turco
39,584 parallel translation
Aide-moi, Shelby, parce que je te dis la vérité.
Yardım et Shelby ; çünkü sana doğruyu söylüyorum.
En vérité, c'est un mot suscitant les pouvoirs obscurs et la magie noire.
Aslında karanlık bir güç ve kan büyüsü sözü.
Car comme l'a dit Mark Twain : "Lorsque vous dites la vérité, vous n'avez à vous souvenir de rien."
Çünkü Mark Twain'in de dediği gibi "Eğer gerçeği söylersen hiçbir şeyi hatırlamak zorunda kalmazsın."
Tout ça va nous mener à la vérité.
Bunlar gerçeği ortaya çıkarmamıza yardım edecek, anladın mı?
Tu as entendu beaucoup de choses sur moi cette année, alors je veux te dire la vérité.
Geçtiğimiz yılda benim hakkımda çok şey duydun. Sana gerçeği söylemek istiyorum.
- Dis-nous la vérité!
- Bize doğruyu söyle!
Dis la vérité!
- Doğruyu söyle.
Parce que s'il demande, je devrais dire la vérité, chose que, nous le savons tous les deux, vous ne voulez pas.
Çünkü sorarsa doğruyu söylemek zorunda kalırım ki o kadını kurtarmadığını ikimizde biliyoruz.
Vous ne m'avez pas laisser d'autres choix que de dire la vérité.
Gerçeği söylemekten başka çare bırakmadın.
En parlant de vérité, j'en cherchais d'autres, et devinez ce que j'ai trouvé?
Doğrudan bahsetmişken, biraz araştırma yaptım. Bil bakalım ne buldum?
Tu peux te détendre maintenant que tu... sais la vérité.
Artık gerçeği bildiğine göre rahatlayabilirsin.
Tu mérites la vérité.
Gerçeği hak ediyorsun.
Toute la vérité.
Hepsini.
Je ne survivrai pas à ça sans toi, mais la vérité est que tu as aussi besoin de moi.
Sensiz hayatta kalamazdım. Ama senin de bana ihtiyacın var.
Ne laisse pas ton ego te cacher la vérité.
Egonun gözünü kör etmesine izin verme.
Ce que tu appelles vérité, Agent Coulson, je l'appelle théorie.
Senin gerçek dediğine ben teori diyorum Ajan Coulson.
La vérité sort de la bouche des enfants.
Bazen en akıllıca laflar çocuklardan gelir.
Mais, je dis la vérité!
Ama bu doğru!
En vérité, plus j'en apprends sur le problème et sur les causes qui l'ont provoqué, plus je me rends compte de mon ignorance. Je ne sais rien du tout sur la question.
Doğrusu şu ki bu sorun ve ona katkı yapan şeyler hakkında daha çok şey öğrendikçe, aslında sorunla alakalı bilmediğim ne kadar çok şey olduğunun farkına varıyorum.
notre façon de dire à nos dirigeants élus que nous savons la vérité sur les changements climatiques.
Bu duruma nasıl dâhil olacağız ve liderlerimize iklim değişikliği hakkında gerçekleri bildiğimizi gösterecek şekilde nasıl oy vereceğiz?
C'est l'heure du moment de vérité, Charlie.
Tamamdır, doğruluk anı, Charlie.
Quand vas-tu dire la vérité?
- Ne zaman gerçeği söyleyeceksin?
Quand vas-tu me dire la vérité?
Gerçeği ne zaman söyleyeceksin?
La vérité sur quoi?
- Hangi gerçeği?
Je veux juste la vérité.
Sadece gerçeği istiyorum.
Pas avant que tu me dises la vérité.
Gerçeği söyleyene dek olmaz.
Tu aurais dû me dire la vérité.
Bana gerçeği söylemeliydiniz.
Tu aurais dû me dire la vérité!
Bana gerçeği söylemeliydiniz!
S'il a découvert la vérité sur sa sœur, ça pourrait être un déclencheur aux tueries.
Ablasıyla ilgili gerçeği öğrenmesi cinayetleri tetiklemiş olabilir.
Tu aurais dû me dire la vérité il y a des années.
Gerçeği yıllar önce söylemeliydin.
"Le soleil, la lune et la vérité."
"Güneş, ay ve gerçek."
- Vous devez dire la vérité.
- Gerçeği söylemelisiniz.
Vous pensez toujours qu'il fallait dire la vérité?
Röportajda doğruyu söylediği için memnun musun?
Ce n'était peut-être pas très malin de dire la vérité tout à l'heure... mais ça m'a semblé juste.
Röportajda doğruyu söylemek belki de kurnazca bir hamle değildi ama doğru olandı.
- C'est la vérité...
Doğru.
Je le dis parce que c'est la vérité.
Bunu söylüyorum çünkü doğru olan bu.
Les avocats ont dit... que si tu es coupable de cet acte, ils doivent connaître la vérité.
Avukatlar... eylemi sen yapmissan, gerçegi bilmek istediklerini söylüyorlardi.
Je vous en prie, dites-moi la vérité.
Lütfen, sadece... bana gerçeği söyleyin.
En vérité, nous t'avons caché quelque chose, et c'est parce qu'on t'aime.
çünkü seni seviyoruz.
En vérité, votre homme échoue, et pas uniquement sur la débâcle du Michigan.
Doğruya doğru, adamın tökezliyor. Mesele sadece Michigan fiyaskosu değil.
Vous connaissez la vérité?
Ama gerçek ne, biliyor musun?
Que peut-être... Il y avait une part de vérité dans ce que tu disais.
Belki de söylediklerinde doğruluk payı vardır.
Je suis prêt à le faire depuis que j'ai découvert la vérité sur Clark Kent.
Clark Kent hakkındaki gerçeği öğrendiğim günden beri hazırım.
Oui, à propos de lui dire la vérité.
- Evet, ondan sır saklamama konusunda.
Ecoutes, Kara, tu peux écrire sur ce qui te semble génial, mais la vérité c'est, qu'en tant que fille, j'ai toujours l'impression d'avoir tort.
Bak Kara, istediğini yazabilirsin ama işin aslı şu ki bir evlat olarak hep yetersiz kalmışımdır.
Ce que tu as dit, avant, il y avait une part de vérité.
Sabahki dediklerinde doğruluk payı vardı.
Je ne peux pas aller lui dire la vérité sauf si elle est prête à l'entendre.
Dinlemeye hazır olmadığı sürece gidip ona gerçeği söyleyemem.
En vérité...
Aslında...
Je suis carrément effrayée de te le dire, mais... la vérité c'est... ce n'était pas Barbara Chen, c'était moi. C'est à cause de moi que tout le monde sait. Pourquoi t'as fait ça?
Ve şimdi sadece ödüm patlıyor ama gerçek şu ki Barbara Chen değil bendim.
Peut-être que Han dit la vérité.
Belki Han doğru söylüyordur.
Le Saint Père attend de vous une déclaration : la vérité
Kutsal Babamız sizden gerçeği anlatan bir ifade istiyor.