Translate.vc / Francês → Turco / Vivant
Vivant tradutor Turco
15,784 parallel translation
J'espère qu'il est vivant, et c'est assez.
Hayatta olduğunu umuyorum ve bu bana yeter.
Ce n'est pas comme s'il savait que je suis vivant.
Hayatta olduğumun farkında bile değil.
Creek est vivant!
Creek hâlâ hayatta!
Je veux faire un truc qui m'effraie. Pour me sentir vivant!
Ödümü koparacak ve kendimi capcanlı hissetirecek bir şey yapacağım!
Si Abe était vivant, il m'aurait avisée de ta venue.
Abe hayatta olsaydı buraya geleceğini bana haber ederdi.
Il est bien vivant, lui.
Adele, canlı bir tane buldum.
Il est vivant!
Yaşıyor! Yaşıyor!
La trouver et l'emporter vivant, ça fait deux.
Bulmak ve onunla buradan sağ çıkmak apayrı şeyler.
Ils dévorent tout, vivant ou mort, et ramènent la nourriture à leur reine.
Ölü ya da diri her şeyi yiyor ve kraliçelerine yiyecek götürüyorlar.
Un Tao Tei vivant revient à l'empereur.
Bir Tao Tei canlı yakalanırsa İmparator'a gönderilmelidir.
Vous cherchez plutôt un indépendant capable d'éplucher les comptes au pied levé sur plusieurs exercices et d'en ressortir vivant.
Sonra ise karşına sessiz sakin, yıllarca zimmete geçirilen paraları bulabilen ve oradan sağ salim ayrılan biri çıkıyor.
- Un perroquet empaillé au lieu d'un pigeon vivant.
- Bu iş görür mü? - Doldurulmuş papağan bu. Canlı güvercin istiyorum dedim.
Je sais que je ne ressortirai pas vivant.
Buradan sağ çıkamayacağımı bilerek geldim.
C'est incroyable, tu es vivant!
Hayatta olduğuna inanamıyorum.
Il est vivant, et je vais aller le chercher.
Hayatta ve gidip onu alacağım.
Je lui ai proposé de bosser pour quelqu'un qui serait vivant demain.
Yarın canlı olacak biri için çalışmak isteyip istemediğini sordum.
Savais-tu qu'Eric était vivant?
Eric'in yaşadığını biliyor muydun?
Personne voyez-vous n'est jamais ressorti vivant de ces bois.
O ormana gidenler bir daha asla geri dönemedi.
C'est un serpent vivant!
Shéjiû! O canlı bir yılan!
- Mais tu es un vivant.
- Ama sen yaşayan birisin. - Evet.
Souvenez-vous, ayez l'air vivant.
Unutmayın millet, sesiniz canlı çıksın!
Le premier mort-vivant était né.
Zombilerin ilki doğdu.
Messala, puisse cette lettre te trouver vivant et en bonne santé.
Messala umarım bu mektup ne olursa olsun eline ulaşır.
T'es vivant?
Yaşıyor musun?
Je suis resté caché, car je savais que de mon vivant, Mu Bai ne t'aurait jamais épousée.
Uzak durdum çünkü biliyordum ki yaşadığım sürece Mu Bai sana evlilik teklif etmeyecekti.
Et s'il s'en est sorti vivant, il viendra nous chercher.
Oradan sağ çıkmayı başardıysa, bizi kurtarmaya gelecektir.
Il est vivant, robuste.
Hayatta, sağlıklı.
Je reconnais que... vivant dans les bois, libre comme l'air,
İtiraf etmeliyim ki ormanda yaşaması, her şeyi kendi yöntemiyle yapması
À part ça, il est très vivant!
Bunun dışında, sağlam ve... Yaşıyor!
Jamais de votre vivant!
- Cesedimi çiğnemen lazım!
Oui, si vous voulez le revoir vivant.
Onu bir daha canlı halde görmek istiyorsan söyleyeceksin.
Tu es vivant?
Hâlâ hayatta mısın sen?
On ne baiserait pas plus en vivant sur le campus aussi?
Sizce yurtlara yerleşseydik daha mı çok popo görürdük?
"La beauté du vivant, ce n'est pas les atomes qui le composent,"
" Yaşayan bir organizmanın güzelliği, içindeki atomlardan kaynaklanmıyor,
Dieu merci vous êtes vivant.
Tanrı'ya şükürler olsun, yaşıyorsunuz.
Je ne puis empêcher que vous héritiez du domaine et je ne voudrais pas vous harceler de mon vivant.
Aile mülkünün varisi olmanı engelleyemem, ve hayatım boyunca seni sıkıntı içine sokmak benim almak isteyeceğim bir intikam şekli değil.
Le challenger est toujours vivant.
Meydan okuyan hala hayatta.
Des amphibiens préhistoriques vivant dans un réseau souterrain de lacs et de grottes.
Yeraltı gölleri ve mağaraları gibi ortamlarda yaşayıp hem su hem de hava soluyan tarih öncesi amfibyumlar.
Ils ne pourraient pas forer s'il y avait une nouvelle espèce vivant sur la nappe pétrolifère.
Eğer o petrolün üstünde yeni türler yaşıyorsa orayı kazamazlar.
Parce que pour être visible, il faut être vivant? Parce que dans un monde où la surveillance est totale, la seule vraie liberté est de ne pas être vu. - Non.
Evet, çünkü ortalıkta olmak gerçek insanlara özel bir şey.
Et on est les seuls a savoir qu'il est vivant.
Dylan'ın hayatta olduğunu bilen sadece biz varız üstelik.
Quelqu'un a révélé au monde que j'étais toujours vivant.
İfşa edilerek ölümden geri döndürüldüm.
COMPTABLE Dommage. C'est plus vivant avec lui.
MUHASEBE tatsız olacak.
Vivant, |'imposteur a dit qu'il ressusciterait après 3 jours.
O düzenbaz, hayattayken üç gün sonra dirileceğini söylemişti.
S'il était vivant, je pense que Yeshoua serait bon envers vous.
Yaşasaydı, inanıyorum ki Yeşua sizi kardeş gibi bağrına basardı.
Vous auriez dit : "Yeshoua est vivant."
"Yeşua hala yaşıyor" diye bağırırken duyulmuşsun.
Vivant.
Hayattaymış.
Je suis vivant, tu vois?
Hayattayım. Gördün mü?
Tu es vivant!
Yaşıyorsun!
Il est vivant.
O yaşıyor tamam mı?
Il est vivant.
O yaşıyor.