Translate.vc / Francês → Turco / Voyager
Voyager tradutor Turco
4,642 parallel translation
Vous ne pouvez pas voyager cette nuit.
Gece yolculuk yapamazsınız zaten.
Tu ne sais pas ce que c'est de vivre dans différents mondes, de voyager pour de grandes aventures à travers la galaxie avec des gens que tu connais mieux que ta propre famille, de vivre et mourir avec eux.
Farklı dünyalarda yaşamak, seni ailenden daha iyi tanıyan insanlarla galakside macera dolu yolculuklara çıkmak onlarla yaşayıp, onlarla ölmek nedir bilmiyorsun.
Non, ce que tu vas faire c'est voyager à travers le monde et tu vas coucher avec chacun des beaux gros bers poilus que tu trouveras.
Hayır, yapacağın şey tam olarak şu sen dünyayı dolaşacaksın ve bulabildiğin her iri, seksi, kıllı, gay ayıyla yatacaksın.
Tu as envie de voyager?
Canın yolculuk yapmak istiyor mu?
Il ne peut pas voyager. Pas sous son vrai nom.
Pekala araç süremez veya uçamaz, en azından gerçek adıyla yapamaz.
Si tu dois savoir, Graham a reçu un appel urgent à propos de boulot et il doit voyager là.
Çok merak ediyorsan söyleyeyim, Graham'in acil bir işi çıktı ve yarın sabahki toplantıya yetişebilmek için uçağa atladı.
Et, quand quelqu'un veux voyager, qu'est-ce qu'il fait alors?
Peki, uçmak isteyen biri ne yapar?
... et qu'on suppose que vous sachez quand ils vont voyager, dont j'ai des doutes, car c'est ton idée bête, ils tous sont tes ex, tu n'as réussi avec aucun.
Diyelim ki ne zaman seyahat ettiklerini öğrendin ki bence çok zor çünkü gerçekten çok aptalca bir fikir onlarla çıkmıştın ve yürümemişti.
As tu te demandé jamais comment ça va à prendre congé d'un an et voyager partout du monde?
Hiç bir yıl çalışmaya ara verip dünyayı dolaşmanın hayalini kurdun mu?
Je vais voyager partout du monde et je t'invite que tu me rejoignes.
İşlerime ara verip bir yıl dünyayı dolaşmak istiyorum ve bana katılmanı istiyorum.
Enfin, voyager ensemble.
Anlarsın ya, uçakta birlikteydik demek istedim.
Si je peux pas voyager avec mes drogues, alors les terroristes auront gagné.
Bununla seyahat etmene izin veriyolar mı? Eğer ben öylece uyuşturucu davulumla seyahat etmezsem, teröristler kazanır.
Danny, dans un proche avenir, tu pourras monter dans un train ici même à Colby, et même voyager jusqu'à San Francisco et manger des huîtres de New-York.
Danny, yakında bir gün tam buradan, Colby'den bir trene binip San Francisco'ya kadar gidecek, buzlu New York istiridyeleri yiyeceksin.
Je sais que, tous les deux, vous aimez voyager ensemble.
Eğer ilaç iş ortakları olduğunu keşfetti.
Voyager en groupe a peu de sens.
Sürü halinde yolculuk mantıklı gibi geliyor.
Chrononaute 1, êtes-vous prêt à devenir le premier être humain à voyager dans le temps?
Zaman Yolcusu Bir, insanlık tarihinin ilk zamanda yolculuğu için hazır mısın?
Il avait faim de moi et de la vie mais il voulait voyager dans son âme, pas dans la mienne.
Benim için ve de hayat için açtı. Ama çıkmak istediği yolculuk kendi ruhunaydı, benimkine değil.
Ça fait voyager et ça ne coûte pas cher.
Bana bir kuruş harcamadan dünyayı dolaştırıyorlar.
Lui, ton père, sera a Freeport, et pense qu'il serait sympa pour vous de voyager ensemble et de passer du bon temps tout les deux.
O, yani baban Freeport'ta olacak, ve yine o sizin beraber oraya gidip biraz kaliteli zaman geçirmenizin iyi olacağını düşündü
Je vais juste voyager et écrire à nouveau de la musique et me foutre du reste.
Seyahat edip tekrardan şarkı yazacağım. Ve siktir etsene hayatımı yaşayacağım.
Je vais voyager à l'Univers portant une charge Charnelle me
Kâinatta yolculuk edip değerli kargo taşıyacağım.
C'est des créatures fascinantes, tu sais? Assez légères pour rester en vol, mais assez puissantes pour voyager sur de longues distances sans repos.
Büyüleyici yaratıklar, havada kalacak kadar hafif ama dinlenmeden uzun mesafeler kat edecek kadar güçlü canlılardır.
Merci, mais elle aurait voulu voyager avec nos chevaux.
Teşekkür ederim ama o bizimkilerle gitmeyi tercih ederdi.
Si on pouvait voyager dans le temps, ce serait bien.
Zamanda yolculuk edebiliyor olsan, bu çok güzel olurdu.
Ce serait bien de pouvoir voyager dans le temps.
Çok güzel olurdu, zamanda yolculuk yapabilmek.
Nelson adore voyager.
Nelson seyahat etmeyi sever.
Tu n'aimes pas voyager?
Sanırım seyahat etmeyi seviyor.
Tu ne vas pas utiliser cette stupide ligne rouge pour nous faire voyager...
Seyahat ettiğimizi gösteren şu aptal kırmızı kesikli çizgiyi kullanmayacaksın değil mi?
Moi aussi, mais je ne suis pas encore prête à voyager.
Keşke ama daha yolculuk için hazır değilim.
Nous aurons tout le temps de voyager.
Önümüzde çok zaman var.
Malgré tout vous avez besoin d'un ticket pour voyager chérie.
Gecikmeler olsa da biletin olması gerekiyor güzelim.
Si jeune, je me demande comment il finance cette envie irrépressible de voyager.
Gençliğin, gezmeye karşı bastıramadığı arzusunu nasıl finanse ettiğini anlayamıyorum.
Venez voyager avec moi et mes colombes autour du globe sans quitter le confort de votre fauteuil.
Gelin, benimle ve kumrularımla birlikte sizleri gezintiye dünyanın dört bir yanına götürelim. Üstelik rahat rahat oturduğunuz sandalyenizden kaldırmadan!
Rêve d'un véhicule de luxe pour voyager avec classe.
Lüks bir araç hayal et de giderken havamız olsun.
Il va voyager seul?
Tek başına mı?
Je veux plus voyager avec cet Indien.
Bıktım bu yerli ile yolculuk etmekten.
Restez calme. Évitez de voyager. Et d'aller dans l'eau.
... sakin olun, bir yere gitmeyin ve suya girmeyin.
Il avait besoin d'aide pour faire voyager des pierres.
Sakinleşmeye ihtiyacı vardı.
Voyager de nuit, peut-être?
Gece yolculuk ederiz.
Je ne devais pas voyager.
Bugün yola çıkmam gerekmiyordu.
Nous allons voyager à l'enterrement ensemble.
Cenazeye birlikte gideceğiz.
Je sais que voyager n'est pas sûr ces temps-ci.
Şu ara seyahat etmek zor biliyorum.
Dès que vous serez en mesure de voyager, Je vous autoriserais à regagner Port-Réal
İyileşir iyileşmez Kralın Şehri'ne gitmene izin vereceğim.
Et ce secret, c'est que les hommes de la famille peuvent voyager dans le temps.
Bu sır da ailedeki erkeklerin... zamanda yolculuk yapabilmesi.
Donc tu me dis que toi et grand-père, et ses frères pouvez tous voyager dans le temps?
Yani diyorsun ki sen, büyükbabam... ve onun erkek kardeşleri geçmişte yolculuk yapabiliyor muydunuz? Aynen. - Hâlâ yapıyor musun?
Si on pouvait voyager dans le temps, peut-être que je n'aurais pas dit non.
Zamanda geçmişe yolculuk yapabilseydik... belki sana hayır demezdim.
Je peux voyager dans le temps.
Ben zamanda yolculuk yapabiliyorum.
Il ya quelques instants, il a dit qu'il a encore une chance de se qualifier, mais il va falloir voyager en Europe pour participer au Pro nordique.
Az önce, bir şansı daha olduğu söylendi. Fakat Nordic Pro'da yarışmak için Avrupa'ya geri dönmek zorunda.
Tu peux voyager avec ça?
Tamam mı?
Je porte un laser sur la route où je dois voyager
Hayır.
Je veux voyager plus.
Gerçekten gezmeyi çok istedim.