Translate.vc / Francês → Turco / Zeb
Zeb tradutor Turco
153 parallel translation
Plus droit, Zeb.
Şöyle tut, Zeb.
- Je vous dirai ça plus tard.
Birşey diyemem, Zeb. Bunu düşünmem lazım.
- Vous connaissez Zeb Andrews?
Zeb Andrews'i tanıyorsun, değil mi?
Il tricote?
Örgü mü örüyorsun, Zeb?
Zeb me disait qu'il y aura un bal à l'auberge.
Zeb de bana, Thomson'ların değirmeninde yapılacak olan danstan bahsediyordu.
Ça suffit!
Buraya baksana sen, Zeb Andrews.
Zeb en ferait un meilleur?
Zeb Andrews, iyi bir koca mı olurdu?
Il a de la terre dans la vallée, hein?
Zeb Andrew'in Ovalık arazisi var. Sorun bu, değil mi?
Je suis embêté. Je viens de vendre cette terre à Zeb.
Şey, çok üzgünüm, Alvin ama araziyi az önce Zeb'e sattım.
Zeb m'a tout payé comptant.
- Zeb bana hepsini peşin ödedi!
Je voudrais parler à Zeb, s'il est là.
Zeb'i görmek istiyordum. Buralarda mı?
Ramène-toi.
Zeb! Çık ortaya.
Te parler au sujet de ce lopin de terre.
Şu arazi konusunda seninle konuşmak istiyorum, Zeb.
Je le sais bien, mais... Bien sûr qu'il t'appartient, mais... Le père Tomkins pensait...
Bunu biliyorum, ama elbette senin, Zeb, ama- -... ama Nate Tomkins düşündü ki- -
Et Zeb Andrews m'a pardonné.
Ve Zeb Andrews bağışlayıcı biri.
Ce que j'essaie de dire, Mlle Gracie, c'est qu'un brave type comme lui fera un bon mari.
Benim demek istediğim, Bayan Gracie, Zeb Andrews gibi sorumluluğunu bilen birinin iyi bir koca olacağı.
- Et... Si vous changiez d'idée en faveur de Zeb, je crois que.
Zeb konusunda fikrinizi değiştirirseniz eğer...
Écoutez-moi bien. Si je voulais Zeb Andrews, je l'aurais et sans que vous fassiez le grand cœur.
Buraya baksana sen, Alvin York, Zeb Andrews'i koca olarak isteseydim eğer senin bu soylu davranışın olmadan da bunu yapabilirdim.
Zeb pouvait pas me la garder si longtemps.
Bu kadar zaman boyunca orayı benim için tutmasını Zeb'den bekleyemezdim.
Zeb a raison, c'est sûrement un Peau-Rouge.
Evet, ona katılıyorum, Ben. Bu bir Kızılderilinin işi.
Il faut parler à Zeb, lui dire...
En iyisi gidip bu konuyu Zeb ile konuşmalıyız.
- On veut te parler.
Seninle konuşmak istiyoruz, Zeb.
On doit veiller sur nos familles.
Hepsinin bir ailesi var, Zeb.
Il ne mentait pas!
Yalan söylemiyordu, Zeb.
Dis à Zeb qu'on ne voit pas les choses pareil.
Zeb'e ailenin parçalandığını söylersin, çünkü olacağı bu.
Viens ici.
Zeb, buraya gel.
J'espérais que Zeb viendrait avec nous.
Zeb'in bize katılmasını umuyorduk.
Nous accueillerons Zeb avec joie. "
"Zeb gelmek isterse, buna memnun oluruz."
Zeb!
Hey, Zeb.
Ça lui était égal de partir, excepté... qu'elle voulait te revoir.
Ölmenin onun için çok zor olduğunu sanmıyorum Zeb, sadece seni tekrar görmek istemişti.
J'ai besoin de toi, Zeb.
Sana ihtiyacım var, Zeb.
J'ai du mal à te comprendre.
Seni anlamak çok zor, Zeb.
Au revoir, Zeb.
- Hoşça kal. - Güle güle, Zeb.
Pour les enfants de Zeb, oui.
Zeb'in çocuklarıysanız, evet.
Appliquer la loi à coups de fusil? Ecoute, Zeb.
Sence kanunları, içi boş bu tabanca kılıfı mı sağlayacak?
Il y a des lois, ici.
Oraya bak, Zeb. İşte sana kanun.
Je t'avais prévenu, Zeb.
- Seni uyarmıştım Zeb.
Rêgle tes affaires ailleurs.
Sana söylüyorum Zeb, sorunlarını al kendi bölgende hallet.
Je ne te crois pas.
Beni aptal yerine koyma Zeb.
Donne-moi ce fusil, Zeb.
Tüfeği alayım, Zeb.
Fais attention, Zeb.
Dikkatli ol, Zeb.
Á vous, Zebra.
Cevap ver, Zeb.
Vous me recevez, Zebra?
Beni duyuyor musun, Zeb?
Zeb!
Zeb!
Nom de Dieu, Zeb, t'aurais du voir ta tronche.
Lanet olsun Zeb, O lanet suratını görmeliydin.
Où est Zeb?
Zeb nerede?
Je te l'avais dit, Zeb.
Sana söylemiştim, Zeb.
- Non, Zeb.
Şimdi, Zeb.
Bien.
Tamam, Zeb.
Allons-nous-en.
Zeb, haydi gidelim.
C'est ça?
Var mı Zeb?